Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Llosa'nın Nobel konuşması: "Hayat, edebiyata benzedi"




Toplam oy: 1003

İsveçli kimyacı Alfred Nobel anısına 10 Aralık 1901'den beri ödül dağıtan İsveç Akademisi, Leo Tolstoy, James Joyce, Virginia Woolf, Mark Twain, Joseph Conrad, Anton Chekhov, Marcel Proust, Henry James, Henrik Ibsen, Emile Zola, Robert Frost, W.H. Auden, F. Scott Fitzgerald, Jorge Luis Borges ve Vladimir Nabokov'u atladığı için eleştirildi. Fakat Akademi, ödülü en az bu isimler kadar hak eden William Faulkner, Ernest Hemingway, John Steinbeck, V.S. Naipaul, Doris Lessing gibi birçok edebiyatçıyı ödüllendirdi.

 

Ödüle layık görülen edebiyatçılar da törenin yapıldığı gün yazarın sorumluluklarına ilişkin konuştular. Peki, neler söylediler?

 

Bu soruya cevap olsun diye her hafta bir edebiyatçının, banket konuşmasını yayınlamaya devam ediyoruz.

 

İşte, Mario Vargas Llosa'nın ödül aldığı 2010 yılında yaptığı konuşma:

 

"Prensle karıştırılan dilenci gibi hissediyorum"

 

Ben bir hikaye anlatıcısıyım, o yüzden kadeh kaldırmadan önce size bir hikaye anlatacağım.

 

Bir zamanlar, bir oğlan yaşarmış. Bu oğlanın hayatı beş yaşındayken okumayı öğrenmesiyle değişmiş. Okuduğu maceralar sayesinde yaşadığı fakir evden, fakir ülkeden ve fakir gerçeklerden kaçmanın bir yolunu bulmuş, dünyadaki en güzel insanlara, en şaşırtıcı şeylere ulaşmış. Bu güzel insanlar ve bu şaşırtıcı şeyler, ona her gün ve her gece, daha yoğun, daha heyecan dolu, alışılmışın daha dışında bir saadet veriyormuş.

 

Bu hikayeleri okumaktan o kadar çok zevk alıyormuş ki günün birinde genç bir adam olup, onları kendisi yaratmaya ve yazmaya başlamış. Bunu yapmak onu zorluyormuş tabii ki ama zevk de veriyormuş. Yazmaktan da okumak kadar hoşlanmış.

 

Ancak öykümün kahramanı gerçek hayatın bir şey, hayaller ile edebiyatın kurmaca dünyasının başka bir şey olduğunun farkındaymış. Yine de en sonunda hayatı sadece öykü yazarken ve okurken anlam kazanmaya başlamış. Geri kalan zamanlar sanki boşa geçiyormuş.

 

Bir gün, sabahın erken saatlerinde, adını telafuz etmeyi bir türlü başaramadığı gizemli bir beyefendi tarafından aranıp bir ödül kazandığı ve bunun için de İsveç (ya da öyle bir şeyler) denen bir ülkenin başkenti olan Stockholm isimli bir yere seyahat etmesi söylenene kadar bu böyle sürmüş.

 

Öykümün kahramanı, bütün şaşkınlığıyla sadece hikayelerde var olduğunu sandığı, edebiyata ait bu gerçekdışı deneyimi yaşamaya başlamış. Şimdi, Mark Twain'in Prens ve Dilenci kitabında, prensle karıştırılan dilenci gibi hissediyormuş. Rüyada mıydı, uyanık mıydı; bütün bunlar gerçekten oluyordu muydu, yoksa yalan mıydı; hayat ile edebiyat dünyasını ayıran sınırlar tamamen ortadan kalkmıştı, peki o, hayatta mıydı yoksa edebiyat dünyasında mı? Bunları bilemeden, şaşkınlıkla kalakalmıştı.

 

Değerli arkadaşlarım, şimdi size söz verdiğim gibi kadeh kaldırabilirim. Hep beraber İsveç'e kadeh kaldıralım, ayrıcalıklı bir azınlık için hayatı edebiyat dünyasına, edebiyat dünyasını da hayata dönüştürme mucizesine sahip bu garip krallığa!

 

Şerefe ve çok teşekkürler!

 

 


 

 

Çeviren: Nilhan Kalkan

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.