Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Bir ihbarcının güncesi

Kütüphanemde bir keşif gezisine çıktım, günlerdir kitapların önünde, gözlüğüm burnumda, ellerim arkada birleşmiş, dikilip duruyorum. Kitapları Değerlendirme ve İnceleme Komisyonları’nın varlığı beni benden aldı sevgili okurlarım, huyumu değiştirdi iyiden iyiye, kendi kendimi ihbar etme niyetindeyim. Niye niyetlenmeyeyim ki, kişisel paranoyalarımı dikkate almış devletim, dikkat ne demek, bunun için komisyonlar kurmuş. Sözgelimi ben atıyorum, onlar tutuyorlar, ben huylanıyorum, onlar gereğini yapıyorlar. Eh o zaman kendi kendimi de olsa, niye ihbar etmeyeyim…

 

 

Jesse KuhnŞimdi evvela, kendime Şeker Portakalı’nı, Fareler ve İnsanlar’ı, Zıkkımın Kökü’nü, Semerkant’ı baz aldım. Evirdim çevirdim tekrar tekrar, komisyonum hangi hassasiyetlere daha çok hassasiyet gösteriyor diyerekten çeşitli notlar aldım. Buna göre fark ettim ki, piyasanın çılgınca piyasaya sürdüğü eften püften kitaplarla ilgilenilmiyor. Şikayet edilecek kitabın edebi değerinin bir nebze de olsa yüksek olması, insan ruhunun çeşitli yerlerine dokunacak yetkinlikte bir dili olması gerekiyor. Komisyonum piyasa işleriyle pek ilgilenmiyor, piyasaya, haklı olarak tabii, pek dokunmuyor. Şimdi çıktı mı hop diye kütüphanemin en gözde çoksatarları listeden, çıktı. Gözümü diktim dili, edebiyatı kötü emellerine alet edenlere. Başköşelere yerleştirdiğim, baş tacı yaptığım kitapların yazarları gözümde bir düştü, bir düştü… Meğer yıllarca koynumda yılan beslediğimi, edebiyatı böyle yükseltip göklere çıkararak kimlerin kimlerin oyunlarına geldiğimi anladım. Yıllarımı edebiyat adına avanak avanak okuyarak, bir takım halk düşmanlarını, benlik sömürücülerini hayatıma alarak geçirdiğime yandım. Bu yanışla daha da hırslandım. Yığmaya başladım kitapları, öyle birer ikişer değil, onar yirmişer, kucak kucak, hepsini hepsini götürmeli, teslim etmeliydim…  Komisyonum, yazara da, edebiyata da olan bakış açımı değiştirmişti işte. Ama edebiyata güven olmaz, şöyle ucundan birkaç sayfa diye çevirmeye başlarsınız, sonra bir de bakmışsınız, kendinize ve topluma dair bir aydınlık hissi doğmuş içinize, ya da bir isyan, bir başkalık hali sarmış sizi sımsıkı bırakmıyor, çeviriyorsunuz ardı ardına sayfaları hevesle…

Sevgi Soysal’la yürümeye başlıyorsunuz mesela, maazallah cinselliğinizi keşfediyorsunuz; Yaşar Kemal’le eşkiyalaşıyorsunuz; Gülten Akın size doğanın içinden olmadık şeyler söylüyor; Sevim Burak delirtiyor; Oğuz Atay, benliğinizi toplum dışına itiyor, yetinmiyor bir de bunla dalga geçiyor; dalga deyince sonra aklınıza Tahsin Yücel geliyor, sanki dile de edebiyata da nanik yapıyor; derken Latife Tekin, bakmayın soyadına, ne tekinsizmiş meğer, size pılık pırtık bir yeraltı örgütü kurdurup sonra da üstünde tepiniyor, Yusuf Atılgan tüm modernlik heveslerinizi tek bir omuz silkişiyle yıkıyor, Orhan Pamuk gelip onun yıktığının üstüne postmodern bir şeyler inşa etmeye başlıyor, ah bunlar birbirini de besliyor, ah demişken Didem Madak nasıl ah çekiyor, konu komşu okuyup okuyup ağlıyor. … Yok yok yok, imkanı yok onlarla bir gece daha aynı çatı altında uyuyamazdım…

Book Burning by Hartmann Schedel, 1440-1514. Image in public domain; from Wikimedia Commons


Doldurdum kutulara, yükledim arabaya, doğru komisyonuma. Kapıdaki görevliler sağolsunlar hiç kurcalamadan taşıdılar kolileri, çıkardılar beni komisyonumun karşısına. Komisyonum bana bir baktı, anında anladı. Siz dedi, bütünü gören nadir insanlardansınız, çok okumuş, durumu kavramışsınız.  Türk edebiyatı olsun, dünya edebiyatı olsun komple suçludur evet, bir gün gelecek her kitap ihbar edilecek, o kutlu günde hepsinin icabına bakılacaktır tabii. Ama siz acele etmeyiniz, koli koli değil, teker teker getiriniz…

Görevini yerine getirmenin gururu ve komisyonumun karşısında ezilmiş olmanın hazzıyla dopdolu geri geldim. Cesaretle açtım kolileri. Korkusuzca evirip çevirdim; hangisinin daha tehlikeli ve toplumu yıkmaya muktedir olduğunu bulup çıkarmalı, bu görevi gerekirse bir başıma ben yapmalıyım. Yolum belli, kendimi güzel toplumum ve komisyonum uğruna ateşe attım, şimdi hepsini yeni baştan okumaya başladım.   

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Yazıları

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.

Roman türü denilince aklıma hemen Lukacs’ın ünlü sözü geliyor: “Roman, tanrının bırakıp gittiği bir dünyanın destanıdır.” İlk büyük roman diyebileceğimiz Don Kişot da aslında Tanrı’nın olmadığı bir dünyanın romanıydı. Roman 18 ve 19. yüzyıllarda siyasi politik bir etki alanına sahipti. Bana kalsa siyasi politik etki alanından hiç vazgeçmedi roman.

Edebiyat en basit tanımıyla malzemesi insan olan bir sanattır. Çünkü insanı anlatmada aracısızdır edebiyat. Tarihin insanı anlattığı söylense de, bu bana hep kocaman bir yalan gibi gelmiştir. Öyle ya, insanı tarih değil, edebiyat anlatır. Tarih ise insanı anlatmada yine edebiyattan faydalanır. İnsanın kendini bulması için önce araması gerekir sanırım.

Doğu Batı sorunu yalnızca bizim edebiyatımıza özgü bir sorunlar yumağı değildir aslında, Rus edebiyatında da benzer bir tartışma söz konusudur. Bütün bir 19. yüzyıl romanı daha sonra şiddetlenecek bu tartışmanın ilk alevinin yakıldığı metinlerle doludur.

“Ev ki ayrıntıdır. Susmalar, küçük sevinçler, küçük acılar, küçük konuşmalar, küçük yalnızlıklar...Hepsi hepsi.” Tüm dünyayı eve sığdırmaya çalıştığımız şu günlerde İlhan Berk’in evle ilgili metnine bile küçük şeyleri konu etmesi o kadar güzel ki. Siz nasıl düşünürsünüz bilmem ama bana göre de evle ilgili olan her şey “küçük”tür.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.