Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Ayrılık Çeşmesi Sokağı: Zıpır Ve Kallavi Roman




Toplam oy: 136
Selçuk Altun’un yeni romanı Ayrılık Çeşmesi Sokağı, ana karakteri II. Mahmut’un soyundan gelen kurmaca bir akademisyen Ziya Adlan’ın hayat hikâyesinden renkli sayfalardır. İşte burada ana başlıktaki zıpırlık devreye girer. Selçuk Altun’un romanlarında kahramanların hayatlarında hep bir zıpırlık, hinlik söz konusudur. Bu da okurun hikâye akışındaki takibini renklendirir, sürprizler yapar ve okura keyifli anlar yaşatır.

Teknolojik gelişmeler neticesinde hayatımızdaki okuma normları artık kısaldı malum; yüz kırk karakterde (yakın geçmişte iki yüz seksen karakter oldu gerçi) meramımızı anlatmaya çalışıp, yüz kırk karakterde insanların meramlarını okuyup anlamaya çabalarken, artık eskisi gibi 500 sayfalık romanlara vakti ancak yaz tatillerinde ya da alacağımız yıllık izin günlerine bırakıyoruz. Salgın sebebiyle evlerde kaldığımız şu günlerde bile bol vakit bulunca okumayı hedeflediğimiz hacimli (sayfaca) kitapların sayfalarını çevirir gibi yapıp sonra teknolojiye yenildik, kısa ama hacimli (pahada) kitaplara tercihimizi yönlendirir olduk. Buraya kadar yazıklarım tabii görecelidir ve gözlemlerimi bağlar, katılmayabilirsiniz. Son zamanlarda çokça rastladığım sayfası kısa anlattığı kallavi kitapların arasından Selçuk Altun’un yeni romanı Ayrılık Çeşmesi Sokağı bu yazının konusu olacak. Selçuk Altun’u bence artık uzun bir zamandır (elli yaşından sonra ilk kitabını yazıp yayınladığını düşünürsek) , sadece dönemine damga vuran Yapı Kredi Yayınları’nın efsane Yönetim Kurulu Başkanı olarak değil başarılı romanların yazarı olarak da anıyoruz. Hadi sözünü açmışken kısaca bahsetmeden geçmeyelim: Selçuk Altun Türkiye’deki kültür sanat dünyasına büyük katkılar sağlamış, vesile olmuş bir bankacı. Yapı Kredi Yayınları’nın kültür sanat alanında ataklar yapmasına vesile olmuş, kitap dostu, bibliyofil, koleksiyoner ve yazmaya geç başlasa da kısa sürede okurunu kazanmış bir yazar aynı zamanda.

 

Z. Adlan’ın renkli yaşamından pasajlar

 

Selçuk Altun’un bu yeni romanı Ayrılık Çeşmesi Sokağı, ara başlıktan da anlaşılacağı üzere, ana karakteri II. Mahmut’un soyundan gelen kurmaca bir akademisyen Ziya Adlan’ın hayat hikâyesinden renkli sayfalardır. İşte burada da ana başlıktaki zıpırlık devreye girer. Selçuk Altun’un romanlarında kahramanların hayatlarında hep bir zıpırlık, hinlik söz konusudur. Bu da okurun hikâye akışındaki takibini renklendirir, sürprizler yapar ve okura keyifli anlar yaşatır. Ve kısa sayfalı romanlarının bir solukta bitmesine üzülür ama estet bir yazarın kaleminden çıkan kallavi bir hikayeyi okuduğunuzun ayırdına sayfalar bittiğinde varırsınız.

 

Ziya Adlan, Cenevre’de okuyup, profesörlüğe kadar yükselip ailesinden koptuğu konağa geri döner. Kanserdir ve biz onun son günlerine tanıklık ederiz. Osmanlı Hanedanlığı’na mensup olan Ziya Adlan, son günlerini yanına aldığı yardımcısı Artvin’e anlatır.

