Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

   

Şahane Bir Kitap


Şahane Bir Kitap

Ne dediysem, ne söylediysem kendime dedim ben!




Toplam oy: 1374
Franklin Lewis
Kabalcı Yayınevi

Üzerine bunca çok söz söylenen, bunca çok araştırılıp anlatılan Mevlana Celaleddin Rumi, üzerine yazılmış bir kitaba daha neden ihtiyacımız var? Doğumundan 800 yıl sonra bile dünyanın en önemli kültürel simgelerinden biri olarak kabul edilen, hoşgörü ve evrensellik noktasında çok büyük bir coğrafyada gönülleri etkileyen büyük bir şairin, üzerine ne yazılsa azdır diye düşündüğümüzde, yersiz bir soru gibi gelebilir bu. Ancak bu soru “Mevlana-Geçmiş ve Şimdi, Doğu ve Batı”nın öncelikli, ilk temel meselesi. Ve tarihsel anlamda didik didik edilmiş bir yaşamöyküsüne dair söylenecek yeni bir söz var mı, bu yaşama yeni bir bakış açısıyla yaklaşılabilir mi, dediğimizde “Mevlana”nın yazarı Franklin Lewis’in endişesine pekala ortak olabiliriz. En son söyleyeceğimi baştan söyleyeyim; bu söz konusu endişe “Mevlana”yı diğer örneklerinden ayıran, 800 sayfayı bulan büyük hacmine rağmen her satırını anlamlı ve okunabilir kılan bir inceleme kitabı haline getirmiş. 

Özellikle Amerika’da son yıllarda gittikçe artan Mevlana çılgınlığına dair örneklerle başlıyor Mevlana’yı anlatmaya Franklin Lewis. Mesnevi okuma geceleri, Şems’le karşılaşmasının kutlanan yıldönümleri, adına düzenlenen konserler, etkinlikler, yaşamına dair çekilen belgesel filmler, 1997 yılında Amerika’da en çok okunan, en çok satan şair olması, Mevlana’nın Doğu’da zaten derinden içselleştirildiği için bizim çok da fark etmediğimiz bir duruma, onun Batı kültürü üzerindeki neredeyse çılgınlığa varan büyük tesirine dikkat çekiyor. Bütün bunların nedenlerine erişmek için de kaynağa, 800 yıl öncesine doğru derinlikli bir yolculuğa çıkıyor.

Öncelikle ayrıntılı bir Mevlana arka planı vermekle başlıyor işe Lewis. Şairin ölümünden sonra onunla ilgili üretilen menakıpnameleri işaret ederek, bu menakıpnamelerin yazarlarının ona duyduğu derin hayranlığın ve bağlılığın Mevlana’nın yaşamı ve dünya görüşü bağlamında bugünü bulanıklaştırdığını ifade ederek, çalışması boyunca şüpheci ve karşılaştırmacı tavrını elden bırakmayacağının ilk ipuçlarını veriyor. 

Mevlana’nın isminden onun Sünni, Hanefi, Sufi algılanışlarına, İslam-Şeriat ve ruh üzerinden kurduğu dünya görüşüne değinen yazar, Mevlana’nın kendi tasavvufi uygulamaları, irfanı ve mistisizmine dair derinlikli bir fikir edinebilmenin yolunun onun üstünde etkisi olan, düşüncesini biçimlendiren kişilerden geçtiğini belirtiyor. Bu yönelimle çalışmasının birinci kısmını “Mevlana’nın Pirleri”ne ayırıyor; yani babası Bahaeddin Veled, Seyyid Burhaneddin Muhakkık-i Tirmizi ve Şemseddin Tebrizi’ye... Pirlerin yaşamöykülerinde Mevlana’nın içine doğduğu zaman, yaşadığı coğrafyanın toplumsal, kültürel yapısı, dipsiz ve apaydınlık bir düşünce evreni saklı.

