Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Özgürlüğe Doğrultulan Kılıç



Toplam oy: 103
Tarih ve gerçeklik ilişkisini, İkinci Dünya Savaşı’nın en trajik olaylarından biri üzerinden anlatan Bir Kılıç Üzerine Çıkarsamalar, gerçek ile kurmacanın iç içe geçtiği bir kitap. Tarihin farklı kaynaklarının labirentinde gerçeğin izini sürmeye çalışan bir rahibin hikayesini okuduğumuz roman, bizi tarih bilgisinin güvenirliği, yorumun gerçekliği gibi konular üzerine düşünmeye çağırıyor.

Genel tarih anlatılarına, eğer işin uzmanı veya ilgilisi değilsek, şüpheyle yaklaşmaz anlatıları olduğu gibi kabul ederiz. Bunda ilkokul sıralarından itibaren gördüğümüz tarih dersinin payı büyüktür. Derslerde devletler, savaşlar, antlaşmalar minvalinde öğretilen dünya ve ülke tarihi genel çerçevesiyle zihnimize yerleşir. Ancak okul bittikten sonra, eğer hâlâ tarihe ilgimiz kalmışsa, yaptığımız okumalarla derinlere ineriz. Pek de sürprizi olmadığını sandığımız olayların gizlerini böylece fark ederiz. Asıl iş de bundan sonra başlar. Yüzlerce kaynak arasından doğru bilgiye ulaşmaya çalışmak sandığımızdan daha zor olabilir. Tarih ne de olsa bir yanıyla yoruma dayanır. Yorumlardan sıyrılıp salt gerçeğe ulaşmak kayıtlar, belgeler, tanıklıklar arasında epey bir mesai harcamamıza neden olabilir.

 

İtalya’nın ödüllü (1997 Strega ve 2016 Franz Kafka) yazarı Claudio Magris’in Türkçede yeni yayımlanan Bir Kılıç Üzerine Çıkarsamalar isimli kitabı bu türden bir mesaiyi ele alıyor. İkinci Dünya Savaşı sırasında, 1944 yılında, Nazilerle ittifak kuran Don Kazakları, İtalya’nın Carnia bölgesini işgal eder.

 

Almanlar Kazaklara, partizanlarla savaşmaları karşılığında Carnia bölgesini yurt olarak vaat eder. Carnia büyük zulüm ve şiddet görür. Bu sırada dönemin piskoposu, anlatının sesi olan rahibi trajediyi durdurmakta arabuluculuk yapmak üzere görevlendirir. Kitap, rahibin o dönemki tanıklıklarını yazdığı raporu gözden geçirmesini ve fark ettiği tarihi boşlukları doldurma çabasını, mektup-anlatı biçiminde biz okuyuculara sunuyor.

Tarihi bilginin nesnelliğini sorgulama çabası
Rahibi yıllar önce yaşadığı dönemi yeniden ele almaya iten neden sadece sakin geçen emeklilik günlerini doldurma çabası değildir. Rahibin ilgisini olaydan yaklaşık on üç yıl sonraki Corriere di Trieste gazetesinde yayımlanan bir haber kamçılar. Haber, Kazakların atamanı (komutan) Krasnov’un ölümüyle ilgili yeni bir iddia içermektedir. Böylece o güne kadar bildiği tarihsel gerçeklik rahip için bir anda şüpheye dönüşür. Krasnov’un ölümü üzerinden tarih bilgisinin nesnelliğini sorgulama çabasına girişir.
Krasnov’un ölümü üzerindeki sis perdesi rahibin araştırmasının başlangıcını teşkil eder. Bu sisi çözerse dönemin belirsizliğinin de ortadan kalkacağını düşünür. Dönem ve Krasnov ile ilgili bulabildiği tüm kaynakları okur, inceler. Ulaştığı makaleler, kitaplar birbirini yalanlayan yazılarla doludur. Rahip olayın üzerinde bu kadar farklı iddia olmasının altında yatan nedeni merak eder. “Ben hakikati değil, hakikatin tahrif edilmesinin sebeplerini ve açıklamalarını arıyorum” der. Adeta bir tarihçi titizliğiyle çalışır. “Hakikatin tahrifatının bu ısrarlı ve azimli direnci beni de neredeyse tarihçi olmaya, olayların kendilerinden ziyade nasıl çarpıtıldıklarını yeniden kurgulayan amatör bir tarihçi olmaya itiyordu”.
Meselenin merkezindeki Don Kazaklarının komutanı Pyotr Krasnov 1917 devriminde Rus ordusunun komutanlığına getirilmiş, Bolşeviklere karşı savaşmıştır. Daha sonraları ise karşı devrimci Beyaz hareketin liderlerinden biri olmuştur. Renkli bir hayat süren Krasnov, aynı zamanda tarihi birçok romana imza atmıştır. Yıllar sonra Naziler tarafından tekrar keşfedilip müttefikleri olan Kazak ordusunun başına getirilen Krasnov, yurt vaadiyle kandırılan ve türlü kötülüklere alet edilen bir ulusun atamanıdır. Hem dönemin hem de Krasnov’un kişiliğinin rahip üzerindeki etkisi çok büyüktür. “Sanki sadece dokuz gün boyunca hayatımla kesişen o olay en hakiki tarihimi kapsıyor ve varlığımı yansıtıyordu” der. Öyle ki Krasnov’un yaşamının haritasını çıkarmakla kendi haritasını da çıkarabileceğine inanır. Yaşamdaki çabanın, kaçışın, kovalamacanın atamanın kişiliğinde vücut bulduğunu düşünür. Onda yaşamın bilgeliğinden bir kesit bulunduğuna inanır.

