Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Coetzee'nin Nobel konuşması: "Annem hayatta olsaydı..."




Toplam oy: 1028

İsveçli kimyacı Alfred Nobel anısına 10 Aralık 1901'den beri ödül dağıtan İsveç Akademisi, Leo Tolstoy, James Joyce, Virginia Woolf, Mark Twain, Joseph Conrad, Anton Çehov, Marcel Proust, Henry James, Henrik Ibsen, Emile Zola, Robert Frost, W.H. Auden, F. Scott Fitzgerald, Jorge Luis Borges ve Vladimir Nabokov'u atladığı için eleştirildi. Fakat Akademi, ödülü en az bu isimler kadar hak eden William Faulkner, Ernest Hemingway, John Steinbeck, V.S. Naipaul, Doris Lessing gibi birçok edebiyatçıyı ödüllendirdi.

 

Ödüle layık görülen edebiyatçılar da yazarın sorumluluklarına ilişkin konuştular. Peki, neler söylediler?

 

Bu soruya cevap olsun diye her hafta bir edebiyatçının, ödül töreni sırasında yaptığı konuşmayı yayınlamaya devam ediyoruz.

 

İşte, J. M. Coetzee'nin ödül aldığı 2003 yılında yaptığı konuşma:

 

"Anne ve baba, burada olamadığınız için üzgünüm"

 

Majesteleri, Prens Hazretleri, bayanlar ve baylar, seçkin konuklar, sevgili arkadaşlarım,

 

Geçen gün sevgilim Dorothy, tamamen başka bir konuyla ilgili sohbet ederken, durup dururken şöyle deyiverdi: "Oysa," dedi, "oysa, annen ne kadar da gurur duyardı! Hayatta olmaması ne acı! Babanın da! İkisi de seninle ne kadar gurur duyardı!"

 

"Doktor oğlumla duyduğundan daha mı çok?" dedim. "Profesör oğlumla duyduğundan daha mı çok?"

 

"Daha çok."

 

"Eğer annem hayatta olsaydı," dedim, "99 yaşını sürecekti. Muhtemelen de yaşlılıktan bunamış olacaktı. Etrafında ne olup bittiğini de fark edemeyecekti."

 

Ancak elbette, o önemli noktayı kaçırmıştım. Dorothy haklıydı. Annem gururla dolup taşacaktı. Oğlum Nobel Ödülü'nü kazandı. Zaten Nobel Ödülü almamızı sağlayan şeyleri, annelerimiz için değilse kimin için yapıyoruz?

 

"Anneciğim, anneciğim, bir ödül kazandım!"

 

"Bu harika, hayatım. Şimdi soğumadan havuçlarını ye."

 

Yıllarca onlara çektirdiğimiz eziyeti telafi edecek o ödülü alıp eve koştuğumuzda, neden annelerimiz 99 yaşında ve çoktan mezara girmiş olmak zorundalar ki?

 

107 yaşında ve mezarda olan Alfred Nobel'e ve onun vasiyetini en içten şekilde yerine getiren ve bu muhteşem geceyi bize sunan Nobel Vakfı'na gönülden teşekkürlerimi sunuyorum. Sevgili anne ve baba, burada olamadığınız için çok üzgünüm.

 

Teşekkür ederim.

 

 

 


 

 

* Çeviren: Elif İlik

 

* Diğer Nobel konuşmaları için tıklayınız.

 

 

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.