Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Editörden: Sansür bize ne yapar?




Toplam oy: 754

Türkiye’de hem siyaset hem de sosyoloji, ötekinin korkusu üzerinden kurulageldi. Her siyasi ve toplumsal grubun bir ya da daha fazla düşmanı var. Her grup kendi inancına düşmanlarının güçlenmesi -bazen bir ülke kurması, bazen iktidara gelmesi, bazen kendi inançlarını yok etmesi, bazen de ülkeyi bir başka ülkenin sosyal koşullarına çevirmesi- korkusuyla bağlanıyor. Zaten insanı bir siyasi görüşe zamklamanın başka yolu da pek yoktur herhalde. Burada dikkati çekmek istediğim nokta, insanı bir siyasi görüşe, bir korkuya hapsetme ihtiyacı. Türkiye’de her zaman, her iktidar ve her şart altında var olan bir ihtiyaç bu. Zaten bir oyun kurucunun kalabalıklarla uğraşmasının en eski ve kolay yolu onları bölmek ve birbirine düşman etmek değil midir?

 

İşte bu gruplardan biri iktidara gelince, hele ki halkın büyük kesiminden destek de görünce, beslendiği en büyük damar bu düşmanlık damarı oluyor. Artık gerçekten ötekinin ve hatta ötekilerinin korkusundan mı dersiniz, yoksa üzerine aslında tüm bu oyunun tıynetini bilen ama kişisel hırslarının önünü alamayan bir insan tablosu mu çizersiniz, orası size kalmış. Ama ortada olan bir gerçek var ki, bugün Türkiye derinlerde çok kutuplu, ama yüzeyde iki kutuplu bir ucubeye benziyor. Bu kutbun biri iktidarda ve güçlü, diğeri ise muhalif ve öfkeli. Fikri öldürmenin en güzel yollarından biri, insanın zaaflarının tadını çıkara çıkara, toplumu böyle bir maç psikolojisine sokmak herhalde. Ama bu işin başka bir tarafı. Ben bu yazıda bugün iktidarın susturmaya çalıştığı muhaliflere değinmek istiyorum.

 

Siyasi iktidarlar, karşısındaki sesler susunca ölümsüzlüğe ereceğine inanır bir şekilde; her dönem bunu denemiştir. Bugün de durum hiç farklı değil, hatta özellikle belli hususlarda daha da ağır. 57 gazetecimiz hapiste. Dev bir sosyal medya sitesi yasaklı. Bir TC geleneği olarak muzır içerikle boğuşuyoruz. Medya, ticari oyunlarla, neredeyse tamamen susturulmuş durumda. Protesto hakkı yok edilmek isteniyor. Biraz daha ileri gidip şunu söyleyebilirim ki, ister gazeteci olun, ister sosyal medya kullanıcısı, ya da sokakları arşınlayan bir protestocu... Başbakan Erdoğan’ı uluorta eleştirdiğinizde, bir gün başınıza kötü bir şey getirilebileceği bilincine sahipsiniz.

 

Bu ayki sorumuz işte bu durumun ta kendisi: Bu bilinç, bize ne yapar? Sansür korkusu, insanda nasıl otosansür mekanizmalarını devreye sokar? Otosansür bir direniş stratejisine dönüşebilir mi? Süreyyya Evren, bu ay bu sorulara yanıt arıyor dosyamızda. Ülkede sansürün bir portresini çiziyor ve otosansürün bireysel ve toplumsal boyutlarına dikkat çekiyor. Evren’in, “üretememenin patlamaya yol açacağı” inancıyla olumlu bir tablo çizdiğini söyleyebilirim. “Hiç konuşmadıkça gelecek zamanda belirsizlikle pusuya yatan konuşma anı daha tehlikeli,” diyor Evren. Öte yandan, dosya konumuz bağlamında medyada sansür ve otosansürü değerlendirebilecek en yetkin isimlerden biri olan Mustafa Dağıstanlı ile Ayşe Çavdar’ın yaptığı söyleşiye ve sansürlü kitaplar arasında bir gezintiye çıkacağınız Kararsız Okur infografiğine de göz atmanızı öneririm.

 

En güzel şeylerin, hep en iyi şartlardan doğmadığını düşünecek olursak, ümitsizliğe kapılmamak en iyisi gibi duruyor. İyi okumalar!

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.