Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Çizgi Roman // Mega yapılar ve nokta kadar bir Batman



Gayet iyi
Toplam oy: 868
Chip Kidd, Dave Taylor // Çev. Emre Taşkıran
JBC Yayıncılık
Geleneksel kahramanlar yerine, bir şehri başrolde oynatan Batman: Ölümcül Tasarım, okuyucuyu Gotham'ın mega yapıları arasında nokta büyüklüğünde kalan bir Batman’le tanıştırıyor.

Çizer Scott McCloud, çizgi roman mecrasını incelediği Understanding Comics (Çizgi Romanları Anlamak) kitabında, bu mecranın edebiyat ve medya dalları arasında bir boyut yarattığından; anlatıların da bu boyut içerisinde özgünleşip okuyucuya çok farklı biçimlerde hitap edebildiğinden bahseder. Bu boyutun yansıması, çoğumuzun bildiği üzere, çoklukla süper kahraman hikayelerini kapsayacak şekilde gerçekleşir; çizgi roman, o hızlı ve alengirli dünyayı herkesin anlayacağı bir anlatıya ustalıkla dönüştürür. Bu anlatıların bazıları, çizgi romanın salt doğaüstü hikayelerden ibaret olmadığını ısrarla vurgularcasına, gerçekliği okuyucuya yüksek dozda vermeye çalışarak kendi ciddiyetinin altını çizer. Batman: Ölümcül Tasarım’da ise, çizgi roman dünyasının (ve DC Comics’in) kült karakterlerinden biri olan Batman, güncel bir gerçekliğin ortasına düşüp, diğer maceralarından oldukça farklı bir şekilde kent ve mimarlığı odağına alan bir ara türün kahramanı haline geliyor. 

 

Gotham şehrinin en zengin adamı Batman’in -namıdiğer Bruce Wayne’in- babası Thomas Wayne’in vaktinde inşa ettirdiği Wayne Merkez İstasyonu, artık atıl durumdadır. Yerine yapılacak istasyon binası hakkındaki kararları verecek olan Bruce Wayne, yeni yapı ile ilgili halka açık bir basın toplantısı düzenler. Toplantı esnasında civardaki bir vinç kazaya sebebiyet verince, yıkılacak bu bina etrafında bir dizi olay şekillenir. Kentsel bir karar alma sürecini kapsayan bu olaylar zinciri içerisine -adeta bugün soluduğumuz kent atmosferini yansıtır şekilde- mimarlar, belediye yetkilileri, gazeteciler, mimarlık tarihçileri, sendikacılar ve Batman’in vazgeçmek nedir bilmeyen klasikleşmiş düşmanları da dahil olur.

 

Batman’le özdeşleşen ve onun yaşadığı maceralarla organik bir ilişki içerisinde olan Gotham şehri, kitapta Batman dahil diğer karakterler kadar rol oynama fırsatı buluyor. İlk olarak, yazar Alan Moore’un 1986 tarihli Swamp Thing çizgi romanının 53. sayısında detaylandırarak tarihsel kimliğini oluşturduğu şehir, belki de ilk defa bu kadar farklı bir yönden irdeleniyor. Önceki statik ve muhafazakar şehir anlatılarının aksine Gotham, mimarların elinde değişen ve dönüşen bir şehir olarak karşımıza çıkıyor ve belki de en çok tanınan anıtsal binasını -Wayne Merkez İstasyon Binası’nı- kaybetme riskiyle karşı karşıya kalıyor. Yazar Chip Kidd’in de belirttiği üzere, mimari ölçeği, tarzı ve hikayenin temeli olarak, 1963 yılında New York’ta yıkılan orijinal Penn Merkez İstasyonu’nu örnek alan yapı, öykündüğü yapıya benzer şekilde spekülatif bir inşaat kumarının öznesi haline geliyor. Yetkili ve uzmanların bir kesimi binanın yıkılmaması gerektiğini, şehrin ve şehrin mimari geçmişinin en nitelikli parçalarından biri olarak gördükleri yapının restore edilmesini savunurken, diğer bir kesimse bir “yıldız mimar” öncülüğünde hazırlanan yeni projeyi öne sürüp Bruce Wayne’in doğru kararı hızlı bir şekilde vermesini bekliyor. Gotham tanıtımı gibi başlayan kısa açılışı, kitabın geleneksel kahramanlar yerine şehri başrolde oynatacağının sinyalini vererek, şehrin mega yapıları arasında nokta büyüklüğünde kalan bir Batman’le okuyucuyu tanıştırıyor. 

