Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

			

Üye Eleştirileri


Üye Eleştirileri

Başat Sorunsal

Ahmet Mithat Efendi
Morpa Kültür Yayınları

Bazı kitaplar taşıdıkları estetik değer yönünden değil de, yansıttıları ideolojik paradigma yüzüden önemlidir. Bize yalnızca o ülke edebiyatı hakkında bilgi vermezler, aynı zamanda yazıldıkları dönemin sosyo-kültürel yapısı hakkında da bir şeyler söylerler. Kimi durumlarda bu ikinci özellik haklı olarak birinci özelliğin önüne geçer. "Felatun Beyle Rakım Efendi" tüm bu unsurları, her yönüyle tipik bir biçimde kendinde toplayan bir romandır.

Ahmet Mithat Efendi, Türk Edebiyatında Batı-Doğu (alafranga-alaturka) izleğini işlemiş ilk yazarlardandır. Çünkü onun yaşadığı dönemde Batılılaşma yeni oluşan milletin özümsemesi gereken bir olgudur. Ahmet Mithat tüm romanlarını bu "sorunsal" üstüne inşa etmiştir. Kabaca özetlersek, Batının ilmini alalım ama kendi geleneklerimizden ve inançlarımızdan kopmayalım önermesi hakimdir kitaplarında. Ama biraz daha dikkatli baktığımızda Ahmet Mithat Efendinin, belki de tüm "iyi" yazarlarda olması gereken bir özelliğe sahip olduğunu görürüz. Bu konuda kafası oldukça karışıktır. Aslında bir paradoks gibi görünse de, bu durum onun yapıtlarının hala okunuyor olmasını sağlayan şeydir.

"Felatun Beyle Rakım Efendi" romanında adından da anlaşılabileceği gibi iki şematik kahraman var. Batılıyı, daha doğrusu yanlış batılılaşmayı temsil eden züppe Felatun Bey ile hem geleneklere bağlı hem ilmi önemseyen Rakım Efendi. Yani aslında Rakım Efendi, Felatun Beyin tam karşıt ikizi olmayarak romana "derinlik" katmayı başaran bir kahraman. Felatun Bey kendi külrünü küçümseyen ve her yönüyle batıya hayran bir kahramanken, Rakım Efendi de batının öneminin farkında. Belki de bu nokta yüz yılı aşkın bir süredir hala bu romanı konuşmamızı sağlayan husus. Evet, roman teknik olarak çok ilkel, ama dönemin Osmanlı aydınının ruhsal yapısını, açmazlarını ve kusurlarını, asıl derdi tam olarak bu olmasa da, yansıtmayı başarıyor. Bunu da aslında Ahmet Mithat Efendinin, yani Osmanlı aydınının kafa karışıklığına borçluyuz.

"Felatun Beyle Rakım Efendi"ye bir romandan ziyade bir roman yazma girişimi diyebiliriz. Bu yapıtın hala konuşuluyor olmasının en önemli nedeni, ele aldığı konunun hala başat meselelerimizden biri olması. Ahmet Mithat Efendi Türk romanının ana sorunsalına kapıyı açan ilk yazardır.

Roman, Osmanlı edebiyatına 19. yüzyılın sonlarında bir hayli geç girdi. Bir batı icadı olan roman sanatının Osmanlı'daki yayılışı, romanın batıda üstlendiği değerlerden çok farklı oldu demek sanırım yanlış olmaz. Roman değişimin ve dönüşümün sanatıyken, Osmanlı'da yeniliği kullanarak gelenekseli muhafaza etme aracı olarak görüldü. Buradaki ironi ise, romanın batılılaşma hareketinin bir sonucu olarak doğmasıdır. Dönemin koşulları ve çelişkileri romancıları eğitmene, okuyucuları ise eğitilecek çocuklara dönüştürmüştü. 50'li yıllara kadar Türk romanında temel tasa Doğu ile Batı karşıtlığıydı. Bu izlek çok açıktı. Bugün bu tema daha örtük ama hala başat tasamız olmayı sürdürüyor.

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Üye Eleştirileri Yazıları

Roman hakkında bir şeyler yazmak gerektiğinde “bizde” izlenen usul, çoğunlukla yazarın dünyası ve kendisi hakkında oluşmuş genel kanaat üzerinde kanat çırpmayı gerektirmeyen bir uçuşla yazarla (ya da politik olarak mahkum edilmiş bir yazarsa “çoğunlukla”) aynı gökyüzünü paylaştığı izlenimi veren satırlar arasında süzülmektir. Ne de olsa böyle bir usulde romanı okumak da gerekmez.

Kitabın ismindeki aşkı görünce hem ilgimi çekmiş hem de romantik bir şeyler okuyacağımı düşünmüştüm. Ama kitabı okumaya başlayınca hiç de öyle olmadığını görüp, bir günde okuyup bitirdim. Çok az kitapta yaşadığım o nefessiz kalmayı yaşadım. Dostoyevski'nin Suç ve Ceza´sında ki çarpıcılığı hissettim. Tam evet tam bir aşk romanı! Aşkı en çarpıcı ve vurucu biçimde anlatmış.

Felsefe devrimsel değil birikimsel bir süreçtir ancak bu birikimli yapının bazı devrimcileri vardır. Marquis de Sade işte bu devrimci filozoflardan biridir, hatta en başta gelenlerindendir, çünkü de Sade dokunulması en güç şeye dokunmuştur, en büyük tabuyu devirmiştir.

'Hatıra' sözcüğü hep tek yumurta ikizi 'Hüzün'le gelir insanın aklına. Öyle ki, ne kadar hoş, ne kadar eğlenceli anlarınızı hatrınıza getirirseniz getirin, attığınız en şiddetli kahkahaların ardından çöküverir o hüzün üzerinize. Bir daha o günlere dönemeyecek olmanın hüznü. 'İstanbul Hatırası' da tam böyle bir kitap.

Christopher Priest’ın bol ödüllü fakat ülkemizde ancak film uyarlaması ile adını duyurabilmiş ve hala daha pek de okunmamış romanı bizi eğlencenin kanlı canlı olduğu zamanlara götürüyor.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.