 

Artvin, isminden anlaşılacağı üzere, nevi şahsına münhasır bir karakterdir. Doktora öğrencisidir ve tek tutkusu saksafon çalmaktır. Azmederek giriştiği bu zor müzikal sürecin tam meyvelerini toplayacağı sırada, kimliği belirsiz kişilerce dövülür ve sol elinin iki parmağını kaybeder. Bu trajik olay hayatını ve kaderini değiştirir Artvin’in. Maceralı süreçlerde ona bu işkenceyi yapanları bulmakla geçer hayatı. Bu serüvenin ortasında Ziya Adlan’la yolları kesişir. Ziya Adlan’ın da kendi hayatındaki maceralarını sırtlanarak kader yoldaşlığı yaparlar Adlan’ın kanserden kısa kalan ömründe. Ve hikâyelerinin sonuna doğru büyük bir sürprize ilerlerler birlikte.


Beckettvari bir serüven
Selçuk Altun’un her romanında karakterler yanlarına bilgeliklerini de alırlar ve bizi kendi hikâyelerinin yanında bilgeliklerinden de ipuçları paylaşarak metni daha da eğlenceli kılarlar.
Altun’un bu romanının az önce anlattığım iki hayat ve iki hikayenin yanı sıra çevresinde İrlandalı oyun yazarı, eleştirmen ve şair Samuel Beckett dolanır. Felsefe profesörü Ziya Adlan’ın tutkusudur Beckett. Onun Godot’yu Beklerken adlı ünlü oyununun şifresini çözer. Önce neden Beckett bu romanın gizli üçüncü kahramanıdır, ona bakalım isterseniz. Selçuk Altun kitabına dair verdiği bir söyleşide şöyle açıklıyor konuyu:
“Beckett entegre, estet ve gizemli bir kültür-sanat kişisi; 20’nci yüzyılın Shakespeare’iydi. Değil yapıtlarını irdelemek, hayat hakkında da konuşmazdı. Mektuplaşmayı yeğlerdi; 20 binden fazla yazmıştır. Oyunlarından Catastrophe 7 dakika ve Breath 45 saniye sürer. Kendisi değil, ama başyapıtı Godot’yu Beklerken ıskalandı. Verdiği onca ipucuna rağmen akademisyen ve izleyiciler oyunu çözemeyince o da içinden güle güle gitti. Romanımın bir parçasıdır bu olgu; ıskalanacağına bahse girerim!”
Gelelim çözülen şifreye! Selçuk Altun bize oyun oynar burada. Çünkü aslında şifreyi çözen kişi Ziya Adlan değil, yazarımız Selçuk Altun’dur.
2011 yılında basına haber olan bir konudur bu aslında. Selçuk Altun, uzun çalışmasının sonucunda Godot’yu Beklerken’in şifresini çözmüş ve bu konu hem Türkiye’de hem de dünyada ses getirmişti. Beckett’in ünlü oyunundaki sır şuydu, Ziya Adlan’dan, pardon yazarımız, Selçuk Altun’dan dinleyelim:
“Bir biyolojik terim olan symbiosis aynı ortamda buluşan iki değişik organizmanın birbirinden etkilenmesi anlamına geliyordu. Aklıma birden; buyurgan bir filozof ve traji-komikleşme arasında gelgitler yapan Estragon ve Vladimir nam karakterler geldi. Godot’yu çözmüştüm; o God (Tanrı) ile Idiot (Budala) sözcüğünün son iki harfinin birleşmesiydi. Bu ipucunun üstüne bir de Estragon’un takma adıyla (Gogo) ile Vladimir’inkilerini (Didi) ekledim. Orada da Godot’ya yakın bir sufle vardı. Evet, Godot’un gelmesine gerek yoktu; o zaten sahnedeydi. İki arkadaş bir absurd oyuna yakışır şekilde aralarında şakalaşıyor, izleyiciye tuzak kuruyorlardı; Godot onlardı!”
Selçuk Altun’un Ayrılık Çeşmesi Sokağı adlı bu yeni romanını bir an önce edinmenizi öneririm. Hem kısa, hem kallavi hem zıpır bir roman okuyacaksınız. Romanı okurken pek çok sürprizle, bilgiyle ve evet bir de Ziya Adlan’ın üniversiteden arkadaşı Enis Batur’la karşılaşacaksınız.

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.