 

Alışılmışın dışında çizimler

 

Chip Kidd’in kurguladığı bu farklı Gotham’ın görsel aktarımında yazar kadar önemli bir rol üstlenen çizer Dave Taylor’ın sanatı için de ayrı bir paragraf açmak gerekiyor. Taylor’ın çizimleri, geleneksel çizgi roman görsellerinden farklı bir şekilde, grafit çubuklarla hazırlanmış ve eskiz kalitesinde bırakılmış altlıkların basit ve naif renklendirilmelerinden oluşuyor. Gerek Batman’in güncellenmiş, belki de Kidd’in kurgusuna uygun şekilde stilize edilmiş logosu, gerekse 1920’lerin fütürist mimari projeksiyonlarına benzeyen şehir manzaraları, Taylor’ın kullandığı resmetme tekniğiyle birebir örtüşüyor. Kitabın ek kısmında bulunan, işin mutfağını anlatan eskiz kısımları da bu tekniği daha detaylı bir şekilde incelememize olanak sağlıyor. El çizimiyle çalışmaya yatkın bir mimarın, proje taslağını hazırlarken oluşturduğu konsept çizimlerini andıran görselleri çizgi roman mecrasına aktaran Taylor, böylelikle, hikayenin içeriğiyle aktarım biçimini birbiriyle kesiştiren özgün bir tarzla tanışmamızı sağlıyor. 

 

 

Batman: Ölümcül Tasarım’ın yazarı Chip Kidd, bir grafik sanatçısı, yazar ve aynı zamanda tanınmış bir kitap tasarımcısı. New Yorklu Kidd, Penn Merkez İstasyonu’nun yıkılmasından sonra yaşanan kentsel bozulmayı örnekleyerek, bugün o yapının yerinde bulunan etkinlik mekanı Madison Square Garden’ın şehirde yarattığı olumsuz etkiyi de gündeme getiriyor. Ölümcül Tasarım’da Gotham’daki istasyonun yıkılıp yeraltına alınmasını ve yer üstünde açılan alanın kamusal mekandan özel bir işletmeye dönüştürülmesini tartışırken, hikayenin kahramanları da kendi gerçeklikleri içerisinde bu dönüşümü önlemeye çalışıyor. Bu mücadele esnasında bize kendi gerçekliğimizi hatırlatan bir sürü ipucu veriliyor; hikayenin bazı noktalarında, mimarlık platformunda tartışılan yeşil binaların gerçekten işe yarayıp yaramadığı veya iddialı mimarların iddialı sunuşlarının arkasında gerçekte neler yattığı irdeleniyor. Mega yapıların inşa edildiği bir ortamda yaşanacak iş kazalarının arka planı ve tesadüf ihtimalleri sorgulanırken komplo teorilerinden kaçınılıp, ayakları yere sağlam basan bir yarı-gerçek hikaye anlatılıyor. Hatta kantarın topuzu eğlenceli bir şekilde kaçıp günümüzün en ünlü mimarlarından Hollandalı Rem Koolhaas’a dahi vuruyor! 

 

Kidd bir röportajında hikayesini oluştururken mimari ve kentsel terimleri kullanmak için ilgili disiplinlerden birçok farklı uzmanla iletişim kurduğunu, röportajlar yaptığını belirtiyor. Sırf bu açıklama bile Ölümcül Tasarım’ın herhangi bir hikaye olmadığına, kenti önemseyen bir hikaye anlattığına dair güzel bir itiraf olarak göze çarpıyor. Mimarlıkla ilgilenenlerin yüzlerine ince bir tebessüm yerleştirecek olan başarılı Türkçe çeviri, mimari terminolojinin okuyucuya aktarımında da kolaylık sağlıyor. Kentin ve kent hakkının yoğun bir şekilde tartışıldığı günümüzde, Batman: Ölümcül Tasarım, kent hakkında karar veren mekanizmanın aktörlerine dair iğneleyici fakat optimist bir hikayeyi, belki de o hikayeyi en iyi yorumlayacak mecra olan çizgi roman üzerinden aktarıyor.

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.