Dosya Arşivi

Dosya // En çok okunanlar
//php print_r ($fields); ?>
"Prensiplerine bağlı kalmayı, mutluluğa yeğleyenler, kendilerini şartladıkları koşullar dışında mutlu olmayı da reddederler."

//php print_r ($fields); ?>
Her okurun bir yazarı çok sevmek için son derece haklı ve bir o kadar özgün gerekçeleri vardır şüphesiz. Yola bu bilinçle, SabitFikir okurlarının edebiyatın öne çıkan yazarlarını neden sevdiklerine ilişkin bir tartışma başlatmak için çıktık. İlk soruyu da o yazar üzerine çalışmalar yapmış bir isme yönelttik.

//php print_r ($fields); ?>
İstanbul sonu yazılmamış, henüz tamamlanmamış bir roman gibidir. Zira her köşesinden, her penceresinden, her tepesinden başka başka görünür. Her romanda farklı bir İstanbul çıkar karşımıza. Her roman ayrı bir sokağa, ayrı bir döneme, ayrı bir İstanbul’a kapı açar.

//php print_r ($fields); ?>
Charles Bukowski yazmanın nelere mal olduğuna dair şiirinde, "Eğer bir şeyler içinizden gelmiyor, kafanıza yatmıyor ya da mideniz almıyorsa," der ve ekler: "Yapmayın!" Ancak Bukowski'nin kendisi de uzun süre hayatının amacını arayanlar listesinde kalmış.

//php print_r ($fields); ?>
Ernest Hemingway dünyamızın gördüğü en büyük yazarlardan biri. Peki, kendisinin gerçekte bir nevi Rambo olduğundan haberiniz var mıydı? Makineli tüfekle köpekbalığı tarayan biri olduğunu, el bombalarıyla denizaltılara kafa tuttuğunu ve koca koca ülkeleri birbirine düşürdüğünü biliyor muydunuz? Ya da şunları:
10. James Joyce için insanlarla kavga ettiğini…

//php print_r ($fields); ?>
Total Film edebiyattan beyazperdeye uyarlanan en iyi 50 filmi seçti. İşte o 50 film:
1. The Silence Of The Lambs (1991)

//php print_r ($fields); ?>
Bir toplumda yaşamak, toplumla aynı yöne gitmek hatta toplumun gideceği yönlerin belirlenmesinde rol almak. Bunları “bireyin ve toplumun sağlığı” için yaparken, herşeyin “normal” görünmesini sağlamak, ve –miş gibi davranmak. İşte aslında “günlük hayat” bu.

//php print_r ($fields); ?>
Yaşadığımız hayat bir distopyaya ne kadar benziyor? Bu soruyu cevaplamak için önce etrafımıza, sonra distopyalara, sonra tekrar etrafımıza bakmamız gerekiyor.
Yunanca bir sözcük olan “distopya,” en genel anlamıyla, ütopik toplum anlayışının anti-tezini tanımlamak için kullanılan bir sözcük. “Ütopya” ise aslında olmayan, tasarlanmış, ideal toplum şekli anlamı taşıyor.

//php print_r ($fields); ?>
“Bir zamanlar... ‘Bir kral varmış!’ diyeceklerdir hemen küçük okurlarım. ‘Yo, çocuklar, yanıldınız. Bir zamanlar bir odun parçası varmış.’ Öyle kıymetli bir odun parçası değildi, kışın sobaya, ocağa ateşi alevlendirmek ve odaları ısıtmak için atılan herhangi bir odun parçasıydı.”

//php print_r ($fields); ?>
"Çetin, o gün masamdan kalkıp, kutsal kitabım diyebileceğim, sayfalarını meyve lekeleriyle doldurduğum bir kitap vermiştim Nihal'e. Ama keşke vermeseydim! Beni zayıf düşüren, algılarımı çarpıtan bir ilişki böyle başlamıştı. Benden okumak için kitap önermemi isteyenlerin kalbimi de istediklerini sanıyordum, hâlâ öyle!" (Barış Bıçakçı, Bizim Büyük Çaresizliğimiz, İletişim Yayınları, s. 31)
