Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap


Yazarlar


Tuğçe Isıyel

İstanbul Üniversitesi Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik Bölümü'nden mezun oldu. Londra'da Middlesex Üniversitesi'nde ve Türkiye'de psikanalizle ilgili çeşitli eğitimler aldı. EFTA-Avrupa Aile Terapisi Derneği (European Family Therapy Association) tarafından sertifikalanan Aile ve Çift Terapisi eğitiminin temel ve ileri düzeyini tamamladı. Klinik Psikoloji alanında yüksek lisans çalışmasına devam etmekte ve İstanbul'da yetişkin, aile ve çift alanında psikoterapist olarak çalışmaktadır. Aynı zamanda “Psikanalitik Edebiyat Okumaları” isimli bir atölye çalışması yürütüyor ve çeşitli dergilerde inceleme, deneme, eleştiri türünde yazılar yazıyor.

Tüm Yazıları

“Adımızı sorarız birine, o bize adını söyler (Edip Cansever)" Bir kişiye veya bir esere ad koymak onu simgeleştirmek, varlığını kabul etmek anlamına geliyor. Adlandırdığımızda aynı zamanda ondan ayrılıyoruz, dışsallaştırıyoruz ve onu yaşama ve ilişkiler düzenine sembolik düzeyde dahil ediyoruz. Gerçekten var edebilmek için adlandırıp; var olabilmek içinse adlandırılıyoruz.

 

Sigmund Freud, bir zamanlar öne sürdüğü dişilin edilgen, erilin de etkin olduğu söylemini 1932 yılında yayımladığı Kadınlık adlı makalesinde çürütür ve şöyle der: “Edilgen bir hedef sağlayabilmek için oldukça önemli bir etkinlik sergilemek gerekmektedir.”  Freud’un bu makalesinde özellikle ifade etmek istediği nokta şudur: Kadınlığı anlayabilmek için anatomi yeterli olamıyorsa, -z

Ana rahmine düştüğümüz ilk andan itibaren, beraberinde yeryüzüne verdiğimiz ilk nefesle birlikte, ailemizden birtakım genetik mirasları da devralıyoruz. Bazı fiziksel özelliklerimizi, bazı ruhsal temellerimizi, bazı hastalıklarımızı hatta bazı düşlerimizi, düşlemlerimizi bile... Peki ya travmaları da devralıyor muyuz?

“İnsan, her insanı hayvanlarına ayırmak ve ardından ayrıntılı ve yatıştırıcı bir biçimde onlarla hesaplaşmak istiyor.” (1943)

 

Değişim, içinde biraz reddedişi de barındırarak bir şeyden başka bir şeye geçmektir, dönüşüm ise kabullenişle var olanı işlemek, başka bir forma getirmek... Dönüşüm daha naif, daha derin, daha tanıdık olabilirken, değişim daha hoyrat, daha reddedici, daha yabancı olabilmektedir. O yüzden belki kelimelerle oynayıp değişim yerine dönüşüm demeliyiz artık.

"Her seferinde, elimizdeki parçaları yeniden ve kendi icat ettiğimiz bir ‘puzzle’ gibi dizip, yeniden oluşturduğumuz ‘gerçeğe’ şaşırarak bakıyorduk işte..." (Ercan Kesal, Evvel Zaman)

 

"Gel Anlayıcı gel, gel. Şiştim içime içime konuşmaktan, gel de biraz beni de anla."

 

Bir grup ergen, bir yatılı okul.

 

Bazen dolan bazen boşalan yatakhane, koridorlar, sınıflar, bahçe, öğretmenler odası, kantin...

 

Yarı kasvetli, yarı hüzünlü duvarlar, merdivenler...

 

"Freud'un kitapları çok ağır, hiçbir şey anlamıyorum", "Psikanaliz hep böyle sıkıcı mı?", "Psikanalizi anlatan kitapların dili hep böyle karmaşık olmak zorunda mı", "Psikanalizi çok merak ediyorum ama okudukça kafam karışıyor" gibi cümleleri birçoğumuz duymuş veya içimizden geçirmişizdir.

 

Bu mevsim değişiminde, hayatınızdaki belirsizliklerle ya da yoğunlukla ne yapacağınızı bilemiyorsanız ve kaygı seviyenizin her zamankinden biraz daha yüksek olduğunu hissediyorsanız, bu yaşadıklarınıza “Ben kişileştirilmiş kaygıydım,” diyen biriyle birlikte tekrar bakmaya ve bakarken de biraz gülümsemeye ne dersiniz?

16. Uluslararası İstanbul Psikanaliz Buluşmaları, “Kadınlar, Erkekler” temasıyla bu yıl 7-8 Kasım 2014 tarihlerinde Fransız Kültür Merkezi’nde düzenlenecek. Etkinlikte yurtiçi ve yurtdışından katılan birçok psikanalist aşk, ilişkiler, cinsellik gibi konuları masaya yatıracak.

 

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.