Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Kendine dönmek isteyenler için bütün yollar eve çıkar

Kişinin kendisi olmaktan vazgeçip başka birisi olmaya karar verdiği o an, modern edebiyata göre bir kahramanlık sergilediği andır. Kişi bu kahramanlığa ulaşmak için evinden çıkıp bir yolculuğa atılır. Yolculuk boyunca başından türlü felaketler geçer. Her felaket, yolun sonunu getirebilmek için aslında bir duraktır. Her durak da, kahramanın yol boyunca erginleşmesini, daha da gelişmesini sağladığı bir deneyimler bütünüdür. Homeros bu yüzden kahramanını adalar ve denizler boyunca dolaştırır. Ondan yüz yıllar sonra Joyce da aynı işe soyunur; fakat bu sefer insanın yolculuğu Dublin sokaklarında geçirdiği bir günle sınırlıdır. İlk çağların bir ömür alan yolculuklarıyla modern insanın bir gün süren erginleşme yolculukları… Fark etmez, ikisinde de amaç yeniden yuvaya dönmektir.

 

“Eve dön, şarkıya dön, kalbine dön” diyen şair ne kadar da haklı. Bugünlerde her sabah evinden çıkıp bir kahramanlık sergilemek için çalışmaya giden bizler, küresel bir virüs salgını neticesinde yeniden evimize dönmek zorunda kaldık. Bence bunu bir fırsata dönüştürmenin tam zamanıdır. Bu fırsatı da, bir kahramanlık olarak değerlendirmenin… Durup düşünmenin, tefekkür etmenin… Şarkıya kaldığımız yerden başlamanın, kalbimizi tamir etmenin zamanıdır. Hadi gelin bir türkü ya da bir arya ezberleyelim. Çocukluğumuzda okuduğumuz, hatırımızda yalnızca adı ve kahramanları kalmış bir masalı yeniden çocuklarımıza okuyalım. Bir dua ezberleyelim. 

Kitaplığımızı düzenleyelim. Bir 19. yüzyıl romanı okuyalım. Günde muhakkak bir şaire yoldaş olalım. Bahçemiz varsa bahçede, yoksa balkonda bir saksıya çiçek ekelim. Gelecekteki yaşımıza, eski hatalarımızı hatırlatan bir mektup yazıp bir yerlere gömelim. Yıllardır her seyahat ettiğimiz yerde çektiğimiz ve bir daha bakmaya bir türlü fırsat bulamadığımız fotoğraf albümlerimizi gözden geçirelim. Bir klasik bestecinin bestelerini kitap okur gibi dinleyelim. Bir Yunus Emre ilahisi söyleyelim. Mahalledeki evden çıkamayan yaşlılara kitap hediye edelim. Bir derginin sayfaları arasında kaybolalım. Salonlarını dijitalde ziyaretçilere açan büyük müzeleri ev halkıyla birlikte gezelim. Osmanlıca, İngilizce, Fransızca, Almanca lügatten her gün bir kelime ezberleyelim. Ansiklopedi maddeleri arasında hoyratça dolaşalım. Hatırat okuyalım, çünkü hatıratları okumak yaşadığımız günleri anlamanın en kestirme yoludur. Distopyalara ve ütopyalara merak salalım. Çünkü ütopya veya distopya yazarları zengin hayaller peşindeki en gerçekçi yazarlardır, unutmayalım.

 

İster Homeros’un Odessa’sı ol, ister Ulysses’in Mr. Bloom’u. İster Tutunamayanlar’ın Selim Işık’ı, ister Turgut Özben’i. İster Fatih Harbiye’nin Neriman’ı… Fark etmez. Her kendine dönüş eylemi, aynı zamanda yuvaya dönmenin ilk adımıdır. Kendine dönmek isteyen kişi için bütün yollar eve çıkar. Sabitfikir’in bu sayısı da, Kemal Tahir’in izinde dünyanın en büyük romancıları kimlerdir sorusuna cevaplar ararken, aynı zamanda evde kaldığımız şu günler için türlü türlü okuma önerileriyle dopdolu. Bol sağlıklı günlerde iyi okumalar…

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Yazıları

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.

Roman türü denilince aklıma hemen Lukacs’ın ünlü sözü geliyor: “Roman, tanrının bırakıp gittiği bir dünyanın destanıdır.” İlk büyük roman diyebileceğimiz Don Kişot da aslında Tanrı’nın olmadığı bir dünyanın romanıydı. Roman 18 ve 19. yüzyıllarda siyasi politik bir etki alanına sahipti. Bana kalsa siyasi politik etki alanından hiç vazgeçmedi roman.

Edebiyat en basit tanımıyla malzemesi insan olan bir sanattır. Çünkü insanı anlatmada aracısızdır edebiyat. Tarihin insanı anlattığı söylense de, bu bana hep kocaman bir yalan gibi gelmiştir. Öyle ya, insanı tarih değil, edebiyat anlatır. Tarih ise insanı anlatmada yine edebiyattan faydalanır. İnsanın kendini bulması için önce araması gerekir sanırım.

Doğu Batı sorunu yalnızca bizim edebiyatımıza özgü bir sorunlar yumağı değildir aslında, Rus edebiyatında da benzer bir tartışma söz konusudur. Bütün bir 19. yüzyıl romanı daha sonra şiddetlenecek bu tartışmanın ilk alevinin yakıldığı metinlerle doludur.

“Ev ki ayrıntıdır. Susmalar, küçük sevinçler, küçük acılar, küçük konuşmalar, küçük yalnızlıklar...Hepsi hepsi.” Tüm dünyayı eve sığdırmaya çalıştığımız şu günlerde İlhan Berk’in evle ilgili metnine bile küçük şeyleri konu etmesi o kadar güzel ki. Siz nasıl düşünürsünüz bilmem ama bana göre de evle ilgili olan her şey “küçük”tür.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.