Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

"Gelecek vadeden bir yazar"



Toplam oy: 1604
Günlük, Stoker’ın 1871-82 arasındaki on bir yıllık bir zamana yayılan düşünce, anı ve şiirlerinden mütevellit 310 kesitlik bir edebiyat hazinesi.

Gotik edebiyatının kült yapıtlarından Dracula’nın yazarı olan ve 2012 itibariyle ölümünün ardından bir asır geçen Bram Stoker’a olan akademik ilgi, ancak 20. yüzyılın son çeyreğinden itibaren gösterildi. Stoker’ın bibliyografisine yönelik bu akademik ilgi eksikliğinin en büyük sebeplerinden biri, Anglo-Amerikan edebiyatındaki gotik kalemler (Horace Walpole, Marry Shelley, Edgar Allan Poe gibi) edebiyat tarihinde geniş bir yapıt yelpazesiyle ele alınırken, Bram Stoker’ın bir yazar olarak yalnızca Dracula’yla anılmasıydı. Stoker’ın The Lady of the Shroud ve The Lair of the White Worm gibi, eleştirmenlerce büyük takdir toplamış eserleri zaman içinde hak ettiği değeri ve önemi yitirdi. Bunun sebebi de, ekseriyetle yazara ve dolayısıyla da yapıtlarına dair kapsamlı bir inceleme yapılmasını mümkün kılacak biyografik kaynakların yetersizliğine dayandırılabilir. Tüm bu vaziyet göz önüne alındığında şüphesiz Stoker hakkındaki hiçbir çalışma, onun bizzat kaleme aldığı günlüğünün yayımlanması kadar ilgi çekici olamaz.

 

Yazarın torunlarından Noel Dobbs, günceyi on yıl kadar önce Paul Murray’ın 2004 tarihli çalışması (From the Shadow of Dracula: A Life of Bram Stoker) için gün yüzüne çıkarmış olsa da günlük bütünüyle ilk defa kamuoyuna sunuluyor. Stoker’ın akrabalarından Dacre Stoker ile dünyanın önde gelen Dracula araştırmacılarından kabul edilen Elizabeth Miller’ın editörlüğünü yaptığı günlük, yazarın 1871-82 arasındaki on bir yıllık bir zamana yayılan düşünce, anı ve şiirlerinden mütevellit 310 kesitlik bir edebiyat hazinesi. Stoker’ın bu notların büyük bir çoğunluğunu Londra’ya gitmeden önce Dublin’de kaleme aldığını söylemekte de yarar var. Bir başka deyişle notlar, İrlandalı Stoker’ın bir resmini sunuyor. Günlükteki notlar yazarın Dublin Kalesi’ndeki Kafkaesk iş hayatını (Stoker’ın kurgu dışı eseri The Duties of Clerks of Petty Sessions’da derlenmiştir), Trinity Üniversitesi’ndeki okul arkadaşları ve yaşantısını, tiyatro tutkusunu, şiir-öykü denemelerini ve fikirlerini, ünlü aktör Henry Irving’le olan iş-arkadaşlık ilişkisini ve İrlanda’ya dair gözlemlerini içeriyor.

 

Günlüğün ilk bölümünde Stoker’ın “gelecek vadeden bir yazar” olarak aldığı notları inceliyoruz. “Gece Balık Avı” başlıklı düzyasıyla Whitby ve Cruden körfezlerine yaptığı sık ziyaretler ve bu ziyaretlere dair notlarıyla Stoker’ın denize dair derin tutkusu çarpıyor göze. Denizin bir öğe olarak Stoker’ın The Watter’s Mou, Dracula ve The Mystery of the Sea gibi eserlerinde kendini çokça gösterdiğini göz önüne aldığımızda yazarın bu gezintilerinde aldığı notlar okuyucunun nezdinde yeni bir kapı aralayacaktır.

 

Stoker’ın yazmaya fırsat bulamadığı şaheserler

 

Bir nottaki “canlanan gölge” fikrinin sonrasında “The Shadow Builder” isimli hikayenin omurgasını oluşturması gibi, Stoker’ın aldığı bazı notları daha sonra öykülerinde kullandığı göze çarpıyor. Günlük boyunca Stoker’ın Venüs, Mars ve Vulcan’a ve ölüyken canlandırılan bir adama dair yazmayı düşündüğü ancak yazmadığı hikaye planları da mevcut. Neil Gaiman’ın Sandman’i ve H. P. Lovecraft’ın “Diriltici” gibi yapıtları bu “projeler” bağlamda ele alındığında, Stoker’ın yazmaya fırsat bulamadığı bu planlardan gelecekte birçok şaheser çıkarılmış olduğu gerçeği okuyucuyu keyiflendirecektir.

 

Stoker’ın Dracula’yı yazım süreci ise başka bir bölümde derlenmiş. Dracula’daki Jonathan Harker gibi not almaya düşkün karakterler ve mezkur yapıtın yapısal olarak günlük, mektup ve kayıtlardan oluştuğuna dikkat çekilerek Stoker’ın eseri ile günlük tutma alışkanlığına dair otobiyografik bir paralellik kuruluyor. Bunun yanı sıra, günlükteki sinekleri şişeye hapseden çocuğa dair kaydın daha sonra Dracula’daki Renfield’da hayat bulduğu gibi isabetli yorumlar söz konusu olsa da; editörlerin, “Karşılaştığı herkesi benliğinde yansıtan adam” notunu, Dracula’da Kont’un vampirliğinden gelen bir özellik olarak yansımasının olmamasına bağlamaları, biraz zoraki görünüyor. Bu notu Dracula’nın bir prototipi kabul etmek, kitaba olduğundan daha fazla bir anlam yüklemeye çalışmak olarak nitelendirilebilir; dolayısıyla, kitabı hazırlayanların düştüğü bu notlara kimi zaman da şüpheci ve eleştirel yaklaşmakta yarar var.

 

Günlük “Mizah” isimli bölümüyle de Stoker’ın, akademisyenlerin gözünden kaçan nüktedan yanını okuyucuya sunuyor: “Irving, Fussie’yi (tilki teriyeri köpeği) Kuzey Amerika’ya yapılan sekiz turun yedisini de içeren, neredeyse bütün Lyceum Tiyatro Kumpanyası turlarına götürdü. Çoğu Amerikan otelleri köpekleri yasaklardı. Her seferinde böyle bir retle karşılaştığında Irving çekip giderdi. Bir keresinde Detroit’te, Stoker otel yöneticisine kurumun hayvanları zaten kabul ettiğini –sıçanlarla dolup taşmış olduğunu– belirtmek için araya girdiğinde Fussie’nin kalması için izin verildi.”

 

İthaki Yayınları’na, gotik edebiyatın önde gelen yazarlarından birine dair böylesine değerli bir eseri sunduğu için teşekkür etmek gerek. Bram Stoker’ın Kayıp Günlüğü, bize Stoker’ı şiir ve öykü denemeleri yapan, doğa gezintilerine çıkan ve bilinç akışını notlara döken bir delikanlı olarak görme fırsatı sunduğu gibi, Henry Irving ve Oscar Wilde gibi isimlerle ilişkilerine dair bilgiler de veriyor. Sonuç olarak Stoker’ı Dracula’nın yazarı olarak tanımasaydık bile söz konusu günlüğün psikoloji, edebiyat ve fikriyat açısından ilgi çekici olduğunu gönül rahatlığıyla söyleyebiliriz.

 

 

 


 

 

* Görsel: Aidan Hickey

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.