Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

''Farklı alanlarda da kitap yayınlamayı hedefliyoruz''



Toplam oy: 92
Liber Plus, Indie, Dedalus ve Liberus olmak üzere toplam üç farklı markanın bir arada olduğu bir yayın grubu. Son olarak İsveçli ünlü polisiye yazarı Hakan Nesser’in üç kitabını birden yayınlayan Indie, kitap-kafe konseptine sahip mağazalarıyla da grubun diğer markalarından ayrı bir yerde duruyor. Liber Plus Yayın Yönetmeni Faruk Akhan’a Indie Kitap'tan yola çıkarak kuruluş hikâyelerini, keşke biz yayımlasaydık dedikleri kitapları ve hedeflerini sorduk.

Yayın dünyasıyla ilişkiniz nasıl başladı?

 

Öncelikle edebiyat dergisi çıkarma girişimimden başlamalıyım. 2009 yılında Marmara Üniversitesi’nde mühendislik okumaya başladım. O dönem daha hareketliydi ve dergiler belli bir network’e dâhil olmayan kimseyi muhatap almıyordu. En mütevazı dergiler için bile bu geçerliydi. Biz de lise arkadaşım Rıdvan Temizer ile SUS isimli bir edebiyat dergisi çıkarmaya başladık. Dergiye başladıktan sonra da kendi network’ümüz olmuş oldu. SUS üç sene sürdü. Toplam 15 sayı çıkarabildik. Sonrasında ara verdim, dört yıl boyunca aralıklarla reklamcılık ve kitapçılık yaptım. Henüz reklam sektöründeyken ilk olarak Liber Plus dergisine başladık. Dergiyi 3H Hareketi’nin bünyesinde hazırlıyorduk. Dergi bir yıl sonunda yayınevine evrildi. Spesifik bir alanda kitaplar yayınladık. O yılın sonunda 3H bir dernek olarak devam etmeme kararı aldı ve ben şahsen devraldım yayınevini. Sonra ismini Liberus yaptık. Liberus’un yayın politikası edebi metinler basmaya uygun değildi. Ben de Indie markasını kurdum. Bugün Indie’de okurun talep edebileceği ve yayıncılık anlamında iddialı işler yapmaya çalışıyoruz.


Indie isminin özel bir anlamı var mı?
İsmin anlamı İngilizce bağımsız kelimesinin kısaltılmış hali. Müzik sektöründe hâlihazırda kullanılıyor. Ama iki yıllık reklamcılık sürecinde isimlerin sanıldığı kadar önemli olmadığını öğrendim. Asıl sonrasında yaptıklarınız o isimle eşleştiriliyor. Indie ideal bir yayınevi adı olmayabilir. Ancak özellikle bu sezonda yaptığımız işler ne yapmaya çalıştığımızı göstermiştir diye umuyorum.

Son dönemde kitap-kafe konseptindeki mekânlar daha çok ilgi görüyor. Indie Kitap kendi mağazasında kafe hizmeti de veriyor. Bu konseptten mi yola çıktınız?
Önce bir düzeltme, kitap satış mağazalarımız yaygın olan kitap-kafe konseptini benimsemiyor. Buralar öncelikle yayınevimizin kitap satış mağazası. Oysa kitap kafelerde kitap dekordan ibaret. Bizde ise yayın grubumuzun kitapları okurları için ulaşılabilir durumda. Dedalus, Indie, Liberus markalarımızda toplam 250 başlıkta yayın bulunuyor. Küçük bir kitapçı kadar kitap çeşidi demek bu. Bunun yanında kahve üzerine de Indie markasıyla ayrıca bir girişimimiz var.

Kaç kişilik bir ekiple çalışıyorsunuz?
Yayınevinde 6 kişiyiz. 2 editörümüz, bir sosyal medyacımız, sevkiyat ve muhasebeye bakan birer arkadaşımız var.



