Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Ejderhaların Bilge Ninesi

Ursula K. Leguin dendiğinde aklımda hep nitelikli ve bilgece hayaller kurmayı öğreten Batılı bir nine imajı beliriyor. Ursula’yı yalnızca bir hayalci olarak da niteleyemem doğrusu. Bilim Kurgu türü içindeki en filozof yazardır Ursula. Sadece yepyeni bir evren kurmakla kalmaz. Dünyamıza dair bazı kavramları da yerinden oynatır. İyiyle kötü kavramı sürekli yer değiştirir, feminizme farklı bir bakış açısı getirir; kurduğu hayalî dünyaların birinde insanlar ayın bir kısmında erkek, diğer kısmında kadındırlar mesela. Garip gelebilir ama eğildiği kavramlara getirdiği bu geçişkenlik, Ursula’nın düşünce evreninde yöneldiği yenilik anlamında onu türün diğer yazarlarından ayırır. Yerdeniz serisinde kendi masalını bilindik klişelerle, bilindik masal canlılarıyla (ejderhalar gibi) yazarken yaptığı yine de farklıdır.

 

Ursula hep bir düşünme halindedir. Kadınlık ve erkeklik halleri ve meseleleri, düşüncesinin ana eksenini oluştururken, bir arada yaşama fikri, komün mantığı, ahlak tartışması aklındaki diğer fikirler arasındadır. Ursula’ya tam anlamıyla bir edebiyatçı diyemiyorum. Yanlış anlaşılmasın, Ursula, edebiyatçıdan daha fazlasıdır. Her yazdığı nasılsa yepyeni bir türe dönüşür. Hatta yazdıklarını kendi içinde bölümlemelere ayırmak gerekir. Evet, fantastik edebiyat yazarıdır ama okuruna hep bir fikir aşılayan fantastikçidir. Aşılama fikrini bazen didaktik ögeler çerçevesinde abarttığı olur, bir anlamda nineliği devreye girer, ama göze batmaz o tarafı, tatlı bir aşırılık olarak kalır zihinlerde.

 

Geleceğe bakar Ursula. Geleceğe bakarken geçmişten, tarihten bazı figürleri, bazı kişilikleri tashih eder aslında. Geleceğe bakarken insan üzerinde düşünmek, sınırları distopyaya varan ütopyalar içinde acıyı tartışmak ister. İnsanoğlunun geleceğini, mümkün iyi yaşam formları etrafında şekillendirmeye de çalışır; her hayalcinin başa çıkabileceği iş değildir onun yaptığı. Evet, Mülksüzler’den başlayarak insan üzerinde öngörülerde bulunur Ursula, makineler ve ortak yaşama arzusu üzerine de renkli derinliklerde dolaşır. Bazı masalları yaralar, bazıları da “başka bir yaşamda” mümkün olabilecek bir sürü olağanüstü durumu şıpınişi bir rastlantıda saçar önümüze. Ekim ayı onun doğum günü, ejderhaların o bilge ninesinin…

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Yazıları

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.

Roman türü denilince aklıma hemen Lukacs’ın ünlü sözü geliyor: “Roman, tanrının bırakıp gittiği bir dünyanın destanıdır.” İlk büyük roman diyebileceğimiz Don Kişot da aslında Tanrı’nın olmadığı bir dünyanın romanıydı. Roman 18 ve 19. yüzyıllarda siyasi politik bir etki alanına sahipti. Bana kalsa siyasi politik etki alanından hiç vazgeçmedi roman.

Edebiyat en basit tanımıyla malzemesi insan olan bir sanattır. Çünkü insanı anlatmada aracısızdır edebiyat. Tarihin insanı anlattığı söylense de, bu bana hep kocaman bir yalan gibi gelmiştir. Öyle ya, insanı tarih değil, edebiyat anlatır. Tarih ise insanı anlatmada yine edebiyattan faydalanır. İnsanın kendini bulması için önce araması gerekir sanırım.

Doğu Batı sorunu yalnızca bizim edebiyatımıza özgü bir sorunlar yumağı değildir aslında, Rus edebiyatında da benzer bir tartışma söz konusudur. Bütün bir 19. yüzyıl romanı daha sonra şiddetlenecek bu tartışmanın ilk alevinin yakıldığı metinlerle doludur.

“Ev ki ayrıntıdır. Susmalar, küçük sevinçler, küçük acılar, küçük konuşmalar, küçük yalnızlıklar...Hepsi hepsi.” Tüm dünyayı eve sığdırmaya çalıştığımız şu günlerde İlhan Berk’in evle ilgili metnine bile küçük şeyleri konu etmesi o kadar güzel ki. Siz nasıl düşünürsünüz bilmem ama bana göre de evle ilgili olan her şey “küçük”tür.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.