Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Karşılaştırmalı Eleştiri // Dönüştürülen dönüşüm




Toplam oy: 748
Klasiklerin farklı sanat dallarına uyarlanmış hallerini -hem de hiç sıkılmadan- defalarca okuduk, izledik ve hatta dinledik. Fakat eğer bir "tanışma"dan söz ediyorsak, klasiklerle oldukları haliyle tanışmak daha doğru gibi görünüyor. Sonrasında ise elimizi korkak alıştırmasak da olur!

Hatırlanacaktır, bir dönem furyaydı dünya klasiklerinin çizgi roman uyarlamaları. NTV Yayınları’nın Shakespeare’in Macbeth’inden uyarlanan çizgi romanı yayımlamasıyla başlamıştı her şey. Okurların beklenenden fazlaca ilgi göstermesi neticesinde diğer yayınevleri de, haklı olarak, yayın programlarına kendi çizgi klasiklerini “ekleyiverdiler.” Sonrasında NTV Yayınları seriye Frankenstein, Dava ve Suç ve Ceza ile devam ederken; mesela Everest Yayınları da, çizgi romanın hemen yanındaki kulvardan manga’lara, Manga Shakespeare serisine yeni kitaplar ekliyordu. April Yayıncılık ise, Edgar Allan Poe’nun on iki ve O. Henry’nin on üç hikayesinin yer aldığı ve her bir hikayeyi uyarlayan ve çizenlerin farklı imzalar olduğu iki kitapla bu furyaya katkıda bulunan yayınevlerinden biriydi. Hatta Yordam Kitap, Versus Kitap ve Agora Kitaplığı da –Kapital, Türlerin Kökeni gibi– kimi edebiyat dışı klasikleri “çizgili” olarak yayımlamıştı o dönemde.

 

Kuşkusuz ilk defa karşılaşmıyorduk böylesi uyarlamalarla; ne de olsa klasiklerin farklı sanat dallarına uyarlanmış hallerini –hem de hiç sıkılmadan– defalarca okuduk, izledik ve hatta dinledik. Ancak buradaki durumda bir farklılık vardı; söz konusu uyarlamalara getirilen eleştirilerin sebebinin de kaynağı, başlangıçtaki “sunum”du. Çünkü daha en başta, özellikle NTV Yayınları’ndan çıkan çizgi klasikler, “klasik okumayan kalmasın”a benzer bir sloganla sunulmuş ve kitapların gördüğü yoğun ilgi karşısında “klasikler az okunuyor” tezinin çürüdüğü iddia edilmişti. İşte en büyük itiraz bu sunuma gelmişti; çünkü bu çizgi romanlar “ilk okuma için hatalı bir deneyim, yanlış bir tanışma” olacaktı. Sonuç olarak elimizde tuttuğumuz metinler birer uyarlamaydı; farklı disiplinlerden bahsediyorduk.

 

 

"Sakın yapmasın böyle bir şey, lütfen!"

 

Kafka’nın, zamanında, Dönüşüm romanını yayımlayacak olan Kurt Wolff Yayınevi’ne yolladığı mektup eminim bir yerlerde gözünüze çarpmıştır. 25 Ekim 1915 tarihli olduğu söylenen mektup şöyledir: “Son konuşmamızda bana, Ottomar Starke’nin Dönüşüm için bir kapak resmi hazırlayacağını yazmışsınız. Bunu okuyunca küçük ama sanatçıyı ‘Napoleon’dan tanıdığım kadarıyla, herhalde çok gereksiz bir korku uyandı içimde. Yani Starke gerçekten bir kitap resimleyicisi olduğundan, doğrudan böceğin resmini yapmaya kalkışabilir gibi geldi bana. Sakın yapmasın böyle bir şey, lütfen! Niyetim, böylece onun yetki alanını kısıtlamak değil, öyküyü doğal olarak daha iyi bildiğim için, kendisinden yalnızca bir ricada bulunuyorum. Böceğin resmi yapılamaz. Dahası, uzaktan bile gösterilemez. Böyle bir niyet yoksa eğer ve dolayısıyla isteğim gülünç kaçıyorsa – daha iyi. Ricamı iletir ve desteklerseniz size çok müteşekkir kalırım. Resimleme için benim öneride bulunmama izin verilseydi eğer, o zaman anneyi, babayı ve Müdür beyi kapalı kapının önünde gösteren veya daha da iyisi, anneyi, babayı ve kız kardeşi aydınlık odada, yandaki karanlık odada açılan kapıyı da açık dururken gösteren sahneleri seçerdim.”

