Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap


Arşivi

// En çok okunanlar



Bakmayı bilen gözler ya da iki tarih gezgini

Bu hafta Ekim ayından itibaren hararetini sürdüren edebiyat dünyamızdan başımı kaldırıyor, biraz da sanat ve tarih diyorum. Sebeb-i derdim iki özgün çalışma: Biri kültür sanat camiamızın önde gelen isimlerinden Faruk Şüyün’ün “Bir Arkeoloji Detektifinin Maceraları”, diğeri ise İtalyan sanat tarihçisi Giovanni Curatola’nın “Türkiye: Selçuklulardan Osmanlılara Sanat”ı.



Romanın Hazırlanışı 2: Arzusu, Umudu, Endişesi, Sıkıntısı, Kutsallığı ve Deliliği ile Yazmak

Birkaç hafta önce Roland Barthes’ın “Romanın Hazırlanışı 1 Yaşamdan Yapıta” adlı çalışmasının  sayfalarını karıştırmıştık.



Kargalar

Semptomları aktardım: Her on dakikada bir yüreğin içine dolan, göğsün üstüne oturan ve sonsuza dek sürecek bir beyhudeliğe salan bir sıkıntı hali, boşluk ya da çok ama çok doluluk hissi… Teşhisi koyan ise annem: Fenalık geçiriyorsun…



Hürrem daha da kötü olsun, biraz içimiz soğusun...

İki sezondur televizyonda izliyoruz Hürrem Sultan’la Sultan Süleyman’ın aşkını. Bu ay içinde evlenecekler kısmetse. Üstelik tarihe bağlı kalarak ilerlerse senaristler, nikahları şehzadelerin sünnet düğününde (Bknz.



Kırmızı başlıklı kız satanist miydi?!!

Bütünüyle kuşkudayım… Geçtiğimiz hafta Pazar günü bir gazetenin pazar ekinde masallara dair bir yazıyla karşılaştım. Gizemli bir örgütün masallar aracılığıyla insanlığın bilinçaltına sızmaya çalıştığı üzerinde duruluyordu. Yazıda bazı ünlülerin de bu örgütle ilişkisi olduğu, örgüt tarafından yönlendirildiği söyleniyordu.



Sevilmek isteyen bir hikaye ile karşılaşan hikaye-sever

Hem yazarla hem de hikayeyle okur arasındaki o netameli, belki de hiç olmayan bölgede inatla duran; kimi zaman eleştirdiği kimi zaman da eleştirmediği, eleştiremediği için hiç sevilmeyen; yine de mumla aranan eleştirmen... İster istemez zihnimizde sevimsiz bir yer etmiş bu kişi, için için biliriz ki edebiyat denen dünyanın en oyuncu karakteridir.



İşgal

Dostoyevski dramatik bir şekilde sormuştu: Tanrı öldüyse insanın hali ne olacak? Tanrısız bir insan gerçekten var olabilir mi? Nietzche’nin cevabı ise oldukça açıktı: Tanrı ölmeli ve insan aşılmalı. Bizler ise Descartes, Kant, Hegel ve Comte’dan sonra durup şöyle düşünürüz: Tanrı öldü, öyleyse insan da öldü demektir.



En anlamlı Nobel, Sahte Nobel!

Geçtiğimiz günlerde bir ilk roman bastırma sancısı yaşayan yazar-adayı bir arkadaşımın dertlerini dinliyordum. Romanı çeşitli editör ve edebiyatsever arkadaşları tarafından okunmuş, beğenilmişti.



Perdeyi yırtmak?

Geçtiğimiz hafta Orhan Pamuk’un “Saf ve Düşünceli Romancı”sı üzerine aklıma takılanları paylaşmıştım sizinle. Pamuk eleştirinin bıraktığı boşluktan sesleniyor bizlere demiş, yazarın kendini, yazma deneyimini, edebiyata bakışını roman-dışı çalışmalarla aktarmasının kökeninde eleştirinin eksikliği olduğu üzerinde durmuştum.



Son modern!

Türk edebiyatının en tutkulu yazın insanlarından biridir dediğim anda aklımıza gelecek ilk isimlerden biridir Enis Batur. Bir okur olarak kendisine baktığımda ucu bucağı yok gibi görünür bana hep. Lakin bir yandan bize sunduğu yazın dünyasıyla müthiş bir zenginlik vaat eder, bir yandan da bu zenginlik içinde okumaya nereden başlayıp nereden devam edeceğimizi bilememekle sınar!

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.