Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Dosya


Dosya

Ne olacak bu burjuvazinin hali!




Toplam oy: 2319
Tutunamayanlar, burjuvazinin çiğliklerine ve yapaylıklarına katlanamadıkları için yaşama ayak uyduramayanlardır zaten.

Geçtiğimiz günlerde hatırlarsanız Orhan Pamuk’un Die Zeit gazetesine verdiği röportajda burjuvazi üzerine söylediği sözler hepimizi pek heyecanlandırmıştı ve her zamanki gibi polemiklerin tetikleyicisi olmuştu. Peki, ne demişti Orhan Pamuk o röportajında? “Burjuvazi beni çok sinirlendiriyor. Küstahlıklarından tiksiniyorum. Dar görüşlü ve bencil oldukları gibi, kendi halkından da nefret ediyorlar. … Laik Türk üst sınıfını askeri müdahaleler de Kürtlere yapılan baskı da rahatsız etmez. Türk kadınlarının birçoğuna, sadece başörtüsü taktıkları için tepeden bakarlar.”

 

Benim entelektüel kelebek bu tartışmadan uzak kalamadı ve  “Bizde burjuvazi de, roman sanatı da aynı dönemde, yani Tanzimat’ta, Batı’dan aynen taklit edilmeye çalışılmış” diye bir yumurtladıktan  hemen sonra kitaplar arası bir yolculuğa çıktı tabii.

 

 

 

“Bizde klasik anlamda bir burjuva sınıfı olmadığından daha çok Batı’ya karşı bir öykünme ve Batılı olan her şeye bayılma, buna karşın Doğulu ve Osmanlı olan her şeyi bir küçümseme var, bunu da en iyi ilk roman örneklerimiz olan Felatun Bey ile Rakım Bey’in yanı sıra Araba Sevdası’nın Bihruz tiplemelerinde görüyoruz. Bu romanlardaki Batı hayranı züppeler mizah konusu. Bütün züppeler arasında ortak tek nokta Türkleri ve Türklerle ilgili her şeyi hor görmeleri. Yani tam da Pamuk’un bugün kınadığı burjuva davranışlarının ilk örnekleri bu Batı hayranı züppeler arasında görülmüş,” dedi bizim kelebek ve “Peyami Safa ve Yakup Kadri Karaosmanoğlu ise mizah yerine acı bir yergiyi kullanarak halkı sömüren bu sonradan görme zümrelere karşı nefretle bakarlar,” diyerek de ekledi.

 

“Orhan Pamuk denilince aklıma Tanpınar ve Oğuz Atay çizgisi geliyor. Onların bu konuda söyledikleri bir şey olmamış mı?” diye sorunca ben, ‘hiç olmaz mı!’ dercesine gözlerini devirdi ve Moran’ın Huzur’a dair yorumunu aktardı bana öncelikle; “Huzur, bir küçük burjuva aydınının estetizmde bulduğu kişisel mutluluğu ile topluma olan sorumluluğu arasındaki bocalayışını dile getiriyor.” Ben de tabii geride kalmadım, “Atay’ın Tutunamayanlar’ı başlıbaşına bir küçük burjuva düzeni eleştirisidir. Özellikler de küçük burjuva aydınlarını hedefe koyar,” deyince ben, kelebek de devam etti, “Evet, onun tutunamayan kahramanları burjuvazinin çiğliklerine ve yapaylıklarına katlanamadıkları için yaşama ayak uyduramayanlardır zaten,” dedi.

 

 

“Peki Pamuk neler yazmıştı bu konuda?” deyince ben, kelebek gitti, Cevdet Bey ve Oğulları’na kondu. “Toplumun yeni zengin burjuva kesimiyle, öteki olarak gördükleri işçi ve köylü sınıfı arasındaki sınıf farklılaşmalarından bahseder. Burjuvazi yüzeyselliğiyle, aydın sorumluluğu arasındaki çatışmalar bir kez daha çıkar karşımıza,” diye özetledi bana. “Sonradan görmelikten gelen bir asalet özentisi ve bir ‘yoksullaşma’ korkusundan doğuyor her şey aslında. Peki, ne olacak bu burjuvaların hali?” diye sorunca ben, “Her işin başı duyarlılık,” diyen kelebek, en sevdiği yazar Marcel Proust’u bir kez daha anmadan edemedi. Ne de olsa, Kayıp Zamanın İzinde başlıbaşına bir burjuvazi ansiklopedisi olarak da okunabilir.

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Dosya Yazıları

Günlük yaşantıdaki kurallar çoğu zaman, yazılan eserler için de geçerlidir. Zorla gerçekleşen, kendine biçilen rolden fazlası istenen veya aşırıya kaçan her şey güzelliğini yitirir. Şair Eyyüp Akyüz, son kitabı Eskiden Buralar’da, adeta bu bilginin ışığında şiirlerini uzun tutmadan bitiriyor ve akılda kalan mısraları bize yadigâr kalıyor.

 

-Kimsin?

-Anneannemin torunuyum.

 

Divan Edebiyatı, sahibi meçhul bir kavram. Her halükârda 20. yüzyılın başında ortaya çıktığı konusunda bir tartışma yok. İskoçyalı oryantalist Elias John Wilkinson Gibb’in 1900 yılında yayınlanan Osmanlı Şiiri Tarihi kitabında bu kavrama hiç yer verilmez. Hepsi batılılaşma döneminde düşünülen isim alternatiflerinden biridir “Divan Edebiyatı”.

Arap coğrafyasında üretilen roman, öykü ve şiirler son yıllarda edebiyat gündeminde karşılık buluyor. Avrupa başta olmak üzere Batı’da düzenlenen büyük ve uluslararası kitap fuarlarındaki temsiliyetin güçlenmesi, en yeni eserlerin prestijli birçok ödüle değer görülmesinin bu ilgideki payı büyük elbette. Batı’nın doğuyu gördüğü “egzotik göz”le romantize edilemeyecek bir yükseliş bu.

Yirminci yüzyıl başlarında İngiltere genelinde Müslümanlara yönelik hasmane tavırlar öne çıkarken, İslam’ı seçenlerin sayısında da gözle görülür bir artış söz konusudur. İslam’la müşerref olan bu şahsiyetler, yeri geldiğinde İslam dünyasının savunucuları olarak da önemli faaliyetlerde bulunmuşlardır.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.