Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Haber

Haber

Eugene Schoulgin: "Müstehcenliği reddetmek ikiyüzlülük"



Toplam oy: 867

 

Uluslarası PEN ve PEN Türkiye'nin ortaklaşa düzenlediği "Söze Özgürlük" Edebiyat Festivali'nin bu yılki panelinin başlığı "Muzır Neşriyatın Muzırlıkları" idi. Panelde kitapların yargılanmasının yayıncı, yazar ve çevirmen açısından etkileri konuşuldu.

 

 

İlk oturum başlamadan önce Pen Duygu Asena Ödülü, "İnancın Sınandığı Zor Mekanlar: Hücreler" adlı kitabı nedeniyle hapis yatan ve hapisten yeni çıkan Nevin Berktaş'a verildi.

 

 

Ödülünü, bu yıl  Uluslarası Basın Enstitüsü'nün (IPI) "Basın Özgürlüğü İçin Diyalog Ödülü" ne layık görülen Zeynep Oral'dan alan Berktaş, "Ödülü 12 Eylül hapishanelerinde, ölüm oruçlarında ve sokak ortasında katledilenler adına alıyorum" dedi ve ekledi: "Büyük bir dayanışma sayesinde beni hapisten erken çıkartmak zorunda kaldılar. Bugün bu ödülü dayanışmanın bir ürünü olarak alıyorum."

 

 

Moderatörlüğünü Elif Bereketli’nin yaptığı panelin ilk oturumunda Belge Yayınları'nın sahibi Ragıp Zarakolu ve avukat Haluk İnanıcı konuştu.

 

 

 

 


"Kuruldakiler hem muhbir hem bilirkişi"

 

 

İnancı, Muzır Kurulu'nun 1927'de oluşturulduğunu ama esasen 1986'da Darbe rejimi ile değişiklik yapılarak işlevsellik kazandırıldığını söyledi:  "10 kişilik kurulda Bakanlıklardan, gazete cemiyetlerinden ve  diyanetten de temsilci var. Kuruldakilerin iki görevi var; çıkan yayınları muzır ve  müstehcenlik açısından resen inceleyip ihbar etmek ve  yayınla ilgili açılacak davada bilirkişi olmak. Yani hem muhbir hem bilirkişi."

 

 


İnanıcı, yasanın kendisinin sorunlu olduğunu ancak uygulamada daha da büyük sıkıntılar yaşandığını söyledi.

 

 

"Muzır Kurulu yasa emretmemesine rağmen edebi eseri alıyor, küçükleri korumak amacıyla muzır, müstehcen cümleler arayıp yeni bir metin hazırlayıp işte suç diyor. Biz uzun yıllar bu romanın kendisi değil, sizin metniniz diyip savunma yaptık."


"Yasaklama değil, kısıtlama yapılabilir"

 


Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) çocukları korumak adına aldığı kararlarından örnekler veren İnanıcı, AİHM'in yasaklama değil belli ksııtlamalar getirdğini belirtti: "AİHM pornografi içeren durumlarda devletlerin çocukları korumak için bazı önlemler alması gerektiğini kabul eder. Ama bu kısıtlamaları katı kurallara bağlar.

Şunları sorar: 'Yasa demokratik tolum gerekliliklerine uygun mu ?, 'Eğer uygunsa öngörülen sakınca başka yollarla giderilemiyor mu?' Mesela müstehcen bir filmi 12'de göster deme imkanın varsa filmi yasaklamana gerek yok gibi."

 

 


"Muzır tanımı yapılmalı"

 

 

İnanıcı Türkiye'deki Muzır Kurulu'nun lağvedilip farklı bir düzenlemeye gidilmesi gerektiğini söyledi.

 

 

"Yasa Milli Eğitim mevzuatına atıf yapıyor; bu mevzuatla her şeyi yasaklayabilir. Bu kaldırılmalı. Kurul lağvedilmeli, tespiti yargı organı yapmalı. Çok net 'Muzır' tanımı yapılmalı. İnsanlar önceden neyin suç olduğunu bilmeli. Yasalara uymayanlara hapis değil, para cezası verilmeli."

 


"Ulusal savaş dedim, komünist propagandası oldu"

 

 

İkinci konuşmacı Ragıp Zarakolu, 1980'lerde çocukların cinsellik yanında sınıfsal içerikli yayınlardan da "muzır" diyerek  "korunduğunu" söyledi: "80'lerde alternatif, özgürlükçü eğitim ve çocuk edebiyatı kitapları yayınlayan Gözlem Yayınevi,  sınıfsal içerikli yayın yaptığı gerekçesiyle kapatıldı. Bir daha da o tarz çocuk kitapları yayınlayan yayınevi olmadı."

 

 

Zarakolu, 1971'de 21 yaşındayken yazdığı yazıdan dolayı yargılanmasını şöyle anlattı:

 

 

"And Dergisi'ndeki yazımda 'Vietnam Savaşı'nı ulusal savaş diye tanımladığım için yargılandım. Bilirkişi olan profesör Vietnam'daki savaşçıların komünist olduğunu ve ulusal savaş yapamayacağını bu yüzden de benim komünizm propagandası yaptığımı söyledi. Bir profesörün böyle düşünebilmesi de akademinin utancıdır." 


