Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Haber

Haber

Yayınevi Emekçileri Kolektifi: "İdealizm sömürüsüne karşıyız"



Toplam oy: 1076

Yayınevlerinde çalışan, daha evvel çalışmış olan ya da dışarıdan yayınevlerine iş yapan birkaç yayınevi emekçisi, sektörün eksiklerini konuşmak, deneyimlerini paylaşmak için kurdu Yayınevi Emekçileri Kolektifi'ni (YEK). Yayınevi politikalarını iyileştirmeyi hedefleyen bu kolektifi, kolektifi kuranlarla konuştuk. İsimlerini yazmamızı istemediler çünkü onların cümleleriyle ifade edersek:

 

"Yayın sektörü küçük değilse bile belli bir sosyal çevrenin içinde şekilleniyor, bir ağ gibi, cemaat gibi işliyor biraz; her yerde olan patron dayanışması bu sektör için de geçerli. Yaşanan sıkıntıları isim vererek anlatmak, kimi zaman bu bağlamda sıkıntı yaratabilir, bir de buna çok gerek yok. Çünkü kimse örgütlenirken ya da bir dayanışma ağı oluştururken ismini ortaya koyması gerektiğini düşünmez."

 

"Yayınevi patronları da 'şirin' değil"

 

Yayınevi Emekçileri Kolektifi, nasıl bir ihtiyacın sonucu olarak doğdu?

 

Kültür üretiminin metalaşıp paraya dönüştürüldüğü bir alanda emekçinin maruz kaldığı koşulların görünür olması; emekçinin de kültür üretimi ardına saklanan yayın sektöründen haklarını talep etmesi çok da alışkın olduğumuz bir durum değil ne yazık ki. YEK; kültür üretiminin yarattığı yanılsamaların ardına kasti olarak saklanan ve yıllardan bu yana sürdürülen, türlü söylemlerle görünmez kılınmış sömürünün çıplaklaşması ve ortadan kaldırılması için gerekli mücadeleyi verme ihtiyacından doğdu.

 

YEK'i geçmişten bu yana sürdürülen mücadelenin devamı olarak da düşünmek gerekir. Yani YEK, genel anlamda emek mücadelesinin, bizim özelimizde de yayıncılık alanında verilen tüm samimi mücadelelerin devamı olup sosyal bir belleği ve tarihsel bir misyonu da kendisiyle birlikte ileriye taşımak niyetindedir. Yayınevi hissedarlarının ve patronlarının sırf yayıncılık faaliyeti yürüttükleri için "şirin" sayılamayacaklarını, bu faaliyetin onların sürdürdüğü emek gaspını masumlaştırmayacağını; aksine, bu faaliyetlerin onlara çok daha fazla misyon yüklediğini anlatmak ve göstermek niyetindeyiz. Yayınevi emekçilerinin mevcut koşullarda iyi ve nitelikli üretim yapmaları tamamen tesadüflere ve yine bu emekçilerin iyi niyet ve fedakarlıklarına bırakılmış durumda. Biz artık verdiğimiz emeklerin ve yaptığımız fedakârlıkların karşılığını hep birlikte talep etmek istiyoruz.

 

Yayıncılık alanında çalışan tüm emekçilerin bir araya gelip uğradıkları haksızlıklara karşı ortak mücadele yürütecekleri, tartışabilecekleri bir alanın eksikliğini hep hissediyorduk. Başlangıçta bizi bir araya getiren temel gündem birçok konuda yaşadığımız mağduriyetlerdi. Kitaplarla ilgilenmek, sevdiğimiz bir işle uğraşmak için ve plazalarda, şirketlerde, hizmet sektörünün herhangi bir alanında huzurlu olamayacağımızı düşündüğümüzden yayıncılık yapmayı, gönül verdiğimiz bir işi yapmayı seçmiştik ama ağır çalışma şartları ve tanımsız iş koşullarıyla bizim yayıncılık yapma idealizmimizin sömürülmesi, başka herhangi bir sektördekinden daha da ağırlaştırıyordu durumu. Kendimizi sömürülmüş, yetersiz ve verimsiz hissediyorduk. En kötüsü de yalnız olduğumuzu sanıyorduk. Ta ki yayınevi emekçileri olarak aramızda tartışmaya başlayana, benzer dertlere sahip olduğumuzu anlayana kadar. Yayıncılık konusundaki ideallerimize sahip çıkmamıza olanak veren, öfkemizi birbirimize veya kendimize değil, doğru hedeflere yönlendirebileceğimiz, bir araya gelmeyi kolektif mücadeleye çevirebileceğimiz bir alan olan Yayınevi Emekçileri Kolektifi, işte böyle bir ihtiyacın ürünü olarak doğdu.

