Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Kendini bilen insan



Toplam oy: 1207
Alberto Melucci
Sel Yayıncılık

“Mutluluk, güzellik ve esenlik elde etmek için kişinin sadece
reklamı yapılan ürünlerde cisimleşen doğal mükemmelliği
satın alması gerekir. Bu mit etrafında yeni pazarlar geliştirilip;
yeni yaşam ve tüketim biçimleri yaratılıyor.”
A.    Melucci




Deriyle çevrelenmiş bir bedenin içinde başlayan biyolojik yolculuk, doğumla yasanın ruhsal dünyasına taşınır. Ruhunun sınırlarını çizen bedeninin üst üste “yaşam” hücreleriyle kaplandığı yeni metamorfik hayat, insanı kültüre mahkum eder. Modern zamanların bildiğini bilen insanı, daha fazlası olan “kendini bilmek için” ilişkide bulunduğu her şeyden kendi hakkında referans alarak bir “benlik” (self) oluşturma çabasındadır. “Benlik” bireyin ve içinde bulunduğu dünyanın ortak bir ürünü olarak halk edilir. Kimse, içinde bulunduğu sosyal dokuya kabul ettiremediği bir kimliği kendine mal edemez. “Ben” diyebilmek için bir başkasının varlığına ihtiyaç duyan insan, kendi farklılıklarını tespit ederek diğerlerinden farklı bir “ben” inşası gerçekleştirir. Bu oluşum, insanın düşünce süreçlerini ve davranış repertuarını da doğrudan etkiler. Çünkü bireyin kendini bilebilmek için diğerine duyduğu ihtiyaç onun toplumsal yapıya entegrasyonunu da gerçekleştirir. Bireyin kendini nasıl tanımladığı, nasıl değerlendirdiği ve içinde bulunduğu sosyal yapıya nasıl sunduğu benliğin inşasıyla doğrudan ilişkilidir.



Alberto Melucci imzalı Oyuncu Benlik adlı çalışma bu sürecin bütün etkenlerini ortaya dökmekte ve içinde bulunduğumuz kapitalist sistemin bütün saldırılarına açık bireyin nasıl inşa edildiğini gözler önüne sermektedir. Modern yaşamın, benliği, evrensel, toplumsal ve kültürel süreçlerin sabitleyen zincirlerinden nasıl kurtardığı ve duruma uygun davranışlar geliştiren oynak bir zemin üzerine oturttuğu, kitabın temel sorunsallarından biridir. Doğduğu andan itibaren bağlı bulunduğu, içinde yaşadığı şartların sağlayıcısı doğanın yanı sıra geleneksel yaşamın normatif dayatmaları, insanın benliğinin oluşumundaki en temel yasalardır. Bu bağlamda milyonlarca yıl süren doğa içindeki yolculuğu insanın kendini algısındaki en önemli süreçtir. Başlangıçta doğanın kendisine sunduğu zaman ve mekan içerisindeki ritmik devinime yaşamını ve benlik algısını uyduran insan, yaklaşık on bin yıl önce doğanın efendiliğini reddederek, algısındaki doğayı şekillendirme çabasına girişmiştir: Doğa içinde tanımlanandan, doğayı tanımlamaya yolculuk. Uzun süren her iki zaman dilimi içinde de insan, toplumsal geleneğin etkisiyle kendi türünün yaşamına talip olmuş, benlik algısını sabit tutmaya kodlanmıştı. Ancak geleneklerle bağını koparan Aydınlanma ve yaşanan son elli yıllık dönem, kendini sürekli yenileyen, kültürel yaşamın dinamiklerini kayganlaştıran kapitalist sistem; insan benliğinin sabitliğine darbe vurarak onu her duruma uygun senaryolar ve davranışlar üreten, her türlü manipülasyona açık “Oyuncu Benlik”e dönüşmüştür.

 

İnsanın merkeze konulduğu ve çoğunlukla sembolik düzlemde deneyimlenen yaşamın kanıksanması, bedenle ilişkinin kopma noktasına gelmesine yol açmıştır. Bedensel deneyimlerin tüm melekelerini ortadan kaldıran bu sanal gerçeklik, bedenin diğer nesnelerle ilişkisini tecrübe etmesi için fiziksel egzersiz ve kurslara başvurulmasını gerekli kılmıştır. Bu noktada, beden tüketim toplumunun yeni bir ürünü haline gelmiştir; cazip biçimde ambalajlanarak, her türlü sanayi ve ticarete hizmet üretmek onun yeni görevi olmuştur... Hızlı değişkenlerin zaman ve yaşama egemen olduğu dünyada insan da kendini sürekli yeniden tanımlama zorunluluğunda kalmakta, yeni koşullara ayak uyduracak davranış üretimine mahkûm olmaktadır. Artık insan kendi yarattığı imgelerden oluşturulmuş bir dünyada yani gerçekliği, gerçekliğin imgesinden ayıramadığı bir dünyada yaşama sürecindedir.



Başak Kıcır’ın başarılı çevirisiyle sunulan Melucci’nin bu çalışması, sosyal bilimlerin tüm alanları için önem taşımaktadır; bireyin benlik inşasından, onun çevresiyle ilişkisine, sosyal yaşam içindeki kendilik algısından sunumuna, metropollerin kalabalık yaşamındaki entegrasyonuna kadar her aşaması Oyuncu Benlik'te deşifre edilmektedir.

 

Son sözü Melucci’ye bırakalım: “Biz doğanın doğal durumundan çıkarılmasına ve çatışmaların kültürleştirilmesine tanıklık ediyoruz. Fiziksel ve biyolojik olayların doğal kaynakları olarak orada bir doğa ve bir beden olduğu düşüncesinden; doğa ve bedenin tümüyle kültür içerisinde tanımlandığı farkındalığa doğru hareket ediyoruz. Paradoksal olarak, bugün doğa diye bir şey kalmadı: Bizim eşi görülmemiş doğaya müdahale kapasitemiz nedeniyle, ilgilendiğimiz doğa; içsel ve dışsal olarak ya saygı duyup muhafaza etmeye ya da değiştirmeye karar verdiğimiz doğadır.”

 

 

 

Görseller: But Does It Float

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.