Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Amazon al, beni de al!

Hiçbir şey yetmiyor onları doyurmaya, yüzyıllar binyıllar boyu para ve itibar getirmeyen bir işi bile –ki burada sözünü ettiğimiz şey edebiyat oluyor haliyle- gerekirse içini boşaltıp allayıp pullayıp meta haline getirir, yine kazanırlar, yine kazanırlar. Yeni teknolojiler yaratılır, yeni iktidar alanları açılır –ki burada da nedense inanılmaz bir hızla tıraşlanan, devasa olduğu kadar biçare olan amazon ormanları gelir aklımıza, serbest bilinç akışının cilvesi işte-, şirketler o alanları da içine alır, patlamak nedir bilmez.  Amazon da açmış ağzını edebiyatı yiyip bitirmekle meşgul işte böyle; sindirim sistemine son kattığı ise, sosyal kitap tavsiye platformu olan Goodreads.

 

 

 

 

 

 

 

 

Webrazzi‘nin haberine göre, Amazon’dan Başkan Yardımcısı Russell Grandinetti, Amazon ile Goodreads’in yeni kitap keşfetme konusunda ortak bir tutkusu olduğunu dile getirmiş. Aman efendim, ben bunu okuyunca bir duygulan bir duygulan, demek ki Fikri dedim  kendi kendime, sen ne sinsi ne art niyetli bir adammışsın, şüphelerin ve karanlıklarının içinde şirketlerin de duyguları, tutkuları olduğunu anlayamamışsın. Şirket dediğin tabii, insanlardan mürekkep bir organizma, o da gülüyor, seviyor, heyecanlanıyor, tutkular içinde kıvranıp kendini tamamlayacak eşler, kardeşler arıyor. Arayacak tabii mecbur, aramayıp da ne yapacak. Hele ki edebiyata gönül vermiş, sosyal sorumluluk bilinciyle çalışan bir şirketse, koskoca Amazonsa, değil mi ya. Yoksa 2007 yılında San Francisco’da kurulan Goodreads’in şu an 16 milyonun üzerinde üyesi bulunmasının,  site üzerinde 500 milyonun üzerinde kitap ve 20 milyonu aşkın yorum olmasının pek bir önemi yok. Yiğidin hakkını da yiğide verecek. Grandinetti’ye göre Goodreads kitap keşfetme ve tartışma konularında insanlara yeni bir boyut kazandırmış mesela, bunu vurguluyor. Ama kendini de harcar mı, Amazon da Kindle ile kitapseverlere önemli bir deneyim sunmayı başardı, diye ekliyor.

 

 

 

 

 

 

 

 

E-kitap, kuşkusuz edebiyatın geleceği. Ucuz, kolay ulaşılır, yazarın da yayıncının da hakkını verecek, dağıtım baskısını yayıncının, yazarın, çevirmenin sırtından atacak, editörlüğün ne olduğunu, edebiyat için ne kadar önemli olduğunu öne çıkaracak. (Bu bilgileri verirken teknoloji konusunda, aydınlık, açık fikirli ve sabit duruşumu vurguluyorum tabii.) Ama nasıl olacak bütün bunlar, şirketler eşitlikçi, uygar bir kültür hizmetine yönelecek bu yeni teknolojiyi nasıl bırakacak kaderine? Fikri, karanlıklara dalıyorsun yine, duygusuzluğunla milletin içini karartıyorsun. Amazon alsın seni, yesin, yutsun, sindirsin, aklın başına gelsin.

 

 

 

 

Fantastik edebiyatın anneannesi Ursula Le Guin geçenlerde “Amazon, elini edebiyattan çek”, demiş. Demek ki, bir Ursula Le Guin değilsem de,  o kadar yalnız ve sevimsiz değilim yine de, diyorum içten içe. Bu sesler, bu uyarılar dalga dalga artar mı peki, şirket dediğimiz virütik organizmayı işgal edip durdurmaya yeter mi? Zayıf bir ümit ışığı yanıyorsa da içimde, mesela Türkiye’deki yazarların sessizliği tedirgin ediyor beni. E-kitap’a kim ya da kimler sahip çıktı, onu elimizden, tereyağından kıl çeker gibi devasa şirketlerin alıp gitmesine kimler göz yumacak, kimler, her şey olup bittikten sonra kaçan bu fırsata yanacak? Amazon al artık beni, bak bunca yıllık emeğim, kalemim, okurlarımla birlikte geleyim sana, düşünmekten, duyarlıklarımdan kurtulayım, bön bir mutluluk yerleştir içime, ahir ömrümü öyle tamamlayayım, senin içinde.

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Yazıları

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.

Roman türü denilince aklıma hemen Lukacs’ın ünlü sözü geliyor: “Roman, tanrının bırakıp gittiği bir dünyanın destanıdır.” İlk büyük roman diyebileceğimiz Don Kişot da aslında Tanrı’nın olmadığı bir dünyanın romanıydı. Roman 18 ve 19. yüzyıllarda siyasi politik bir etki alanına sahipti. Bana kalsa siyasi politik etki alanından hiç vazgeçmedi roman.

Edebiyat en basit tanımıyla malzemesi insan olan bir sanattır. Çünkü insanı anlatmada aracısızdır edebiyat. Tarihin insanı anlattığı söylense de, bu bana hep kocaman bir yalan gibi gelmiştir. Öyle ya, insanı tarih değil, edebiyat anlatır. Tarih ise insanı anlatmada yine edebiyattan faydalanır. İnsanın kendini bulması için önce araması gerekir sanırım.

Doğu Batı sorunu yalnızca bizim edebiyatımıza özgü bir sorunlar yumağı değildir aslında, Rus edebiyatında da benzer bir tartışma söz konusudur. Bütün bir 19. yüzyıl romanı daha sonra şiddetlenecek bu tartışmanın ilk alevinin yakıldığı metinlerle doludur.

“Ev ki ayrıntıdır. Susmalar, küçük sevinçler, küçük acılar, küçük konuşmalar, küçük yalnızlıklar...Hepsi hepsi.” Tüm dünyayı eve sığdırmaya çalıştığımız şu günlerde İlhan Berk’in evle ilgili metnine bile küçük şeyleri konu etmesi o kadar güzel ki. Siz nasıl düşünürsünüz bilmem ama bana göre de evle ilgili olan her şey “küçük”tür.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.