 

Öncelikli olarak hangi sorunların üzerine eğilecek, ne gibi çalışmalar yapacaksınız?

 

Her şeyden önce yayın işletmelerinde kadrolu ya da dışarıdan çalışanların uğradığı sömürüyü görünür kılmak istiyoruz. Yayınevlerinde ve genel anlamda yayıncılık sektöründe sümen altı edilen, görmezden gelinen, yok sayılan, "Biz bir aileyiz", "Kültürel birikime hizmet ediyoruz" söylemi altında tek taraflı tartışılan ya da hiçbir zaman dile getirilmeyen meseleleri tartışmaya açacak, uğradığımız haksızlıkları tek tek teşhir edeceğiz. Artık hiç kimse emek hırsızlığı yapan yayınevi sahiplerini şirin, mağdur ya da haklı gösteremeyecek; onları holding sahibi kapitalist bir işadamından farklı bir konumda tutamayacak. Onların artık türlü bahaneler, tehditler ve oyunlarla bizi yayıncılık faaliyetimizi hakkıyla yapmaktan alıkoymalarına izin vermeyeceğiz.

 

YEK olarak faaliyetlerimizin merkezine emeği koyuyoruz ve emeğe, emekçiye yapılan/yapılacak her türlü saldırıyı ve haksızlığı kendimize yapılmış gibi sahipleniyoruz. Son dönemlerde büyük ve saygın addedilen yayınevlerinde işten çıkarılan editör, grafik tasarımcı, pazarlamacı, depocu arkadaşlarımızın dertlerini de sahipleniyoruz; edebiyat dergilerinde staj yaparken hakları verilmeyen, tek taraflı bir ilişkiye maruz bırakılan, her anlamda sömürülen öğrenci arkadaşımızın dertlerini de sahipleniyoruz; parasını zamanında ya da hiçbir zaman alamayan, emeği türlü yollarla değersizleştirilen çevirmen arkadaşlarımızın dertlerini de sahipleniyoruz.

 

Kitabı usulünce hazırlamanın önündeki en büyük engellerden biri, editör, grafik tasarımcı, redaktör, çevirmen, yayın koordinatörü gibi görevler üstlenen yayınevi emekçilerinin iş güvencesinden yoksun, düşük maaşlarla, çok uzun saatler (yani ücretsiz mesailerle) seri üretim mantığıyla çalıştırılmalarıdır. Uğradığımız bu ağır ve haksız sömürü, kitaba yapacağımız herhangi bir katkının önünde büyük bir engel teşkil ediyor. Oysa bir kitabın "iyi" olabilmesi için onu yayına hazırlayanların da daha "iyi" koşullarda çalışıyor olmaları gerekir. Bu da inisiyatif demek, sorumluluk kadar hak demektir; niteliklerimizi korumamıza ve geliştirmemize izin veren çalışma koşulları ve iş güvencesi demektir.

 

En yakın tarihli faaliyet olarak yayınevlerinde çalışan kadınların özel olarak yaşadığı sorunlarını gündeme taşıyacağız. Yine yakın zamanda avukatlar eşliğinde haklarımızı tanıyıp tartışacağımız bir toplantı düzenleyeceğiz.

 

"Bir kitabı hakkıyla üretmekten uzaklaşıyoruz"

 

Birçok insan yayınevlerine dışarıdan iş yapıyor ve bu sebeple diğer çalışanlarla tanışmaları güçleşiyor. Bu işveren lehine bir durum olarak kabul edilebilir mi?

