Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Yeni bir dinin önlenemez yükselişi!

Darwin’i unut, aklı boşver, bırak zihnini o aydınlatsın: Uçan Spagetti Canavarı. O evrenin babası. Makarnasal uzuvlarıyla her şeye dokunan, her şeyi hisseden, köfteleriyle bizi ve evrendeki her şeyi gören… Aşağı yukarı böyle bir şarkısı var Uçan Spagetti Canavarı dinine inananların. Aradan makarnasal uzuvları ve köfteleri çıkarırsak eğer kulağımıza hiç de yabancı ve mantıksız gelmeyen bir tür ilahi olduğunu kabul etmekten başka çaremiz yok. Kısa süre içinde, kutsal kitabı, duaları, ilahileri, bilgisayar oyunlarıyla, bir fenomen haline gelen Uçan Spagetti Canavarı inancı, semavi dinleri ve din düşüncesini sıkı bir sınavdan geçiriyor. Hedefinde ise hem akıllı tasarım inancı var.

 

 

 

 

 

 

 

Uçan Spagetti Canavarı için aslında, Darwin’in evrim teorisine karşı ortaya sürülen ‘akıllı tasarım’ın bir tür parodisi diyebiliriz. Amerikalı fizikçi Bobby Henderson, akıllı tasarım teorisinin fizik derslerinde okutulmasına karşı çıkarak, "Ben evreni bu spagetti canavarının yarattığına inanıyorum. Bunu da diğer iki teoriyle birlikte fen dersinde okutun" diyerek bir
kağıt parçasına akıllı yaratıcısının arapsaçına benzeyen resmini çiziveriyor 2005 yılında. İşte o gün tek tanrılı dinler kervanına Uçan Spagetti Canavarı inancı da katılmış oluyor. Altıkırkbeş Yayınları tarafından Türkçeleşen ve baskısı kısa sürede tükenen Uçan Spagetti Canavarının Kutsal Kitabı'yla beraber bizler de tanıma şerefine nail olduğumuz bu kutsal
varlığı şimdi Uçan Spagetti Canavarı Kilisesi’nin Dua Kitabı”yla daha bir derinlemesine hissediyoruz.

 

 

 

Peki pastafaryanizm de denen bu inancın temelleri nedir?

 

 

Evren, beraberinde bir dağ, ağaçlar ve bir cüce ile birlikte, görünmeyen ve saptanamayan bir Uçan Spagetti Canavarı (USC) tarafından yaratılmıştır.

 

 

Evrim hakkındaki bütün kanıtlar Uçan Spagetti Canavarı tarafından yerleştirilmiştir. USC, etraftaki şeyleri olduklarından daha yaşlı göstererek Pastafaryan'ların inançlarını sınamaktadır. “Örneğin, bir bilimci bir kalıntıya radyokarbon testi uygulasın. Kalıntıdaki Karbon-14'ün %75'inin elektron ışınımıyla Nitrojen-14'e dönüştüğünü görsün ve bu kalıntının yaklaşık 11.000 yıllık olduğu sonucuna ulaşsın; zira Karbon-14'ün yarıömrünün 5.730 yıl olduğu düşünülüyor. Ancak bilimcimizin gözden kaçırdığı şey, yaptığı her ölçümde Uçan Spagetti Canavarı'nın gelip Kutsal Makarna Kollarıyla onun bulduğu sonucu değiştiriyor olduğudur. Elimizde bunun nasıl mümkün olduğunu detaylarıyla anlatan ve O'nun bunu neden yaptığını söyleyen çok sayıda belge mevcuttur. O elbette ki görünmez olandır, normal cisimlerin içinden kolaylıkla geçebilendir.”

 

 

 

 

Uçan spagetti canavarı

 

 

 

 

Pastafaryan inancındaki Cennet'te göze çarpan iki nokta vardır: Uçsuz bucaksız bira volkanlarıyla doludur. Bir striptizci fabrikası vardır.

 

 

Pastafaryan dininin metinlerine 'Delifişek' denir. On Emir yerine ahlaki açıdan daha zayıf olan sekiz “Yapmazsanız Çok Memnun Olurum” öğesi içerir.

 

 

Duaların ve Delifişek'in belli bazı ayetlerinin vb. sonunda "RAmen" denir. Bu sözcük Musevilik'te, Hıristiyanlık'ta ve İslam'da kullanılan "Amîn" (ing. Amen) sözcüğü ile bir makarna çeşidi olan “ramen”in birleştirilmesiyle oluşturulmuştur. Her ne kadar geleneksel olarak büyük 'R' ve 'A' ile yazılsa da sadece büyük 'R' ile yazılması da kabul edilebilir.

