Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Dar zamanlarda yazmak




Toplam oy: 91
İbrahim Tenekeci yeni kitabı Tekrar Selam Ederim ile 15 Temmuz’dan hemen önceki ve sonraki yazı verimini panoramik bir şekilde gözler önüne sermeyi deniyor. 7 Eylül 2015 ila 7 Eylül 2016 tarihleri arasında Tenekeci’nin kaleme aldığı yazıları bir arada okumak elbette hepimiz için ilham verici sonuçları olan bir karar.

15 Temmuz 2016’dan beri o kadar çok olayı hızla yaşadık ki sanki 2016’dan beri 40-50 yıl geçmiş gibi bir yanılgı ile hareket ediyoruz. Bir de o günlerin öncesinde kimlerin neler yazdığını, aynı kişilerin 15 Temmuz sonrasında kalemlerinde nasıl bir dönüşüm yaşadıklarını takip etmek dikkat çekici sonuçlara sebep olabiliyor.

 

İbrahim Tenekeci yeni kitabı Tekrar Selam Ederim ile 15 Temmuz’dan hemen önceki ve sonraki yazı verimini panoramik bir şekilde gözler önüne sermeyi deniyor. 7 Eylül 2015 ila 7 Eylül 2016 tarihleri arasında Tenekeci’nin kaleme aldıkları yazıları bir arada okumak elbette hepimiz için ilham verici sonuçları olan bir karar. Kritik zaman dilimlerinde yazılan yazıların kronolojik takibi konu merkezli kitaplar kadar önemlidir. Zira bir sözün söylenme zamanı da en az söylenen söz kadar kıymetini belirler. Tarih iş işten geçtikten sonra söylendiği için bir anlamı kalmayan “kıymetli sözlerle” yüklüdür.

 

Kelimeleri hassasiyetle kullanıyor

 

Tekrar Selam Ederim bir yanıyla da İbrahim Tenekeci’nin vefa, merhamet, dirayet, istiklal gibi hor görülen kelime ve duyguların “itibarını” hatırlatan bütün o yazılar silsilesinin bir parçası. Bu kelimelerin, duyguların itibarının hatırlatılması bence çok önemli. İbrahim Tenekeci’nin nesirle ilgilenmesini onun “kelime” nöbeti gibi algılarım. Katı olan her şeyin buharlaştığı zamanımızda kelimelerin içinin boşalmaması bu nöbeti daha çok kişinin tutmasına bağlıdır.

 

Ancak söz konusu nöbet pasif bir “bekleme”den ibaret değildir. Tam tersine aktif bir iradeyi gerektirir bu nöbet. Tenekeci, yazılarında kelimeleri hassasiyetle kullanarak bu nöbeti gerçekleştirir. Bence yaşadığımız insan erozyonunun, çölleşmenin yegâne çözümü tam olarak böylesi ihtarlarda bulunan yazıların kaleme alınmasına bağlı.

 

Zor günlerin şaşkınlığı ve üzgünlüğü ile kaleme alınmış yazılar bunlar. Gerçi “yakın tarihte hangi dönemimiz kolaydı?” sorusuna kolayca cevap verebilecek durumda değiliz. Ancak bu, kötümserliğe sevk etmemeli bizi. Yine bir İbrahim Tenekeci yazısının başlığından okuyoruz tesellimizi. “Diken Battığı Yerden Çıkar”.

 

Hakikatin hatırına zarar vermiyor

 

Kitap boyunca Tenekeci, kötümser olmayan ama kof bir iyimserliğe de dönüşmeyen bir dengeyi korumayı başarıyor. Sadece bunu mu? Mesela eleştirirken, yıkıcı olmamayı gözetirken sırf eleştirmemiş olmak için meselenin negatif boyutuna kör kalmamayı da hassasiyetle koruyor. Söyleyecek sözü bin kefede tartarken, hakikatin hatırına zarar vermemeye de gayret ediyor. Yazı yazmak için zor, sarp ve riskli olan yolu tercih ediyor Tenekeci. Yazıları da bu yüzden emek istiyor, hüsnüniyet istiyor…

 

Tenekeci de o emeği, hüsnüniyeti ve daha fazlasını da cömertçe veriyor okuruna. Hayatın ve yazının hakkını vermek için elinden geleni yapıyor.

 

Kitabın iki temel vurgusu ise “şehitlik” ve “şahitlik” üzerinde yapılıyor. Tenekeci’nin gözlem gücü, okumaları ve şahitlikleri birleşince okuru da başka kitaplarda ulaşamayacağı tefekkür ve samimiyet yüklü bir hazineye ulaştırıyor kitap. Kitabın ilk yazısı “Halis Niyet Salih Amel” ismini taşıyor, son yazısı “Yanlış Giden Bir Şeyler Var”. Bir sarkacın ulaştığı iki zıt uç değil bu iki yazı.

 

Daha çok tutulan istikametin ve niyetin korunması için gereken titizliğin şartlarını net bir şekilde ortaya koymayı amaçlıyor. Kitap sadece bu sebeple baştan sona bir istikamet kitabı değil, aynı zamanda hemen hemen bütün yazıların ana meselesi olduğu için istikamet kitabı. Evet, öncelik niyettedir ama “istikamet” gözetmeden sadece niyete güvenilirse niyeti de halis tutmak zaman içinde zorlaşır. Evet, ameller niyetlere göre şekil bulur ama niyetler de ancak ve ancak temiz amellerle temiz tutulabilir.

 

Panoramik bir tarih okuması

 

Bir günlük gibi de okunabilecek denemelerden oluşan Tekrar Selam Ederim atıf yaptığı kitaplarla bir kütüphane hacmine ulaşabilecek durumda. Ancak bu noktada dikkat çekmem gereken bir not daha var. Kitapta yer alan atıfların hiçbiri “kullanım” amaçlı değil kesinlikle “muhabbet” amaçlı. Yani laf olsun, yazıda dikkat çeksin diye atıfta bulunmuyor Tenekeci, kendi okuyup sevdiği, istifade ettiği ve muhabbet duyduğu kitaplara atıfta bulunuyor. Bu sebeple de ben kendi hesabıma Tenekeci okurunun onun adını andığı kitaplara da yönelmesini, onları da okumasını hararetle tavsiye ederim. Bu kitap bir anlamda o kitaplara, o yazarlara da selam niteliği taşıyor.

 

İbrahim Tenekeci, 15 Temmuz’u bir istila teşebbüsü olarak okurken, panoramik bir tarih okuması yapıyor ve taşlar tam olarak yerine oturuyor: “Bu kuvvetli millet, asla çözülmemiştir. Dirayeti kırılamamıştır. Feraset ve metanet sahibidir. Umutsuz veya zayıf zamanlarda dahi ileri harekât yapma kabiliyetimiz vardır. Varlık / yokluk endişesine alışık bir milletiz. Birçok şeyimiz bu endişe üzerine kuruludur. Bizi dinç ve uyanık tutan da budur. Daima tetikteyiz.”

 

Deyimler, atasözleri ve dilimizi bize yurt kılan Türkçeyi bir ses bayrağına dönüştüren o zengin söz varlığı. Bir Tenekeci yazısı okurken söyledikleri kadar söyleme biçimi de beni etkiliyor, o zengin söz varlığının mücevherlerine şahit olmak da. Uzun sözün özü, Türkçemizin güzelliğini bir de şair İbrahim Tenekeci’nin nesirlerinden okumakta fayda var. Neydi kitabın adı? Tekrar Selam Ederim.

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.