Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Bir vicdan muhasebesi



Toplam oy: 876
Hilary Mantel // Çev. Nurcan Başer
Alfa Yayıncılık
Margaret Thatcher Suikasti adlı bu öykü derlemesi, Hilary Mantel edebiyatıyla tanışmak için güncel bir başlangıç noktası...

Olayları başka biçimde ele alabilen, “herkes gibi olmayan”, “önyargısız ve daha adil” insanlarla tanışmak, iç dünyamızda yeni tartışmalar başlatmaktan öte bir işe yaramamış olabilir mi acaba? “Herkes gibi” davranmaya veya fazla da düşünmeden yaşayıp gitmeye meylettiğimiz halde, olaylara başka biçimde bakabilen bu insanlardan sayılmak adına, içimizden gelenleri baskı altında tutmaktan bahsediyorum; ya da bu insanların argümanları zihnimizde dönerken, onlar gibi davranmamamızı kendimize açıklayacak, vicdanımızı rahatlatacak bahaneler bulma zahmetinden... Kapitalist adaletsizliğin ve bu adaletsiz sistemi değiştirmek için makro bazda ya da sonuçlarını hafifletmek için mikro bazda mücadele eden insanların, diğer “duyarlı” bireyleri baş başa bıraktığı sorumluluk ya da sorumsuzluk duygusundan...

 

Afrika ve Ortadoğu’da uzun yıllar geçirdikten sonra anavatanı İngiltere’ye dönen Hilary Mantel’in öyküleri aracılığıyla sorguladığı en temel konulardan biri de bu ikiyüzlülük, bana kalırsa. Türkçede yakın zaman önce yayımlanan Margaret Thatcher Suikasti adlı “olaylı” seçkinin üç öyküsünde ise bu sorunun özellikle ön plana çıktığını görüyoruz: “Rahatsız Ettiğim İçin Özür Dilerim”, “Kış Tatili”, “Sizi Nasıl Tanıyacağım?” Bunlardan ilkinde anlatıcı, eşinin işi gereği altı aydır Suudi Arabistan’da yaşayan İngiliz bir kadın olarak çıkıyor karşımıza. Suudi Arabistan’ın kadınlara sunduğu şartlar dolayısıyla, sosyal hayattan mahrum bir biçimde, evinin dört duvarı arasında hapisken, Asyalı bir adam kapısını çalıyor ve telefonunu kullanmak istiyor; adamın ziyaretleri daha sonraki günlerde de çeşitli bahanelerle sürerken, “Üçüncü Dünya Ülkesi vatandaşı” olduğu için onu küçümsediği düşünülmesin diye, aslında hoşlanmadığı halde, adamla arkadaşlık etmeyi sürdürüyor kadın; ta ki bu arkadaşlığa Suudi Arabistan’ın ataerkilliğine sığınarak son verme kolaycılığına kaçana dek... “Kış Tatili” öyküsünde ise, onları kalacakları otele ulaştırmak üzere alan taksici yüzünden huzursuzluk yaşayan çiftle tanışıyoruz. Arabasını çok hızlı kullanan bu şoför, en sonunda “bir şeye” çarpıyor ve çarptığı bu “şeye” göz atmak için arabadan indiğinde çiftimiz yerlerinden kıpırdamıyor bile. Taksici çarptığı “şeyi” paketleyerek bagaja atıp direksiyonun başına dönüyor, çarpılan bu “şeyin” hayvan olduğuna inanan çiftimizin ise, “Nasıl da donduk. Nasıl da adamın halletmesini bekledik, elimizden ne gelirdi ki... Geceleri veterinerler dağlarda devriye gezmiyordu ya. (...) Suç ortağı durumuna düştük. Ama taksici yanlış bir şey yapmadı tabii. Yapılması gerekeni yaptı sadece,” gibi şeyler düşündüklerini okuyoruz. “Sizi Nasıl Tanıyacağım?” adını taşıyan üçüncü öyküde de, anlatıcı, karşımıza yine kadın bir yazar olarak çıkıyor. Ziyaret ettiği bir şehirde, kaldığı otelde çalışan zor durumdaki bir kızla tanışıyor ve aklından şunlar geçiyor: “Kızın bir tür sınav olduğuna dair dehşet verici bir düşünceye kapıldım. Savaş bölgesinde bir yetim, harabelerin içinde viyak viyak ağlayan enfeksiyon kapmış bir bebek bulan bir gazeteciye benziyordum. Onu haber yapıp geçmeli misin, yoksa İngilizce öğrensin ve İngiltere’de büyüsün diye alıp ülkene mi götürmelisin?”

 

Namlunun ucundaki başbakan

 

İngiltere’nin eski başbakanlarından Margaret Thatcher’e yönelik bir suikasti konu edinen öykü, 2014 yılında ifade özgürlüğünün sınırlarına ilişkin bir tartışma yaratmıştı. 

 

 

 

Man Booker Ödülü’ne iki kez layık görülen ilk ve –şimdilik– tek kadın yazar olan Hilary Mantel’in bu kitabının “olay” çıkarmasının sebebi ise, derlemeye adını veren öykü. İngiltere’nin eski başbakanlarından Margaret Thatcher’e yönelik bir suikasti tasarlayan bu öykü, İngiltere’de 2014 yılında ifade özgürlüğünün sınırlarına ilişkin bir tartışma yaratmış, Thatcher’ın eski danışmanlarından Lord Timothy Bell, öyküyü bir iddia olarak değerlendirmiş ve “iddianın” soruşturulmasını istemişti. Thatcher’dan nefret ettiğini çeşitli vesilelerle dile getiren Mantel, bu girişim üzerine, “Sürece bir soruşturma bağlamında polisi dahil etmek, planladığım hatta umduğum her şeyin daha da ötesinde, çünkü bu onları alay konusu yapacak,” diye konuşmuştu. Lord Bell’in girişiminin sonuçsuz kaldığını da, The Daily Telegraph’ın başta çok istekli olmasına rağmen öyküyü yayımlamaktan vazgeçtiğini, yayımlama işini The Guardian ile The New York Times’ın üstlendiğini de belirtelim.

 

Hilary Mantel’in Bir Aşk Deneyi ve Gazza Sokağında Sekiz Ay adlı kitapları ile Man Booker Ödüllü kitapları Ölüleri Getirin ve Kurtlar Hanedanı’nı da yine Alfa Yayınları tarafından yayımlandı; Margaret Thatcher Suikasti ise Mantel edebiyatıyla tanışmak için güncel bir başlangıç noktası...

 

 

 


 

 

* Görsel: Dilem Serbest

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.