 

 

Şimdi de buyurun dua kitabında yer alan 'Kutsal Kitap İnancına İlişkin İkinci Tebliğ'e:

 

“Kutsal Spagetti Canavarı sonsuzdur, başı ve sonu yoktur ve ortasında allak bullak bir düzensizlik bulunur. Var olan her şeyi uygun gördüğü zaman ve düzende, kendi iradesiyle yaratmıştır. O, bu kudretin ne zaman ve nasıl gerçekleştiğini anlamaya yönelik her türlü insani girişimi muzipçe engeller.

 

 

 

Uçan spagetti canavarı

 

 

 

O’nun makarnavi uzantıları bize dokunduğu gibi, evrenin en küçük atomlarına varana kadar her şeye dokunur ve bilim adamlarını çılgına çevirmek için her şeyi Kendi Kutsal Keyfine göre yeniden düzenler. Bu nedenle, Yaratılış teorisi bir bilim olarak öğretilecekse, Kutsal Spagetti Canavarı’nın hikmetinin eseri olan Büyük ve Kutsal Yaratılış da öğretilmelidir.”

 

 

İşte böyle başlıyor Uçan Sapagetti Canavarı Kilisesi’nin Dua Kitabı. Bundan sonrası hikayeleri, meselleri, açıklamaları ve imalarıyla tam bir kutsal kitaplar parodisi. Makarnağıtlar, makarna öğretisinin açıklanmaları, Zeytin Bahçesi Konseyi’nden alıntılar, irmik hakkında ezgiler ezgisi vd. Görünen o ki Henderson ile beraber tüm Zeytin Bahçesi Konseyi’nin üyeleri, kutsal kitapları didik didik edip onların anlatım biçimlerinden, söyleyiş tarzlarından ve boşlukları doldurma biçiminden sonuna kadar yararlanmışlar. Ve ortaya çıkan ironik bir şekilde: Koskocaman semavi bir boşluk olmuş… Bu inanç eleştirisinden alay ve mizah kadar, ateistlerin gün geçtikçe muhafazakarlaşan dünyaya karşı duydukları isyan da sızıyor. Tıpkı Jedi dininin de önlenemez bir şekilde yaygınlaşmasının temelinde yatan isyan gibi. Konu gereği bir duayla bitirelim:

“Şüphesiz ki dua candır! Gene şüphesiz ki ona dua edenler makarnanın en güzeliyle, striptizci kızlar ve cillop oğlanlarla, biranın en soğuğu ve köpüklüsüyle ödüllendirilecektir! E o zaman, neden dua edenlerden olmayasınız? RAmen.”

 

 

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Yazıları

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.

Roman türü denilince aklıma hemen Lukacs’ın ünlü sözü geliyor: “Roman, tanrının bırakıp gittiği bir dünyanın destanıdır.” İlk büyük roman diyebileceğimiz Don Kişot da aslında Tanrı’nın olmadığı bir dünyanın romanıydı. Roman 18 ve 19. yüzyıllarda siyasi politik bir etki alanına sahipti. Bana kalsa siyasi politik etki alanından hiç vazgeçmedi roman.

Edebiyat en basit tanımıyla malzemesi insan olan bir sanattır. Çünkü insanı anlatmada aracısızdır edebiyat. Tarihin insanı anlattığı söylense de, bu bana hep kocaman bir yalan gibi gelmiştir. Öyle ya, insanı tarih değil, edebiyat anlatır. Tarih ise insanı anlatmada yine edebiyattan faydalanır. İnsanın kendini bulması için önce araması gerekir sanırım.

Doğu Batı sorunu yalnızca bizim edebiyatımıza özgü bir sorunlar yumağı değildir aslında, Rus edebiyatında da benzer bir tartışma söz konusudur. Bütün bir 19. yüzyıl romanı daha sonra şiddetlenecek bu tartışmanın ilk alevinin yakıldığı metinlerle doludur.

“Ev ki ayrıntıdır. Susmalar, küçük sevinçler, küçük acılar, küçük konuşmalar, küçük yalnızlıklar...Hepsi hepsi.” Tüm dünyayı eve sığdırmaya çalıştığımız şu günlerde İlhan Berk’in evle ilgili metnine bile küçük şeyleri konu etmesi o kadar güzel ki. Siz nasıl düşünürsünüz bilmem ama bana göre de evle ilgili olan her şey “küçük”tür.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.