Menkıbevi bir cinayetin anatomisi!
Sultanü’l- Ulema olarak anılan ve oğlunu Vahş’tan Konya’ya 2 bin 500 kilometrelik bir yoldan getiren Bahaeddin Veled’in sanılanın aksine zamanının çok meşhur bir din alimi olmadığı, yeni yeni Müslümanlaşan Anadolu’da ailesine ve kendine etkili bir konum arayışında olan bir nevi mistik bir din adamı olduğunu görüyoruz ilkin. Mevlana’nın yetişme koşullarını anlamlandırmak açısından bu çok önemli tespitin yanı sıra Lewis o çok tartışmalı Mevlana-Şems ilişkisini de ayrıntılarıyla, pek çok araştırmacının yazdıkları üzerinden karşılaştırmalı biçimde ele alıyor ve Şems’in Mevlana’ya “aşk”ı verdiğini söylüyor: “Şems’le karşılaşmak Mevlana’nın takva ve maneviyat konusundaki yaklaşımında bir paradigma değişiminin tamamlanmasını sağladı; taatin güvenli, sert ve toplumsal olarak onaylanan biçimlerinin (namaz, vaaz etme, şeriatın ilkelerinin keşfi ve uygulanması) ve terk etmenin (oruç ve mücahede) ötesinde, aşkın, Allah’la ilişkimizi neşeyle ve yaratıcılıkla kutlamayı içeren bir maneviyat-ötesiliği olduğunu keşfetti.”
Ve gelelim o meşhur ve bir o kadar meçhul Şems cinayetine. Lewis, belirsiz olduğu kadar da popüler olan bu tarihi cinayet iddiasını uzun uzadıya inceleyip, bu konuda yazılmış dikkate değer pek çok iddiayı tek tek masaya yatırarak “Menkıbevi bir cinayetin anatomisi”ni çıkarıyor. Nihayetinde ise kararı yine okuruna bırakıyor.  Bu bölümün edebiyatımızda yaşanan Şems cinayeti savaşlarıyla ilgilenenler için de ayrıca ufuk açıcı olduğunu söyleyebilirim.
Mevlana’yı daha çok çevresindeki insanlardan yola çıkarak incelemeyi seçmiş bu çalışmada, Mevlana’nın ardından kurulan Mevlevi Tarikatına dair de oldukça derinlikli bir inceleme mevcut. Tarikatten sonra Mevlana’nın günümüzdeki yansımalarına geçiliyor. “Batıda Mevlana, Dünyada Mevlana” başlığını taşıyan bu bölümde, Batı kültürünün Mevlana’yla tanışmasından Mevlana çalışmaları tarihine, Mevlana’dan esinlenen çocuk kitaplarından onun kaset ve cd’lerdeki şiirlerine, hatta internetteki Mevlana ağına kadar bu büyük şaire dair modern dünyada ne var ne yoksa masaya yatırılıyor.

“Mevlana-Geçmiş ve Şimdi, Doğu ve Batı”, şaşırtıcı biçimde akıcı ve keyifli olan dili, özenli çevirisi, tarafsız üslubu, derinlikli hacmiyle 13. yüzyıldan günümüze uzanan evrensel aşkın ve hoşgörünün simgesi Mevlana’ya yakışan, şahane bir kitap.

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Şahane Bir Kitap Yazıları

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Yazının başlığı da methiye cephesini epeyce açığa çıkarıyor ama en sonda ulaşmam gereken yargıyı en başa taşıyarak atayım ilk adımı: Türkçe yazılan ya da Türkçeye çevrilen kalburüstü bütün tarihî romanları okuduğunu varsayan, kendisi de az çok ilgi görmüş hacimli üç örnekle bu alana katkıda bulunan biri olarak, bugüne dek Moğol Kurdu’ndan daha iyisine rastlamadım.

Ölmek ve gülmek kelimeleri yan yana çok da gelmez. Belki fonetik olarak ya da bir şiirin kafiyesi olduğunda yakalanan uyum kulağa hoş gelse de ölüm ne olursa olsun acı verir insana. Gülecek yanını bulmak zordur ölümün. “Sen adamı öldürürsün” diyerek kahkaha atarken bile güldürmek ve öldürmek aynı cümlede geçti diye kısa süreli bir sarsıntı geçirdiğimiz olur.

Mehmet Akif’in seciyesini en çok şu üç şey inşa etti der Mithat Cemal Kuntay: Kur’anlı ev, pehlivanlı mahalle, müspet ilimli mektep. Bu üç dayanağı anlamak, Türkiye’nin ve şiirin zeminine dair iyi bir fikir verecektir. Akif’te tarih kültürel bir miras değil. O bunu çok erken zamanda anlıyor ve Namık Kemal’in korktuğu varoluş krizinin ortasında kendisini buluyor.

Reenkarnasyon, tarih boyunca birçok coğrafyada bazı farklılaşmalarla olsa da kendisine yer buldu. Dilimize de ruh göçü adıyla aktarılan bu kavram, ruhun bir bedenden diğerine geçerek varlığını sürdürdüğüne dair bir inanç.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.