Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap


Şiir Arşivi

Şiir // En çok okunanlar



MELEZ ZAMANLAR

 

Ferruh Tunç

 

Şifa dağıtıyor ölü bir tarihin hortlakları 

24 Saat açığız diye haykırıyor 

buna karşın yarın acenteleri 

 

 

Heveslerin insanıysa şaşkın

Yurttaşın zihni parçalanmış

 

 

“bakınız..” diye giriyor söze, kadrolu televizyon tartışmacımız...

 



Sesin İlmekleri

1/
sizi yalnız gecelerde dinleriz
sökülmüş ilmekleri seslerin.

2/
havalanır kımıldarsa pencere
giz ve gecikmiş bir saat sekiz.

3/
tedirgin ekimi ikiye böler
:bir resim ve bir keder.

4/
hüznü sever
ve üşüyen ellerini,
su dolu oyukların.

5/
susunca,
illüzyon oturur karşı koltuğa



zamanlar sorular

Annem tuz almaya gönderdi beni
O gün bugündür eve dönmedim
sokakları çocuk adımlarıyla
caddeleri suçlu telaşıyla geçtim
zamana açılıyordu bütün pencerelerim
anıya dönüşebilecek kelimelerle kurdum
şiirlerimi
kaybolduğum bütün dağlarda
bulutlar annemin yüzüne benziyordu



YAĞMURUN ALTINDA

Yirminci yüzyılı yaşadım
Ertelenmiş bir yüzyıldı bu
Yıkık bir sur yazgımızın uydusu
Bekletir ömrü yürüyen ayla birlikte
Bırakmaz günün adını koyalım.

Yanıtsız bir yaşamdı erdemimiz
Herkes içindi ve kimse içindi
Okunmamış bir yazı, umudu doyuran,
Duaları düşünmek neye yarar
Kurgular tutuşturdu bacalardan.



Müzikli Ev

Müzikli evden hızla uzaklaşıyoruz. Üstümüzde
barıştan kalma derme çatma direkler.

Asma dallarında sarı kuşlar
büyük gökyüzünü gagalıyor.

Sakin görünmeye çalışın,
kurtulun gereksiz ağırlıklardan
açılır kapanır bir sağlamlık olsun
aklınızda.

Açıklamaya kalkmayın apaçık olanı,
dünkü bulunduğumuz yer
bugün bizden çok uzak.



kusurun sesi

tüm bu ağrı
hatırlamak için belki
alın kemiğinin altında
taşıdığım kusuru:
benden doğdun,
adın başka dilde söylendi.
aslında konuştum, kekeme.
ucundaydı kelimeler dilimin
kaldılar orada
yuttum zaman ile
her bir harfini zehir ile.

zarif oğlum sonra babam
diyemedim ah bil ki,
yan yana düşmeyen fotoğrafımızda



İŞTE BULUŞTUĞUMUZ YER

İşte buluştuğumuz yer
ölülerimizle, eski sevgililerimizle,
yaprakları savrulan çınarın altında.
Şimdi daha solgun
karşı kıyıdaki mor dağlar,
sıvası dökülmüş saat kulesi bile
vazgeçmiş zamanla yarışmaktan.

Oysa biz yeniden anlatmak için
burdayız
ezberimizdeki masalları,
yeniden yeşertmek için yangının yakıp



Benden Sana Yamalı

dağ yolları tellerle çevrili
sana gelmediysem kuzey şafağından
sızılar çekecek askerdeki nişanlı
doğru kadeh sarı gösterir şarabı
diyecek bir keresinde
gövdeli ve genç bir şarap
kırılmaya uğrayan bir ışık aramızda
süs ağacı, deve ağacı, benden sana yamalı



İm
bulunca taşı sanki
kadim yontular buldun
yıpranmış bir denizdi
tanrı, o eskil doku
o apoletsiz amiral üniforması
sen bedenine sığmayan şaman
bir avuç kemik savur göğe
gördüğün kim, bak
aslında suretini izliyor suretin
insansın ya da bir şeysin
geçmişin kalın sesini duydun
ve yanılgının huzursuz güzelliğini
gövdenin teknesine bindirdiğin
o ateş görmüş hevesli semender
Nuh’un sudan ağır korkusu
çoğaldın kendi izini sürmekten
kül, tekrarın mıdır sor
otuz iması gibi bir durağın
hepsi bu işte
gittiğin geldiğin


AVCI

en tehlikeli yırtıcı
kırık cam gibi özgür şimdi
avcı uyandı rüyalarında
yaklaşan geceden korkarak
sönüyor titrek ay
ruhunla başbaşa
kanlı bir düşe sarıl
güneş damlalarıyla
yeni bir evrim
modern çağda
sakla kendini kendinden

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.