İsyankar ve avare Kazak ruhu
Rahibe göre Krasnov merhametli bir komutandır, Carnia’da yapılan şiddeti onaylamaz. Ancak elinden bir şey de gelmez çünkü kontrol Almanların elindedir. Çarlık Rusya’sı zamanında Çar’ın hizmetinde özgürlüğü hayal eden bir ulusun komutanı olarak tek hayali özgür Kazak birliğidir. Onları ana vatanlarından kilometrelerce uzağa getiren de bu özgürlük tutkusudur. Krasnov’un kitapları “isyankâr ve avare Kazak ruhunun şanlı anısına yazılmış şiirdir”. Devlet ve yasaya karşı çıkan steplerin özgürlüğü ele avuca gelmez. O “... sadece altındaki atı ve üstündeki Tanrı’yı tanıyan” bir özgürlüktür. Ancak rahip bu tutkunun, komutanı günaha ve köleliğe ittiğini ileri sürer. Führer’e ve faşizme teslim oluşu bunu kanıtlar. “...Krasnov maceranın, cesaretin ve geleneğin müdafaasını geleneğin ve maceranın en büyük düşmanı, hayatı, hor görülen demokrasilere atfedilenden çok daha katı bir şekilde, tekdüze hale getiren totaliter ve teknolojik Nazizm’de aramıştır”. Böylece kılıcını istemeden özgürlüğe doğrultmuştur. Komutan da olsa her insan gibi hata yapar. Belki de rahibin Krasnov’da görüp hayran olduğu, o dimdik ve buyurgan tavrın altındaki insanlıktır.
İkinci Dünya Savaşı ve etkileri üzerine literatürde çok sayıda eser bulunuyor. Ana akım tarih bilgisinin dışına çıkarak, dönemin aktörü olmasına rağmen bugüne kadar neredeyse hiç ele alınmamış ulusların ve olayların hikâyelerine ise pek az rastlanıyor. Claudio Magris’in Bir Kılıç Üzerine Çıkarsamalar’ı yirminci yüzyılın en trajik olaylarından birinin özellikli bir hikâyesi olarak karşımızda duruyor. Gerçek ile kurmacanın iç içe geçtiği tarihin küçük ama derinlemesine anlatılarından biri olan kitap, okuyucunun rahiple birlikte tarihin farklı kaynaklarının labirentinde gerçeğin izini sürmesini sağlıyor. Üstelik bu macera, kitabın ana ekseni olan tarih bilgisinin güvenirliği, yorumun gerçekliği, tahrifat derecesi gibi konuları mesele edinen ayrıcalıklı bir yolda ilerliyor. Tarihte doğruya ulaşmak bazen zor görünse de kitaptaki gibi bir tutkuya sahip olduktan sonra sabırla ilmek ilmek örülen çabaya değiyor doğrusu..

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.