Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Bir Son Duygusu

Ütopya fikrinin ortaya çıktığı Ortaçağ Batı’sı, insanlığa karanlık bir gelecek vaat etmesine rağmen, kendi topraklarında doğmuş “rahatsız ruhlar” eliyle her zaman temize çekildi. Birilerinin ütopyası, başka birilerinin distopyası oluyordu çünkü. Batı’nın en parlak ütopyası İngiltere’dir ve ne hikmetse ütopya dediğimiz tür de İngilizler eliyle pazarlanmıştır tüm dünyaya.

 

Bugün dünyayı küresel bir köye dönüştüren Batı fikri, kendi ütopyasını ters yüz etmeyi tercih etti. Daha önce başkalarının distopyası olan kendi ütopyasını da yine kendi elleriyle bitirdi. Her yerde karşımıza “bir son duygusu”yla çıkıyor. Bizimle popülizm maskesi ardından konuşuyor ama öte yandan tükenen petrol ve doğalgaz kaynakları çerçevesinde kendi coğrafyasının hayatta kalması için bütün mümkün senaryoları da gözden geçiriyor; bilindik distopik hikâyedir, dünyada büyük bir salgın hastalık başlamış, herkes zombiye dönüşmüş ama Amerika’nın içinden çıkan “korkusuz, özgür ruhlu” birileri kıtayı kurtararak insanlığa bir umut vermeye kalkışmış. Yani şu Teksaslı korkak Amerikalı adam!

 

Nükleerden, uzayı bile kaplayan çöplüklere varasıya kadar kendi ürettikleri araçlar eliyle yine kendi sonlarını hazırladılar. Hepimizi de artık bütün mümkün geleceklerden birinde yapay zekânın ya da robotların yöneteceğine ikna edip, kanlı ellerini tarihin unutkan havuzunda yıkadılar. Şimdi de kıyamet senaryolarının her türlüsünü kitaplarla, filmlerle, dizilerle önümüze koyuyorlar. Dünyada sağcılığın yükselişe geçtiğini söylüyorlar ve göstere göstere amansız bir şekilde İslam düşmanlığı yapıyorlar. Dünyayı baskıcı, otoriter yönetimlerin sardığını iddia edip bilindik Amerikan oyununu sinsi darbeler, askeri müdahaleler eliyle sürdürüyorlar.

 

Batan ve çöken Batı fikridir. Avrupa Birliği hayalidir. Akdeniz’de ölüme terk edilen binlerce mülteci çocukla birlikte boğulan İnsan Hakları düşüncesidir. Kendi distopyalarıdır bu. Buyurun birlikte izleyelim…

 

Dalya…


Sabitfikir artık yüz yaşında. Bir şey sayılırken birim olarak alınan sayıya gelinince söylenen uyarma sözüdür dalya; örneğin dalya yüz ise, her yüz sayışta “dalya” denir. Dergicilik açısından bakıldığında da, 100. sayı önemlidir. Sabitfikir ilk dalyasını çıkardı. Ve karşınızda yenilenmiş bir Sabitfikir var; sadece mizanpajı değişmedi Sabitfikir’in, kitaba ve edebiyata bakış açısı da değişti, değişiyor.

 

Eleştiriye daha da önem veren bir dergi yapalım istiyoruz. Yalnızca yeni çıkan kitaplar üzerine sayfaların olduğu bir dergi yerine, edebiyat arkeolojisi de yapalım diyoruz. Kitabın ve edebiyatın içinden konuşmaya devam ediyoruz böylece. Çünkü şuna inanıyoruz: Bir kitap dünyadan daha büyüktür.

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Yazıları

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.

Roman türü denilince aklıma hemen Lukacs’ın ünlü sözü geliyor: “Roman, tanrının bırakıp gittiği bir dünyanın destanıdır.” İlk büyük roman diyebileceğimiz Don Kişot da aslında Tanrı’nın olmadığı bir dünyanın romanıydı. Roman 18 ve 19. yüzyıllarda siyasi politik bir etki alanına sahipti. Bana kalsa siyasi politik etki alanından hiç vazgeçmedi roman.

Edebiyat en basit tanımıyla malzemesi insan olan bir sanattır. Çünkü insanı anlatmada aracısızdır edebiyat. Tarihin insanı anlattığı söylense de, bu bana hep kocaman bir yalan gibi gelmiştir. Öyle ya, insanı tarih değil, edebiyat anlatır. Tarih ise insanı anlatmada yine edebiyattan faydalanır. İnsanın kendini bulması için önce araması gerekir sanırım.

Doğu Batı sorunu yalnızca bizim edebiyatımıza özgü bir sorunlar yumağı değildir aslında, Rus edebiyatında da benzer bir tartışma söz konusudur. Bütün bir 19. yüzyıl romanı daha sonra şiddetlenecek bu tartışmanın ilk alevinin yakıldığı metinlerle doludur.

“Ev ki ayrıntıdır. Susmalar, küçük sevinçler, küçük acılar, küçük konuşmalar, küçük yalnızlıklar...Hepsi hepsi.” Tüm dünyayı eve sığdırmaya çalıştığımız şu günlerde İlhan Berk’in evle ilgili metnine bile küçük şeyleri konu etmesi o kadar güzel ki. Siz nasıl düşünürsünüz bilmem ama bana göre de evle ilgili olan her şey “küçük”tür.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.