Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

J. J. Abrams: Serüven'in s'si




Toplam oy: 1030

Serüven yapımlarının yeni bir yıldızı var artık, Steven Spielberg’ten ya da George Lucas’tan daha büyük bir isim: J. J. Abrams. Kimilerinin genç kadın casus Sydney Bristow karakterinin merkezde olduğu Alias dizisiyle; pek çok kişinin ise, gelmiş geçmiş en kült televizyon prodüksiyonlarından biri olan Lost dizisiyle tanıdığı prodüktör, senarist ve yönetmen J. J. Abrams, genç yaşında serüven yapımlarının sultan makamına yerleşmiş durumda: Hem Görevimiz Tehlike, hem Uzay Yolu hem de Yıldız Savaşları prodüksiyonları, yönetmenlikleri kendisine emanet edildi. Amerikan sinema sektörünün (sadece sinemayla değil, bilgisayar oyunlarından kitaplara, oyuncaklardan kıyafetlere geniş bir tüketim pazarıyla) en önemli yapıtlarının idaresini alan Abrams, henüz elli yaşında bile değil üstelik.

 

 

Prodüksiyon dediğimiz kavram, aslında tüm yapıtların var olabilmesi, hayallerin takipçilere aktarılabilmesi için en kritik noktada duruyor. Bir yapıtı oluşturmak, onu akıl etmekten izlenebilir, okunabilir, dinlenebilir hale getirene kadar gereken en ufak detayı bile hayata geçirmekle mümkün olabilir. İşte bunun için de, muazzam bir kadroyu, devasa bir endüstriyi harekete geçirmek gerekir. Hele ki televizyonda ya da sinemada izlenecek bir prodüksiyon söz konusuysa... Yapımcılarından olduğu Lost dizisini çekerken hem üretim hem de izleyiciye ulaşım açısından prodüksiyonu o kadar zorlamıştı ki Abrams ve arkadaşları, dizinin en başarılı üçüncü sezonundan sonra tüm televizyon endüstrisini değiştirecek büyük bir grev yaşanmıştı ve hem çekim hem de yayım koşulları yeni kontratlarla belirlenmişti. İlk iki bölümü 24 milyon dolara mal olan bu dizi, 2004’te yayımlanmaya başladıktan 2010’da bitene kadar hepimiz için neredeyse ders niteliğine sahip (iyi başlangıcı ve kötü sonuyla, ne nasıl çekilir ya da nasıl çekilmezi de öğreten) bir televizyon başyapıtı oldu. Arkadaşlarıyla beraber mitolojinin, maceranın, “survivor” mantığının, dünyayı ya da koşullarımızı yönetmek isteyen rakip oluşumlar arası rekabetin tüm soslarını birbirine katarak kurguladığı dizinin yıldızı da, Abrams’ın başka projelere yönelmek amacıyla ekipten uzaklaştığı dördüncü sezondan itibaren sönmeye başlamıştı. Yine de internet sitelerindeki oyunlardan kitaplara, başka yapıtlara atıflara ve her ülkede kendine özgü reklam stratejileri uygulanmasına kadar müthiş bir yapıtlar-arası prodüksiyondu Lost.

 

Aynı devasa prodüksiyonları Person of Interest ya da Fringe gibi dizilerde de sürdürdü Abrams ve siyah ile beyaz arasındaki ebedi mücadeleyi hem polisiye hem de bilimkurgu tabanlı bu dizilerde büyük oranda alacalı bir biçimde sundu. Homerik anlatılardan hareketle insanlık tarihinin en köklü türü olan bu zıt kutuplar arasındaki mücadeleden ibaret serüvene, mitlerin insanları aşan devinimlerine zemin oluşturan yapıtlarıyla, seyircileri kendisine bağlamayı bilen bu zamane ozanı, artık havai takım elbiseleri içinde yüzlerce insanın görev yaptığı prodüksiyon kurumlarını işletiyor; ateş başında, dinleyicilerine körlüğünün içinde hatırladıklarını uydurduklarına karıştırarak anlatmak yerine.