 

Bu mektuptan yola çıkarak, şimdiye kadar yayımlanan Dönüşüm kapaklarına bir eleştiri getirmek değil niyetimiz, belli ki yayınevleri bundan vazgeçmeyecekler! Ancak çizgi romanlar söz konusu olduğunda “böcek çizimleri” kaçınılmaz oluyor sanırım. Hatta Everest Yayınları’nın 2010 yılında “Çizgi” dizisinden yayımladığı Dönüşüm’ün hem giriş hem de son sayfasında dev bir çizimin yanında, hamamböcekleriyle ilgili bilimsel bilgiler de okuduk; “Hamamböcekleri, bazı çeşitleri 5mm.yi geçmese de genellikle orta boydadırlar. Gövdeleri oldukça yassıdır. Hamamböceğinin rengi koyu ile açık kahverengi arasında değişir. Pronotum, kendisi de geriye doğru bir biçim alan kafanın altında bir kalkan işlevi görür. Ağzın öğütücü parçacıkları vardır; antenleri de uzun ve eklemlidir,” cümleleriyle başlayan bir sayfalık bu bilimsel açıklamalar, Kafka’nın mektubuyla birlikte düşünüldüğünde yadırgatıcı olabilir. Yine de, aynı şeyi tekrarlayarak söylersek, bir uyarlama okuyorduk sonuç olarak. Zaten Everest’ten çıkan çizgi romanın künyesinde çizim ve renklendirmelerin Horne’a ait olduğu belirtiliyor; Corbeyran’ın ismi ise “senaryo” yazarı olarak geçiyordu.

 

 

Belki bu noktada “resimli baskıları” hatırlayabiliriz. Örneğin kimi Rus klasiklerinin, zamanında yazarlarının da görüşleri alınarak, resimli baskılarının yapıldığı bilinir. Karakterleri iyi okumuş, romanın bütününe hâkim ressamların, sanatçıların elinden çıkmış çizimlerin, desenlerin yer aldığı resimli baskılar, “orijinal metinlere” de uzun zamandır beklenen ilgiyi çekebilir pekala. (Mesela yine Everest Yayınları’ndan çıkan, Gogol’ün Ölü Canlar’ı.) Üstelik bir “ilk okuma” için de kimsenin itirazı olmayacaktır. Ya da Dönüşüm özelinde; 2012 yılında Kolektif Kitap’ın yayımladığı “Resimli Başyapıtlar” dizisi hatırlanabilir. Kafka’nın Dönüşüm’ü Luis Scafati’nin resimleriyle sunulmuştu. Bu kitapta; hem orijinal metin üzerinde herhangi bir uyarlama olmamıştı hem de görsel yönü de ağır basan bir kitap çıkmıştı ortaya.

 

Evet, eğer bir “tanışma”dan söz ediyorsak, klasiklerle oldukları haliyle tanışmak daha doğru gibi görünüyor. Sonrasında ise elimizi korkak alıştırmasak da olur! Zaten, mesela yine Kolektif Kitap tarafından yayımlanan Grafik Kanon’a nasıl kayıtsız kalınabilir. Yakın bir zaman önce Türkçede üçüncü cildin de yayımlanıp serinin tamamlanmasıyla birlikte –kronolojik bir sırayla– 190 edebiyat eseri 130’dan fazla sanatçının yorumuyla elimizin altında artık...

 

 

 


 

 

* Görsel: Horne

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.