Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Kararsız okur: Esin perisi dedim, intihal dediler!




Toplam oy: 1156

Papağanlardan ne farkımız var ki? Dil dediğin koskocaman bir taklit sistemi; hepimizin her an içinde olduğu, yeniden yeniden yaratıp tekrarladığı. Hal böyle olunca edebiyat da dil içindeki kocaman bir taklit havuzudur diyebiliriz pekala; yazarın içinden çekip çıkardığı balıklarla başka başka yemekler pişirdiği… Gelin görün ki bu yemekler kimi zaman başkalarının yaptığına çok benzer, hem de fena halde benzer. İşte biz bu fena halde benzemeye literatürde intihal diyoruz, öztürkçesiyle de söylemek gerekirse düpedüz çalıntı… Lakin burada konunun ortasına çalıntı kadar çirkin olmayan hatta bilakis çok güzel olan başka bir kelime girer: Esin. Evet bu perili kelime meselenin doğasına değiştirir, kelimenin yanında dolaşan peri, edebiyatın büyülü varoluşunun eşlikçisidir çünkü. Fakat heyhat, esinle çalıntı arasında çok ince bir çizgi vardır. İşin, en azından okur için eğlencesi, oyunu da biraz burada gibidir.

 

Esinlenme mi? Ya da ne kadarı öyle, ne kadarı böyle? Kimisinde koca koca paragraflar, cümleler; kimisinde imgeler; kimisinde başlı başına kurgunun kendisi ya da kahramanların hali pür melali benzetilir, karşılaştırılır. Ve tartışmalar uzar gidersin. O kadar çok yazar ve eser vardır ki bu tartışmaların içinde, edebiyat tarihine intihal gözüyle bakacak olursanız, yazılı kültürün başladığı yerden günümüze gelmeye ömürümüz yetmez. Dünya edebiyatına damgasını vuran nice nice intihal suçlamalarından başını alamamıştır. Sonuçta ise ister intihal olsun, ister bir parça ayarı kaçmış esinlenme, iyi olanın, kalplere seslenenin hep kazandığını görürüz. Okları takip edin, elinizi vicdanınıza koyup yüreğinizin sesini dinleyin!  

 

 

 

 

(İmajı üzerine tıklayarak büyütebilirsiniz.)

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.