 

Harikalar Kutusu olarak kitap

 

Üstelik artık sadece televizyon ya da sinema yapımlarıyla bizi kendimizden geçirmekle kalmıyor Abrams, yavaş yavaş kitaplara da prodüksiyon dehasını yansıtmaya başlıyor. Geçtiğimiz yılın sonlarına doğru, neredeyse bir Noel hediyesi olarak, ilginç bir kitap raflarda yerini aldı: S. Siyah bir kutunun içinde, sırtında Dewey sistemindeki kaydıyla bir kütüphaneden aşırılmış izlenimi yaratan, kitabevindeki meraklıların karıştırmasını engelleyecek şık bir şeritle “mühürlenmiş” bir nesne. Mühürde J. J. Abrams ile yazar Doug Dorst’un isimleri bir maymun görseliyle birlikte verilmiş, egzotik bir pulu andırıyor ön yüzü. Elbette dayanamayıp mührü kırıyorsunuz, mümkünse kitabı edindikten sonra, aksi takdirde kendi merakınız için kitabı edinecek kişinin zevkini bir ölçüde azaltmış olursunuz (açıkçası ben kitaba rastladığımda, biri çoktan mührü kırmıştı). Ve kitap...

 

Kitap sayısız oyuncakla dolu, sürprizli bir kitap. Güya 1949 yılında V. M. Straka’nın yazdığı Ship of Theseus adlı romanın F. X. Caldeira tarafından notlanmış versiyonu elimizdeki; bir Amerikan lise kütüphanesinden aşırılmış nüshasıyla. Kitabın marjlarına Laguna Verde High School’da okuyan iki genç notlar almışlar ve bu notlar üzerinden apayrı bir maceraya sürüklenmek mümkün. Araştırmacı her okurun aşina olduğu nesneler katılmış sayfalar arasına: kupürler, fotoğraf kesileri, kartpostallar, haritalar, şemalar, fotokopiler... Okurlar için nesne-kitap olarak ilham verici olacağını da söyleyerek, kitabın daha fazla büyüsünü bozmamak adına mührü şimdilik kapatalım.

 

Pek tanınmayan, daha önce iki kitabı olan bir yazar Doug Dorst; muhtemelen bu proje için metin yazarı olarak seçilmiş. Proje daha çok Abrams’ın oyunculluğunu yansıtıyor. Kariyerine üniversitede geçen Felicity dizisiyle başlayan prodüktörün, okumaya meraklı, gizemleri çözmek üzerinde serüvenlere sürüklenen gençlere duyduğu hayranlığı burada görmek mümkün. Ayrıca bilinmeyen dünyanın gizemlerini yorumlama çabasının, her şeyin getirilen yorumla şekil değiştirmesinin büyüsünün önemini de hissettiriyor; tipik bir Abrams yapıtı. Elimizin altındaki alelade bir nesnenin (tıpkı Spielberg’le ortak yapımları, evdeki çocukların ellerinden bırakmadıkları Super 8’e ithaf filmde olduğu gibi) nasıl başka bir boyuta açılacağını sadece lineer düzlemde değil, katman katman gösteriyor. Her okurun kendi merakının peşinden giderek farklı kombinasyonlarla kitabı karıştıracağı düşünülmüş ve bir harikalar kutusu sunulmuş ortaya.

 

George Lucas’ın üçüncü Indiana Jones filminin bilgisayar oyununda baba Jones’un kutsal kase peşindeyken tuttuğu günlüğün bir kopyası çıkardı kutudan, sırf o günlük için hayatımın ilk orijinal bilgisayar oyununu almıştım. J. J. Abrams’ın ve Doud Dorst’un S.’sinin de dijital kopya değil, mutlaka nesne-kitap olarak alınması gerektiğini söylemeliyim. Hem belki bu kitapla oynadıktan sonra ben de bir harikalar kutusu oluşturabilirim; elbette imkanlarım Abrams’ınkiler kadar geniş olamayacağından, sadece tek nüsha...

 

 

 


 

 

* Görsel: Ahmet İltaş

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.