Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Amerika Taşrasının Metaforu: Willnot Kasabası




Toplam oy: 99
Hikâye kasabanın iki mil dışında, eski çakıl ocağının yakınlarındaki ormanlık alanda ceset dolu bir çukurun bulunmasıyla başlıyor. Olay örgüsü polisiye romanlara özgü klişelerle ilerlemiyor.

1944 yılında Arkansas’ta doğan Amerikalı yazar, şair ve müzisyen James Sallis, aralarında seriler ve sinemaya da uyarlanan onlarca kurgu, şiir, çeviri, makale ve eleştiri kitabı yazdı, çok sayıda önemli ödüle layık görüldü. Kariyeri boyunca incelikle çizilmiş polisiye roman karakterleri yarattı. Dr. Lamar Hale’in başkahramanı olduğu Willnot Kasabası, Ayrıntı Yayınları’nın yıllara yayılan nitelikli üretimleriyle dikkat çeken ve alandaki önemli bir boşluğu dolduran “Kara Kitaplar” dizisinden Özde Çakmak’ın özenli çevirisiyle geçtiğimiz günlerde dilimize kazandırıldı.

 

Hikâye kasabanın iki mil dışında, eski çakıl ocağının yakınlarındaki ormanlık alanda ceset dolu bir çukurun bulunmasıyla başlıyor. Olay örgüsü polisiye romanlara özgü bildik klişelerle ilerlemiyor. Kahraman anlatıcının gözlem gücünün getirdiği ayrıntı zenginliği, yazarın üslup kaygısı aklımıza hemen iyi polisiye iyi edebiyattır, aforizmasını getiriyor. Soruşturmanın ilk aşaması sürerken birden Lamar’ın ergenliğinde tedavi ettiği, namı diğer Bobby Lowndes ortaya çıkıyor. Peşinden izini süren FBI ajanı Teddy Ogden ve her ikisini de izleyen gazeteci John Stern geliyor. Doktorun eski bir deniz piyadesi olarak bildiği Bobby, aslında Ortadoğu’da savaşmış öncü bir nişancıdır. Bobby’nin kasabaya neden geldiği, cesetlerle ilgisinin olup olmadığı belirsizdir. Birkaç gün içinde ölüm çukurunun altından bir mahzen çıkması, şantiyede meydana gelen jeneratör patlaması ve Bobby’nin başka bir keskin nişancı tarafından yaralanması hikâyenin etrafında ustalıkla örüldüğü gizemi sürekli besler. Cinayetlere yönelik soruşturma ve çözüm klişesine uymayan kurgu yapısı okurun ideolojik beklentilerini boşa çıkarır ve hikaye devam eder.

 

Ömer Türkeş’in Hürriyet Kitap Sanat’taki yazısında belirttiği gibi “Tuhaf Hikâyeler anlatıyor Sallis; yaşam ve ölüm, soytarılık ve bilgelik, geçmiş ve gelecek hakkında kimisi yüzeysel ve önemsiz, kimisi derin anlamlara açılan… Ama asıl önemlisi, okuyucuları kendileri ve diğer insanlarla ilgili düşüncelerini sorgulamaya davet ediyor.”

 

Kitabın başlığı ve kapaktaki kara kedi, bölümler ilerledikçe okuru çok da hissettirmeden uyarıyor aslında. Kasabada hayat devam eder ancak atmosferi besleyen mekân betimlemeleri yapılmaz. Willnot Kasabası’nda kendine has yönetmelikler gereği kilise yoktur. Market zinciri, eczane, ucuzluk ya da mega mağaza, bilboard ve sokak ilanları yoktur. Vitrinler gösterişsizdir. Kimsenin suç teşkil eden ya da sapkın davranışları teşvik ettiği de yoktur. Kasaba Galyalılara özgü omuz silkmenin toplumsal eşdeğeri olarak kenara çekilir ve kendi işine bakar. Minimalist bir yaşam, durgun bir akış, bazı insanlar için küçük bir sığınak ama birden ortaya çıkan cesetler kasabanın geçmiş ve şimdisine büyüteç tutulmasını sağlayacaktır. Aslında hiçbir şekilde var olmayan bir kasabadır, ancak Amerikan taşrasının metaforu olarak okunabilir, kişiler de simgeleri…

 

Tuhaf, gerçek dışı bir yer Willnot Kasabası, her an her şey olabilir ki oluyor da. Tuhaf insan tipleri ve özellikle başkahraman Doktor Lamar Hale’in geçmiş, şimdi ve gelecek arasında gidiş gelişleri, duygu halleri ve rüyaları hikâyedeki belirsizlikleri dengeliyor ve gizem dolu atmosfere katkı yapıyor. Kapanıştaki sürpriz için bile okunmaya değer sıra dışı bir kara roman var elimizde.

 

 

WILLNOT KASABASI
James Sallis

ÇEV: Özde Çakmak
AYRINTI YAYINLARI 2018

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.