Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

''Gerçek'' Dostlarımız: Efsanevi Yaratıklar




Toplam oy: 106
“Biyoloji bize kanlı canlı varlıklardan türemiş olduğumuzu söylüyor ama içten içe biliyoruz ki biz kalem kâğıttan türeme hayaletlerin kızları ve oğullarıyız” diyen Alberto Manguel, Efsanevi Yaratıklar adlı yeni deneme kitabında çocuk kitaplarından romanlara, tiyatro eserlerinden geleneksel Türk gölge oyununa, popüler kültürden dinler tarihine kadar birçok edebi karakteri kendine has üslubunca ele almış.

Selçuk Erdem’in çok sevdiğim bir karikatürü var: Editör, elindeki kitap dosyasını okumuştur ve karşısındaki koyuna, “Ama bütün kitap boyunca sadece ‘meee’ yazmışsınız?!” der şaşkınlıkla. Koyun da şu cevabı verir editöre, gayet ciddi bir şekilde: “Ben sadece gerçekleri yazdım!” Ne zaman bir sohbette söz yazmaktan açılsa, bu karikatürü hatırlatır, edebi anlamda salt gerçekliğin ve gerçekçiliğin ne kadar kuru bir şey olduğunu savunurum. Çünkü yazarın oluşturduğu kurmaca evren, her halükarda kerameti kendinden menkul bir “gerçeklik” donuna bürünecektir zaten kâğıdın üzerinde, kitapların sayfaları arasında.

 

Hayatın (acı veya tatlı) gerçeklerinden, kuruluğundan kaçmak için sığınmaz mıyız biraz da kitaplara, kurmaca metinlere? Biz okurlar, yazarla sessiz bir sözleşme imzalamış olmaz mıyız az sonra, iki kapak arasında olup biten her şeye şeksiz şüphesiz inanacağımıza dair? Hatta bazımız biraz daha ileriye gidip, tıpkı ben gibi kurmacayı tüm gerçekliklerden de üstte tutan biriyse hele, asıl “gerçek” olanın okuduğumuz romanlar, öyküler, masallar, efsaneler olduğunu hiç düşünmez miyiz?

 

Kitaplar, okuma kültürü, kütüphaneler, kelimeler, kurmaca ve okuryazarlığa dair ne varsa, hemen hepsi hakkında

 

Hayat yolunda elimizden tutan ‘yaratıklar’

 

Kitabın başlığı sizi yanıltmasın: “Efsanevi” derken sadece fantastik ve mitolojik türden karakterler ya da masal kahramanlarından bahsetmiyor elbette Manguel. Hamlet’in annesi Gertrude de var bu efsaneleşmiş isimler arasında, Çavdar Tarlasında Çocuklar romanının başkarakteri Holden Caulfield’in küçük kız kardeşi Phoebe de, Robinson Crouse da… Tüm bu isimlerin “efsanevi” olmalarının sebebi ise hepsinin, iyi birer okur olarak bizlerin yaşamlarımızı şekillendirmiş olmaları. Bizler farkında olsak da olmasak da hayat yolunda ellerimizden tutmaları. Bizleri iyisinden kötüsüne tüm “insan” halleriyle tanıştırmış olmaları: Kısacası, özyaşamöykümüzü oluşturmuş olmaları elbette. Bu konuyla ilgili olarak, şunları söylüyor Alberto Manguel kitabın önsözünde:

 

“İnsan kendi özyaşamöyküsünü çeşitli şekillerde oluşturabilir: Yaşadığı yerler aracılığıyla, gördüğü ve hâlâ hatırladığı rüyalar vasıtasıyla, hiç unutulmayan kadınlar ve erkeklerle karşılaştığı anlar aracılığıyla ve sadece zamandizinsel bir anlatım yoluyla. Ben kendi hayatımı her zaman birçok kitabın sayfalarını çevirmek olarak düşünmüşümdür. Okuduklarım, hayal haritamı oluşturan kitaplar, en mahrem deneyimlerimin hepsini tanımlar ve en önemli şeyler hakkında bildiğimi düşündüğüm hemen her şeyin izini bir paragrafa ya da bir satıra kadar sürebilirim.”

Dünümüze, bugünümüze ve elbette yarınımıza da ışık tutan hikâyelerin, masalların, oyunların kahramanları tüm bu efsanevi yaratıklar. Hepsinde biraz biz varız, biraz başkaları, biraz sevdiklerimiz, biraz nefret ettiklerimiz: Kimisi aynaya baktığımızda görmek istediğimiz hayalî yansımamız, kimisi dünyayı güzelleştirmek için beklediğimiz kurtarıcımız; kimisi de Hitler, Stalin ya da Beşar Esad gibi canavarların ta kendisi. (Manguel, İngilizcede canavar demek olan monster kelimesinin Latincede “uyarmak” anlamına gelen monere’den geldiğini söylüyor ve ekliyor: “Bugün bizim canavarlarımız kimlerdir? İnsan sınıfına sokmaya katlanamadıklarımız, gayriinsani eylemleri hakkında uyarıldığımız kişiler…”)

Asıl gerçek asılsız hikayelerdir
Gerçek olanla kurmaca olanın yarıştığı/karıştığı, ne yazık ki gerçek diye tanımlanan birçok asılsız, uydurma ve modern efsanenin hakikat sayıldığı günümüz dünyasında “gerçek” asılsız hikâyelere; yani masallara, destanlara, romanlara dönmek kötü bir fikir mi? Tekrar kendimizi tanımaya ve tanımlamaya gayret edebilmek ve “gerçek” edebi dostlarımızla daha çok hemhal olup onların aynasında dünyayı, insanlığı, bugünümüzü, yarınımızı anlamlandırabilmek için (bu kitaptan başlayarak hatta) okumaya değmez mi?
Elbette. Okumalı. Daima.

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.