Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Çocukluğuna borçlu olanlara




Toplam oy: 253
Kızılırmak Çocukları biz yetişkinlere çocukluğun hiçbir zaman keşfedilemeyecek bir “ülke” olduğunu hatırlatıyor. Çocuk okurlara da o ülkeyi keşfetme heyecanını veriyor.

Bazı romanlar vardır ki, kahramanları çocuk olsa dahi sadece çocuklar için değil, büyüklere de “büyüklüğü” öğretmek üzerine yazılmıştır. Yetişkin dünyasının rekabete açık düzenini içinde barındırması bile çocuk okuru yetişkin olmaya hazırlamak içindir. Küçük Prens hemen aklımıza gelenlerden, Exupery’nin başyapıtı. Hatta William Golding’i Nobel edebiyat ödülüne götüren Sineklerin Tanrısı, Dickens’ın Oliver Twist’i, Mark Twain’in Tom Sawyer’i ve Jules Verne’in pek çok romanı… Hatta Ömer Seyfettin’i de dâhil edebiliriz bu listeye, çocuk kahramanların olduğu nice hikâyesi aslında büyüklere de hitap eder.

 

İşte Şule Köklü’ye 2019 TYB Edebiyat Mevsimi Roman Ödülü’nü kazandıran Kızılırmak Çocukları da bu kategoride kabul edebileceğimiz romanlardan. Ebeveynler ile çocukların birlikte okuyabilecekleri, ebeveynleri çocukluk hatıralarına götürürken aslında hayatın tecrübe edilişinin yol haritası olabilecek, çocuklar için pamuklar içinde tasavvur edilen bir dünyanın onları geleceğe sağlıklı yetişkinler olarak taşıyamayacağını da hissettiren bir roman Kızılırmak Çocukları.


Bir çocuğun gözünden ‘büyük’ olmak
Adından da anlaşılacağı üzere Kızılırmak’ın kıyısında bir mekân, bir kasabanın yürekleri ısıtan huzurlu ortamı, herkesin birbirini tanıdığı, çocukların sokak aralarında oynayabildiği, birbirinin gölgesinde dinlenebildiği, süt kardeşliğinden kan kardeşliğine, kardeşlik duygusunun sözde değil yürekte yaşandığı, çizgi romanların elden ele dolaştığı, Kızılderili filmleri müptelası çocukların ören yerlerinde kabileler kurup tavuklardan aşırdıkları tüylerden kendilerine başlıklar, söğüt dallarından yaylar ve oklar yaptığı, Kızılderili isimleri ile birbirlerini çağırdığı yıllar. İşte Kızılırmak Çocukları’nı okurken sevgili okur, şimdi çoktan yetişkin olanlarınızın, çocukluğa dair hafızalarda itina ile saklanan o çok özel anları, benim gibi hatıralar bohçasından çıkardığını görür gibiyim. Biz yetişkinlere çocukluğun hiçbir zaman keşfedilemeyecek bir “ülke” olduğunu bir kez daha hatırlatırken bu roman, çocuk okurlara da o ülkeyi keşfetme heyecanını veriyor.
Bir çocuğun bakış açısı ile yazılan Kızılırmak Çocukları’nda büyükler de var. Cemile mesela. Kimine göre Deli Cemile, kimine göre Kör Cemile, ama kütüphanecinin kızı olan romanın anlatıcısı için bir dua kapısıdır o. İyiliğin iyilik olabilmesi için karşılık beklenmeden yapılması gerektiğinin altını çizen, çocuk merhameti ile okula giderken her gün kapısını çaldığı, bir ihtiyacı var mı diye yokladığı, sandalyeye oturtup ayak tırnaklarını kestiği o yaşlı kadının ölümü ile yokluğa karışmanın sarsıntısını yaşayan bir çocuktur o. Kendinden küçük komşu çocuğunun yanında bir yetişkin sorumluluğunu hissediyor, çocuk onurunun da yetişkin birinin onuru kadar biricik oluşunu okura hissettiriyor. Bir çocuğun gözü ile büyük dünyasının zaaflarını da görürüz romanda. Görürüz ve “büyük” olmanın hiç de kolay olmadığını hissederiz yeniden. Kendinden zayıfı ezmek ne kadar kolaydır yetişkin dünyası için ve adaletli olmanın, dürüst olmanın, kendinden zayıfa karşı merhametli olmanın, bu değerlerin her birinin çocuk dünyasında da karşılığı olduğunu Kızılırmak Çocukları romanı yeniden hatırlatır bize. Romanda yer alan tüm kahramanlar dürüstlüğün, merhametin, samimiyetin, fedakarlığın, çocuk olsun büyük olsun, “insan” olmak için elzem olduğunu bizzat tecrübe ederek öğrenirler yaşadıkları maceralarda. Hele hele çocuksu bir merakla karınca yuvasını inceleyen anlatıcının, bir karıncanın ölümüne sebep olduğunu gördüğünde, bir canlıyı bilmeden de olsa öldürmüş olmanın vicdan azabı ile kendine verdiği cezayı okuyan hiçbir çocuk bu adalet duygusu karşısında kayıtsız kalamayacaktır.
Sadece bunlar değil elbet Kızılırmak Çocukları’nı özel kılan. O yöreye ait sokak oyunlarını öğrenmek, üç gazoz kapağı karşılığı bilet kesilen çocuklara oynanan Karagöz oyununun heyecanı, dijital dünyanın ele geçirdiği günümüz çocuk dünyasına da bir soluk aldırıyor sanki.
Hepimiz çocukluğumuza borçluyuzdur aslında, bizi “büyük” yapan kodları taşır çünkü bağrında. İşte Şule Köklü, okurlarına Kızılırmak Çocukları romanını armağan ederek kendi çocukluğuna olan borcunu da ödemiş sanki.

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.