"Müstehcenliği reddetmek ikiyüzlülük"

 

 

Panelin ikinci oturumunda Sel Yayınları sahibi Bilge Sancı, çevirmen İsmail Yerguz ve yazar Eugene Schoulgin konuştu. Eugene Schoulgin, Avrupa'da da "müstehcenlik" kavramının tartışıldığını ancak hiçbir yerde durumun Türkiye'deki gibi olmadığını söyledi: “Norveç'te 50 yıldır tek bir kitap yargılanmadı. Avrupa'da 50-100 yıl önce yazılmış bir kitabın yargılanması söz konusu bile olamaz." 

 


Müstehcenliğin hayatın bir parçası olduğunu söyleyen Schoulgin, "Bunu reddetmek ikiyüzlülüktür " dedi ve ekledi: "Çocukların sadece internet ya da yazılı yayınlardan değil, dünyada çok yaygın olan  aile içindeki cinsel istismardan korunması gerekiyor. Bu istismar yazarın kitabındaki fantezilerden daha tehlikelidir."

 

 

 


26 Nisan'da Beat kuşağı öncülerinden William S. Burroughs'un, yazımından ancak 50 yıl sonra Türkiye'de Sel Yayıncılık tarafından yayımlanan "Cut-up Üçlemesi"nin ilk kitabı Yumuşak Makine'ye soruşturma açılmıştı. Bilge Sancı, 2000'den beri birçok kitaptan dolayı Sel Yayıncılık'a dava açıldığını, birçoğundan beraat ettiklerini ama dava sürecinin maddi ve manevi olarak yıpratıcı olduğunu söyledi: "50-100 yıl önce yazılmış kitapları çevirdiğimiz için dava açılıyor. Bu kitapların hepsinin tarihsel bir arka planı var ve Türkiyelilerin bunları okumaya hakkı var."

 

 

Sancı, darbe rejiminden beri çalışan Muzır Kurulu'nun yaptıklarının sadece AKP hükümetine mal edilmemesi gerektiğini her hükümetin bunu kendine göre kullanabileceğini söyledi.

 

 

"Biz yayıncı olarak istediğimiz kitapları çevirmeye ve yayınlamaya devam edeceğiz. Eğer 'aman bu kitap riskli nasılsa dava açılır' dersek tam da onların istediğini yapmış oluruz. Bu yüzden mücadele edeceğiz."

 


İsmail Yerguz, çevirmenlerin bir metnin içeriğini değiştirmediği sürece içeriğinden sorumlu tutulamayacağını söyledi ve ekledi: "Çeviri kitaplara açılan davalarla, dil bilmeyen insanların bu kitapları okuması engellenerek onlar cezalandırılmış oluyor." 

 

 

 

 


Kaynak: bianet.org

 

 

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Haber Yazıları

İstanbul Uluslararası Edebiyat Festivali (İTEF) İtalya Özel programıyla sanatseverlerin karşısına çıkıyor. 23-27 Ağustos 2021 tarihleri arasında ekranlara gelecek olan etkinlikler sayesinde İtalya'ya ve İtalyan edebiyatına uzanan yeni bir yol açılacak.

 

 

Sanat Kritik’in yeni podcast serisi, Seval Şahin’in editörlüğünde dinleyicilerle buluşuyor. “Yaz Sıcağında Bir Esinti” başlıklı serinin ilki 120. doğum yıldönümü vesilesiyle Ahmet Hamdi Tanpınar’a ayrıldı. Dergâh Yayınları’nın desteğiyle hayata geçen projeye farklı alanlardan birçok yazar, şair, sanatçı ve akademisyen katıldı.

Kültür Sanat Şehir dergisi Z, 5. kez okur karşısında. Zeytinburnu Belediyesi tarafından yayımlanan tematik dergi, “kütüphane” konusunu mercek altına alıyor. 508 sayfa boyunca insanlık tarihinin bilinen en eski dönemlerinden günümüze kadar farklı kültürlerde kütüphanenin seyri, kütüphanenin unsurları, kütüphaneciler, kütüphane sahipleri ve kütüphane literatürü inceleniyor. 

Türk edebiyatının usta ismi Sait Faik Abasıyanık'ın hatırasını yaşatmak amacıyla her yıl bir öykücüye verilen "Sait Faik Hikâye Armağanı" bu kez Şermin Yaşar'ın oldu.

 

Sosyal medya paylaşımları, konuşmalar, anketler, veriler gösteriyor ki pandemi günlerinde evde geçen zamanın ciddi bir kısmını kitaba ayırdık. Türkiye ve dünya genelinde İNSAMER'in yaptığı araştırma kitap yayımı ve okuma oranlarındaki artışa odaklanıyor. Kitapyurdu ve Idefix sitelerinden alınan veriler de korona istatistiklerine katkı sunuyor.

 

 

 

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.