Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Yazar yıldönümleri




Toplam oy: 137
Salinger’ın ilgi odağı olmaktan nasıl kaçındığını göz önünde bulundurunca insan acaba yapılacak olan kutlamalar hoşuna gider miydi, diye merak etmekten kendini alıkoyamıyor. Gerçek şu ki hoşuna gitmezdi.

Bir yazarın bilinmezlikle örtülü olması, geriye tek bir eser bırakması onu anmak için herhangi bir sebebimiz olmadığı anlamına geliyor mu?

 

J.D. Salinger’ın 100. Doğum Günü

 

Hepimizin bildiği ve eserlerini severek okuduğu birtakım yazarlar vardır. Bu yazarlar o ya da bu şekilde hayatımıza dokunmuş, üstümüzde derin izler bırakmış kişilerdir. Gönülçelen kitabıyla ün kazanan J.D. Salinger tartışmasız bu yazarlardan biri ancak buna karşın hakkında pek az şey bildiğimiz bir yazar. Bunun sebebi çok uzun bir zaman önce yaşayıp erken ölüş olması gibi bir durum değil. Ne de olsa öleli daha yalnızca 8 sene oluyor. Asıl sebebi J.D. Salinger’ın insan içine çıkmaktan nefret eden, kalabalıklardan ve hatta hayranlarından dahi kaçan ve mümkün mertebe hiçbir röportaj vermeyen gizemli bir yazar olması. Salinger’ın kendi kabuğuna çekilip orada kalmayı tercih eden biri olması ona beslediğimiz merakı azaltan bir şey elbette değil. Aksine bunu arttıran bir şey. 1 Ocak 1919’da doğan yazarın 100. doğum günü kutlamalarının dünya çapında bu kadar heyecan uyandırmasının sebebi bu olsa gerek.

Salinger’ın 100. doğum günü için yapılacak olan tüm etkinlikler henüz belirlenmedi ancak Little, Brown Yayınevi’nin organize ettiği, bir sene boyunca devam edecek olan kutlamaların, yazarın kaleme aldığı tek dört eserinin (Gönülçelen, Dokuz Hikâye, Franny ve Zoey ve Yüksektin Tavan Kirişini Ustalar – Seymour) özel baskılarıyla başlayacağını biliyoruz. Yeni kapak tasarımlarıyla basılacak olan bu kitap serisi şimdiden Salinger hayranları için bir heyecan kaynağı oldu. Sonuçta hafızamızda ayrı bir yeri olan bir yazarı anmak için bundan güzel bir çalışma olabilir mi?

Son iki yıldır dönmekte olan söylentilere göre bu dört kitabın özel baskılarını Salinger’ın şu ana dek hiç basılmamış, kimsenin görmediği bir eserinin basımının takip etmesi gerekiyor. Ne var ki böyle bir eserin var olup olmadığı, var ise adının ne olduğu gibi bilgileri henüz teyit eden yok. Dolayısıyla böyle bir sürprizle karşılaşıp karşılaşmayacağımızı görmemizin tek yolu bekleyip umut etmek olacak.

Salinger’ın ilgi odağı olmaktan nasıl kaçındığını göz önünde bulundurunca insan acaba yapılacak olan kutlamalar hoşuna gider miydi, diye merak etmekten kendini alıkoyamıyor. Gerçek şu ki hoşuna gitmezdi. Bu kadarını kutlama haberlerini sevinçle karşılayan oğlu Matt bile söylüyor:

“Babam doğum günlerinden, tatillerden ve kutlama gerektiren tüm kültürel veya planlanmış etkinliklerden nefret ederdi. Şüphesiz bu yüzüncü yıl kutlamasından da nefret ederdi – ama yazmayı ve okurlarını severdi. Okurlarının onu bu şekilde hatırlamak için böyle bir bahaneye kavuşmuş olmalarına sevinecektir diye düşünüyorum.”

Salinger’ın kitaplarının yeni baskılarını takip edecek etkinliklerin arasında New York Halk Kütüphanesi’nde Ekim 2019’da düzenlenecek bir sergi olacak. Sergide Salinger’ın kitap taslaklarına, mektuplarına, kitaplarına ve arşivinden çeşitli parçalara yer verilecek. Bu serginin Salinger’ın müphem kişiliğine biraz olsun ışık tutacağı umuluyor. Düzenlenecek olan diğer etkinliklerin neler olduklarına gelince; bunu görmek için biraz beklememiz gerekecek.

 

Emily Bronte 200 Yaşında

 

Yakın zamanda yaşamını ve eserlerini kutlama fırsatını yakaladığımız tek yazar J. D. Salinger değil. Zira 2018 yılı boyunca son derece ilginç bir İngiliz yazarını, Emily Bronte’yi andık. 1818’de doğan ve bu sene 200 yaşına basan Emily Bronte’yi ilginç kılan şeylerden biri, hakkında J.D. Salinger’dan bile daha az şey biliyor olmamız. Bunun sebebi Emily Bronte’nin Uğultulu Tepeler kitabı basıldıktan hemen sonra, daha 30 yaşındayken ölmüş olması. Sonuçta arkasında yalnızca tek bir kitap, bir de kız kardeşleri Anne ve Charlotte Bronte’ye yazdığı birkaç mektup ile şiir bırakan bir yazar hakkında ne kadar çok şey bilmemiz mümkün olabilir ki?

