Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

John Berger’dan Manzaralar




Toplam oy: 164
Portreler’de olduğu gibi Manzaralar’da da Berger’ın daha önce çeşitli mecralarda çeşitli şekillerde yayımlanmış yazıları bir arada okura sunuluyor. Kitapta iki ana başlık altında toplam 35 yazı yer alıyor: Haritaları Yeniden Çizmek ve Arazi. Berger, kendi anılarını sanat, hikâye ve düşünceyle birleştirerek kendine has bir dil oluşturmuş bu kitapta.

20. yüzyılın sadece en önemli sanat eleştirmenlerinden biri değil aynı zamanda en önemli entelektüellerinden biri ve iyi bir hikâye anlatıcısı olan John Berger, 2 Ocak 2017 tarihinde hayata gözlerini yumdu. Ölümünden kısa süre önce yayımlanan Portreler ve Manzaralar kitapları önce Portreler ve bir süre sonra da Manzaralar olmak üzere Metis yayınları etiketiyle ülkemizde de yayımlandı.

 

Görme Biçimleri gibi son derece önemli bir esere imza atan Berger’a, BBC kültür-sanat editörü olan ve ülkemizde de kitapları Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan Will Gompertz ABD başkanlık seçimleri turnesi esnasında çekilmiş bir fotoğrafı gösterir ve yorumlamasını ister. Bu fotoğraf karesinde Hillary Clinton sahnededir ama herkes ona arkasını dönmüş selfie çekmektedir. Berger bu fotoğrafı yorumlamak için henüz erken olduğunu, kendisinden sonra gelecek olanların ancak yorumlayabileceğini söyler.


Haritaları yeniden çizmek
Portreler’de olduğu gibi Manzaralar’da da daha önce çeşitli mecralarda çeşitli şekillerde yayımlanmış yazılar bir arada okura sunuluyor. Kitapta iki ana başlık altında toplam 35 yazı yer alıyor: Haritaları Yeniden Çizmek ve Arazi. Berger, kendi anılarını sanat, hikâye ve düşünceyle birleştirerek kendine has bir dil oluşturmuş bu kitapta. Örneğin Walter Benjamin. Özellikle çağdaş sanat söz konusu olduğunda Benjamin sıklıkla karşımıza çıkar. Ama Berger bakın onu hangi sözlerle eleştiriyor: “Benjamin sistematik bir düşünür değildi. Hiçbir yeni bireşim getirebilmiş değildir. Bir başka Ernest Fischer, James Joyce, Rosa Luxemburg, Marquez, Roland Barthes, Brecht, Puşkin, Edgar Allan Poe, Picasso, Michelangelo her an karşınıza çıkabilir.”
Kitabın önsözünü kaleme alan Tom Overton’un da belirttiği gibi bu kitabın birinci bölümü bir tür “müfredat” ikinci bölümse müfredatın uygulanması olarak ele alınabilir. Her ne şekilde yaklaşırsak yaklaşalım Berger’in en önemli kitaplarından biri var karşımızda. Önemli çünkü hem onu tanımak hem de başka birçok kişiyi onun gözünden görebilmek için eşsiz bir kaynak. Ayrıca bazı yazılar anı gibi yazıldığı için okuması da son derece kolay.
Berger’a dair ipuçları
Kitapta eksiklik olarak gördüğüm bir husus var. (Kitabın İngilizcesinde nasıl bilmiyorum) Türkçe baskıda indeks yok. Bu tarz kapsamlı bir kitapta indeks eksikliği daha sonra bir konuyla alakalı araştırma yaparken ya da kitabı okurken karşılaştırmalı olarak o kişiyle alakalı Berger nerede nasıl bahsetmiş anlamak istiyorsak -ki Berger böyle bir çalışmayı ziyadesiyle hak ediyor- indeks mutlaka olmalı.
Son olarak kendine dair de hayli ipucu veriyor Berger. Mesela: “Yazmayı asla bir meslek olarak düşünmedim. Tek başına, bağımsız olarak yapılan bu faaliyette deneyim asla kıdem bahşetmez. Şükür ki, bu işi herkes yapabilir. Başlangıçta beni bir şeyler yazmaya sevk eden - kişisel ya da siyasi- güdü ne olursa olsun, yazmaya başladığım an, yazma eylemi deneyimine bir anlam kazandırma mücadelesine dönüşüyor. Her mesleğin bir ehliyet sınırı olduğu kadar bir hâkimiyet alanı da vardır. Bildiğim kadarıyla yazmanın kendine ait bir hâkimiyet alanı yok. Yazma edimi, hakkında yazılan deneyime yaklaşma ediminden ibarettir; tıpkı, yazılmış bir metni okuma ediminin, benzer bir yaklaşma edimi olması gibi. En azından öyle olduğunu umuyorum.”
Yazmaya başlayan ve/veya yazmaya devam eden hemen herkesin dikkate alması geren bir yaklaşım. Ya en azından ben öyle olduğunu umuyorum.

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.