 

Elbette. Her alanda olduğu gibi, yayın sektöründe de işveren çalışanının başka çalışanlarla dertleşmesini, ortaklık kurmasını istemez. İnsanların bir araya geldiğinde çok daha güçlü ve talepkar olacaklarını bilir çünkü. Yayınevi emekçilerinin tanışmaları, dayanışmaları, hakları konusunda ortak bir bilinç ve tutum oluşturmalarını bu şekilde daha kolay engelleyebiliyorlar. Kitap ve edebiyat aşkıyla yayınevlerinde çalışmak isteyen çok sayıda genç ve deneyimsiz insan var. O insanların hayalleri yayınevleri tarafından acımasızca / ikiyüzlüce sömürülüyor. Bir kısmı stajyer konumunda ücretsiz olarak çalıştırılıyor, diğer bir kısmına da çok düşük ücretlerle dışarıdan iş veriliyor.

 

Gençliğin ve deneyimsizliğin ötesinde bir de diğer çalışanlardan kopuksanız ne kadar ağır bir sömürüye maruz kaldığınızı çok geç fark edebiliyorsunuz. Kaldı ki bu sömürüyü sineye çekerken aslında bir kitabı hakkıyla üretmekten uzaklaşıyorsunuz. Yayın işletmeleri dışarıdan bu şekilde çalışan elemanları (yani çok ucuza yüzlerce sayfa yetiştirenleri) aynı zamanda diğer çalışanlarına karşı tehdit olarak kullanıyor. İçerideki çalışana işletmenin angarya işlerini yığarken kitapları parça parça taşeronlaştırıyor. İster kadrolu ister kadrosuz çalışın, aynı kitaba dokunan diğer çalışanlarla bir iletişiminiz yoksa, yaratıcı üretiminiz baltalanacaktır. Sizden beklenen ucuz ve hızlı olmanız ki yatırımı pazarlamaya yapan yayın işletmeleri de bunu doğrulamakta.

 

YEK, rekabeti derinleştirerek ucuz emek peşine düşen, çalışanı çalışana kırdıran ve tam da bu yüzden hâlâ sevimli görünmeye devam eden, kârlarını hiç bilmediğimiz ama zararlarından her zaman haberdar olduğumuz yayın işletmelerinin politikalarından rahatsızlık duyan herkesi bir araya getirmeyi amaçlıyor. Birleştiğimiz, dayanıştığımız ve ortak sesimizi yükselttiğimiz oranda, dışardan ya da içerden çalışmak arasındaki fark da tüm yayınevi emekçileri lehine küçülecek.

 

"Fedakarlık yapmak, kitabın niteliğini düşürüyor"

 

Sizi bu alanda faaliyet gösteren diğer örgütlerden ayıran ne?

 

Yayın alanında mesleki örgütler, dernekler ve platformlar var. Mesleki örgütlerde belli meslek grupları örgütlenebiliyor. Derneklerin birçoğundaysa yayınevi emekçilerinden çok, yayınevi sahipleri ya da onların temsilcileri aktif. Ne var ki, farklı meslek gruplarından oluşan yayınevi emekçilerini ilgilendiren, YEK’in çok önemsediği bir ortaklık var: Kitap üretimi. Biz kitap üretiminde yer almak istediğimiz için yayın işletmelerinde çalışıyoruz. Bir çevirmen ile bir editörün mesleki sorunları örtüşmeyebilir, hatta yer yer çatışabilir de ama kitap üretimi sırasında karşılaştıkları idealizm sömürüsünde ortaklaşıyorlar.

 

İdealizm sömürüsüne karşıyız çünkü ideallerimize sadık kalabilmemizin tek yolu idealizm sömürüsünü kırmaktan, emek sömürüsünü çıplak hale getirmekten ve yaratıcı emek için gereken çalışma koşullarını oluşturmaktan geçiyor. Bizi diğer örgütlerden ayıran, çevirmenle editörü, editörle grafik tasarımcısını, son okumacıyla yayın koordinatörünü birleştiren şey şu: Birlikte margarin değil kitap üretiyoruz. Bugüne dek bu argümanı hep yayın işletmeleri bize karşı kullandılar. Zam istediğimizde, mesai ücretinden bahsettiğimizde, boş zamanımızın olmadığından şikayet ettiğimizde yaptığımızın çok önemli bir iş olduğunu, bu işi hak etmek, bu alandaki unvanları hak etmek için çok çalışmamız gerektiğini ve edebiyat, bilim, kültür alanında uğraşırken fedakarlık yapmak gerektiğini söylediler; hatta bu işlerin pek de maddi bir beklenti olmaksızın yapıldığını ima ettiler.

