Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

"İnsanlar Boğaz'ı üstünden tanır, balıklar içinden"



Toplam oy: 824
Sayısı, çok çok zorlasak bile iki elin parmaklarına ulaşmayacak balık "güzellemeleri"nin arasına, Gündüz Vassaf'ın Boğaziçi'nde Balık'ı da eklendi.

Balıklarla normalden biraz daha fazla ilgilenenlerin başucu kitaplarını -özellikle telif eserler söz konusu olduğunda- maalesef bir çırpıda sayabiliriz. Çok çok zorlasak bile sayısı iki elin parmaklarına ulaşmayacak bu eserleri kronolojik olarak sıralarsak, ilk sırayı, 1910-1917 yılları arasında İstanbul Balıkhanesi müdürlüğü ve daha sonra da balık işleri başmüfettişliği yapmış olan Karekin Deveciyan’ın Türkiye’de Balık ve Balıkçılık adlı eseri alacaktır. İlk olarak 1915’te Osmanlıca, 1926’da ise geliştirilmiş Fransızca basımı yapılan bu çalışma, canlılığını halen koruyor. (Türkiye’de Balık ve Balıkçılık’ın yaklaşık on yıl önce Aras Yayıncılık tarafından yeni bir baskısı da yapıldı.) Karekin Deveciyan’ın bu “tarihi” eserinin hemen yanına, Hamamizade İhsan’ın “küçük balığın büyük öyküsü”nü anlattığı 1928 tarihli Hamsinâme’yi ekleyebiliriz. (Hamsinâme’nin en yakın tarihli baskısı da, 2007’de Phoenix’ten çıktı.) Biraz daha günümüze doğru ilerlediğimizde ise Ali Pasiner’in balık türleri, av malzemeleri, takımlar, yemler, av şekilleri, uygulamalar ve anılarını –kısacası belki de tüm birikimini– aktardığı çalışması Balık ve Olta (1997) ile karşılaşıyoruz. (Ali Pasiner’in Alabalıktan Zarganaya Türkiye Balıkları kitabını da burada ayrıca analım.) Son olarak da, 2011 yılında YKY tarafından yayımlanan Artun Ünsal’ın Boğaz’ın Beş Efendisi sayılabilir. Artun Ünsal, İstanbul’un incisi Boğaz’ın “beşibiryerde”sini konu etmişti bu kitabında; lüfer, palamut, levrek, tekir ve istavrit. (Belki çerçeveyi “su ürünleri” olarak biraz daha genişletirsek, görselliğiyle de albenili olan Derin Mavi Atlas isimli çalışmayı da bu kitaplar arasında sayabiliriz.) Yakın bir zaman önce de bu –telif, ya da konuya uygun söylersek “endemik” – balık “güzellemeleri”nin arasına, Gündüz Vassaf’ın Boğaziçi’nde Balık’ı eklendi...

 

 

Boğaziçi’nde Balık, Gündüz Vassaf’ın geçen yıl içinde yayımlanan İstanbul’da Kedi kitabıyla benzer bir yapıya sahip. Şiir, öykü, deneme, tarih, mitoloji, hatırat karışımı metinlerle bu sefer İstanbul’un bir diğer değişmez sakinlerini ele alıyor. Boğaziçi’nin sakinlerinden çok aslında evsahiplerini demeliyiz belki; ne de olsa, Gündüz Vassaf’ın altını özellikle çizdiği gibi, “İnsanlar Boğaz’ı üstünden tanır, balıklar içinden.”

 

Kitabın arka kapağında da yazıyor: “İstanbul’da Kedi’den sonra gelen Boğaziçi’nde Balık ile yeni bir ikili, daha önce Gündüz Vassaf’ın kaleminden severek okunan Cehenneme Övgü / Cennetin Dibi ikilisiyle buluşuyor.” Evet böyle gerçekten de; ancak bu yeni ikilide, Cehenneme Övgü / Cennetin Dibi ikilisindeki tadı aldığımızı söyleyemiyoruz.

 

 


 

 

* Görsel: Mehmet Güleryüz, Boğaz'da Muhtemel Balıklar, çini mürekkebi, 2014, 21 x 14 cm

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.