Şimdiye kadar kimleri bastınız? Kitaplara siz mi karar veriyorsunuz? Kriterleriniz neler?
Şimdiye değin ilk kitabı olan isimlerin öykü ve romanlarını yayınladık. Yeni sezonla birlikte çeviri kitaplara başladık. İsveçli polisiye yazarı Hakan Nesser’in Van Vetereen serisinin ilk iki kitabını ve Intrigo serisinin ilk kitabı olan Tom’u yayınladık. Bilimkurgu dünyasında muteber bir yeri olan Alastair Reynolds’ın öykü derlemesini iki kitap olarak yayınladık. Keşif Uzayı (Relevation Space) serisi de önümüzdeki aylarda yayınlanacak. Ayrıca uzun süredir baskısı olmayan Edward Gibbon’ın Roma İmparatorluğu’nun Gerileyiş ve Çöküş Tarihi kitabının ilk 4 cildini ve Alphonse de Lamartine’in Osmanlı Tarihi’ni yayınladık. Yeni başladığımız diğer bir seri olan Sağlık serisinde de Prof. Dr. Yavuz Selvi’nin Sosyal Jetlag kitabı geçtiğimiz ay yayınlandı. Dediğim gibi İndie ana akım bir yayınevi olma yolunda. Niteliği bozmadan farklı alanlarda kitaplar yayınlamak istiyoruz. 

Ana akım bir yayınevi olma yolundayız dediniz. Indie için butik yayınevi diyemeyiz öyleyse… Sizce butik yayınevi ne anlama geliyor?
Butik yayınevi konusunda uzlaşı olduğunu sanmıyorum. Kitap sayısı az diye bir yayınevine butik demek doğru değil. Yayın portföyünün ne kadar spesifik olduğu, editöryal anlamda ne kadar özelleştiğine bağlı. Jaguar mesela butik bir yayınevidir. Dedalus da keza. Kitap sayıları arasında ciddi fark var. Ama Indie görece az kitabıyla butik midir emin değilim. Ana akım bir yayınevi profili çizerken butik olarak tanımlanmak doğru gelmiyor bana. Bir de şu var ki butik yayınevleri için butik kalmak Türkiye şartlarında hayli zor. Sektörün dağıtım profili yayınevlerini yayın sayısında ve içerik olarak farklı alanlarda yayın yapmaya zorluyor. Hal bu iken bir yayınevi butik kalmakta ancak sermaye desteği varsa diretebilir. Eninde sonunda butik olmaktan çıkmak durumunda kalır. Bu durumda Indie’ye butik diyemiyorum. Ama bir özelliği olan okurun talep edebileceği ve yayıncılık anlamında iddialı işler yapmaya çalışıyoruz.
Bir yayınevi olarak çeviri ve grafik tasarım, kapak tasarımı konusunda nelere önem veriyorsunuz?
İlk prensibim bir yazarın tek çevirmeni olması. Bu yüzden çeviri kitaplarda çevirmenlerle süreklilik arz eden anlaşmalar yapma yoluna gidiyorum. Nesser ve Reynolds kitaplarında bunu yaptık. Grafik ise çetrefilli mevzu. İç mizanpajda okunurluk ön planda. Bir okur olarak kendim de bunu talep ederim. Kapak tasarımında ise rüştünü ispat etmiş tasarımcılarla çalışıp, tasarımcılara inisiyatif bırakmayı tercih ediyoruz.

Türkiye’de sevdiğiniz, özellikle takip ettiğiniz yayınevleri var mı?
İlk zamanlarından beri Dedalus (şimdi takip etmeme gerek kalmadı), Jaguar, Monokl, Kolektif, Metis, Ayrıntı. Bunlar dışında Kafka, Kronik, İthaki hep listelerini kurcaladığım yayınevleri.



Keşke biz yayımlasaydık dediğiniz kitaplar/yazarlar hangileri?
Bu soru yayıncılar için zor. En son Eric Hoffler’in Kesin İnançlılar’ını yayınladı Olvido mesela. Çok istiyordum. Karl Popper kitapları Serbest Kitaplar’dan çıktı. Dönem dönem rekabet ettiğimiz yazar/kitaplar oluyor, ama esas itibariyle kendi yayıncılığımı farklı konumlandırıyorum. Başka yayınevlerinin bastığı kitapları okur olarak zevkle okuyorum. Rekabeti tetikleyecek bir haset duygum yok. Ticari anlamda rekabet edebilme konusunda Indie hayli butik henüz. Ama yayıncı olarak yayın listeme aldıklarıma farklı bakıyorum. Orada okur olmaktan çıkıyorum sanırım. Bu yüzden bu soruya net bir cevap veremedim. Bu kitap Indie’ye yakışırdı dediklerim oluyor elbette; ama onları anmayı da doğru bulmuyorum.

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.