 

Ancak biz artık bu söyleme inanmıyoruz. Çünkü deneyimlerimizden yanlış olduğunu biliyoruz. Yaptığımız her fedakarlık kitabın niteliğinin düşmesi anlamına geldi hep. İyi çevirmenlik, iyi editörlük, iyi grafik tasarım kötü çalışma koşullarında ve üç kuruş maaşla, iş güvencesiz bir şekilde ve maddi manevi hiçbir karşılığı olmadan yapılamaz. Bize inisiyatif tanımayan yayın işletmeleri, iş kötü eleştirilen kitaba gelince bizi kolayından günah keçisi haline getirebiliyor. Oysa kitapların niteliğinin giderek düşmesinin birinci sorumlusu, kâr hırsını idealizm edebiyatı arkasında saklayan yayın işletmeleri patronları.

 

YEK'e üye olmak için nasıl bir yol izlemeli?

 

Bize web sayfamız/bloğumuz ve duyuru adresimiz üzerinden ulaşabilir, mail grubumuza dahil olabilir, toplantılarımıza katılabilir (yekolektifi.wordpress.com / yekolektifi@gmail.com). Bir dayanışma ağı olarak hareket ettiğimiz için üyelik sistemimiz yok. Adımızdan da anlaşıldığı gibi biz bir kolektifiz. Yüz yüze, tartışarak, yalnızca sanal ortamda değil, gerçekten bir araya gelerek karar veriyoruz birçok şeye. Dayanışma ağının zaman içinde nasıl bir örgütlenme şekli alacağı biraz da önümüzdeki süreçteki mücadelenin ihtiyaçları belirleyecek.

 

 


 

 

* Görseller: Aykut Aydoğdu, Sedat Girgin

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Haber Yazıları

İstanbul Uluslararası Edebiyat Festivali (İTEF) İtalya Özel programıyla sanatseverlerin karşısına çıkıyor. 23-27 Ağustos 2021 tarihleri arasında ekranlara gelecek olan etkinlikler sayesinde İtalya'ya ve İtalyan edebiyatına uzanan yeni bir yol açılacak.

 

 

Sanat Kritik’in yeni podcast serisi, Seval Şahin’in editörlüğünde dinleyicilerle buluşuyor. “Yaz Sıcağında Bir Esinti” başlıklı serinin ilki 120. doğum yıldönümü vesilesiyle Ahmet Hamdi Tanpınar’a ayrıldı. Dergâh Yayınları’nın desteğiyle hayata geçen projeye farklı alanlardan birçok yazar, şair, sanatçı ve akademisyen katıldı.

Kültür Sanat Şehir dergisi Z, 5. kez okur karşısında. Zeytinburnu Belediyesi tarafından yayımlanan tematik dergi, “kütüphane” konusunu mercek altına alıyor. 508 sayfa boyunca insanlık tarihinin bilinen en eski dönemlerinden günümüze kadar farklı kültürlerde kütüphanenin seyri, kütüphanenin unsurları, kütüphaneciler, kütüphane sahipleri ve kütüphane literatürü inceleniyor. 

Türk edebiyatının usta ismi Sait Faik Abasıyanık'ın hatırasını yaşatmak amacıyla her yıl bir öykücüye verilen "Sait Faik Hikâye Armağanı" bu kez Şermin Yaşar'ın oldu.

 

Sosyal medya paylaşımları, konuşmalar, anketler, veriler gösteriyor ki pandemi günlerinde evde geçen zamanın ciddi bir kısmını kitaba ayırdık. Türkiye ve dünya genelinde İNSAMER'in yaptığı araştırma kitap yayımı ve okuma oranlarındaki artışa odaklanıyor. Kitapyurdu ve Idefix sitelerinden alınan veriler de korona istatistiklerine katkı sunuyor.

 

 

 

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.