Peki bir yazarın bilinmezlikle örtülü olması, geriye tek bir eser bırakması onu anmak için herhangi bir sebebimiz olmadığı anlamına geliyor mu? Tabii ki de hayır. Neticede önemli olan bir yazarın hayatı boyunca kaç kitap yazdığı değil, yazdığı eserlerin uzun ömürlü olup olmadıkları. Uğultulu Tepeler’i beğenirsiniz, beğenmezsiniz; o ayrı ancak hiç kimse bunun uzun ömürlü bir eser olduğunu inkâr edemez.

Bunun bilincinde olan Bronte Parsonage Müzesi 2018 yılı boyunca çeşitli kutlama etkinlikleri düzenledi. Aslında bu etkinlikler 2016’da yani Charlotte Bronte’nin 200. yıldönümüyle başlayan, 5 yıl sürecek olan bir kutlama programının bir parçasıydı. Etkinlikler için oyuncu Lilly Cole müzenin kültürel ortağı seçildi. Zira Uğultulu Tepeler onun en sevdiği kitaptı. Müze kitap ve yazar hakkında tartışmalardan, araştırmalara kadar çeşitli etkinlikler düzenledi lakin bunlardan en gözdesi Emily Bronte’nin şiirlerinin müzik parçalarına çevrilip BBC Radyo’da çalınmaları olabilir. Programın bir diğer önemli etkinliği müzede düzenlenen, Emily Bronte’nin özel eşyalarından, yazılarından ve sanat eserlerinden mürekkep bir sergi idi.

Bronte Parsonage Müzesi’nin 5 yıllık programı 2021 yılında sona ereceğinden görünen o ki Bronte okurlarının iple çekebilecekleri daha pek çok etkinlik sırada bekliyor. Kim bilir, belki de bu etkinlikler hakkında neredeyse hiçbir şey bilmediğimiz bir yazara az da olsa ışık tutar.

 

Frankenstein’ın 200. Doğum Günü

 

2018’in dikkat çeken bir diğer kutlaması Mary Shelley’nin Frankenstein’ının 200. yaş günüydü. Shelley, Frankenstein’ı daha yalnızca 21 yaşındayken, Lord Byron’ın düzenlediği bir yazı yarışması için kaleme aldı ve “bilim kurgu” dalını resmen icat etmiş oldu. Yepyeni bir kitap türünün ortaya çıkmasını sağlayan ve yıllardır çeşitli filmlere, dizilere uyarlanan bir romanın 200. yıldönümü kutlanmasa olmazdı. Lakin Frankenstein kutlamalarında başı çeken yayınevleri ya da müzeler değil de üniversiteler oldu.

Frankenstein kutlamalarında öne atılan ilk üniversite Arizona Devlet Üniversitesi oldu. Arizona Üniversitesi sene boyunca kamu programlarından, sergilere, dijital sergilere, araştırma projelerine, yazı yarışmalarına ve sanat projelerine kadar çeşitli etkinlikler organize etti. Üstüne hem Frankenstein’ın yeni baskılarını yayınladı hem de Frankenstein hakkında yeni eserler bastı.

Arizona Devlet Üniversitesi, Frankenstein kutlamalarında yalnız değildi. Etkinlik üstüne etkinlik düzenleyen enstitüler arasında Stanford Üniversitesi de vardı. Stanford Üniversitesi’nin ilk yaptığı şey sene boyu devam edecek olan Mary Shelley ve Frankenstein dersleri vermeye başlamak oldu. Bunun yanı sıra hem bir Frankenstein film festivali düzenledi, hem romanı bir oyuna uyarlayıp sahneledi, hem de eserin etik, sosyolojik, spritüal ve bilimsel yanlarını değerlendiren bir konferans verdi.

Bilim demişken; eserin yıldönümünde onu günümüzün teknolojik ve bilimsel bağlamına oturtma girişiminde bulunan enstitüler de çıktı. Hatta San Jose Üniversitesi, Santa Clara Üniversitesi ve San Francisco Üniversitesi iş birliği yaparak Frankenstein’dan yola çıkan bir teknoloji ve kök hücre araştırması projesi başlattılar. Proje kapsamında düzenlenen etkinliklerde teknolojinin gelişimiyle gündeme gelen çeşitli konu ve problemler değerlendirildi ve tartışıldı ancak projenin asıl amacı “Dijital dünyada insan olmak ne demek?” sorusunu yanıtlamaya çalışmaktı. Frankenstein’ın “İnsan olmanın ne demek” olduğunu ve “Canavarları kimin yarattığını” sorguladığı göz önünde bulundurulunca bu gerçekten de edebiyat ve bilimin mükemmel bir buluşması oldu.

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.