Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Seksi olmak ister miydin?



Toplam oy: 1616
Joyce Carol Oates
Can Gençlik Yayınları

Merhaba Darren, üniversiteye gitmek ister miydin? Daha iyisini yapmak ister miydin? Seksi olmak
ister miydin..?

"Seksi", 16 yasindaki Darren Flynn’in hikâyesi. Çok yakışıklı, çok seksi, tüm kızların gözü onun üzerinde.
Yüzme takımında ve arkadaşlarıyla arası çok iyi. Notları çok parlak değil, ama derslere çalışmasına o
kadar da gerek yok.

Darren’in tek derdi seksi olmak veya notları değil elbet. O, 16 yaşında olmanın getirdiği tüm
sorunlara sahip: cinselliğin keşfedilmesi, aile sorunları, kısa bir zaman içinde yetişkin olacak olmanın
getirdiği tasalar, dersleri ve hocalarıyla yaşadığı sorunlar... Tüm bunların üstüne edebiyat hocasının
ona asılması… Fakat gerçekten ona asıldı mı?

YETİŞKİNLER-ERGENLER

Yetişkinler genelde gençlerin, daha doğrusu ergenlerin, yaşadıkları sorunları unuturlar. Bu sorunları
o kadar uzun süre önce çözmüslerdir veya yok saymışlardır ki, artık bunlar hatırlanmaya değmez bir hal almıştır. Gençlerin
kendi değerlerini oluşturdukları, gerçek ve fantezi arasındaki ayrımı yaptıkları, bencillik ve empati
kurmak arasındaki dengeyi bulmaya çalıştıkları ergenlik dönemi; yetişkinler için çoğu zaman bir
hayal dünyasıdır. Ergenler içinse bu hayal, gerçekliğin ta kendisidir. Yetiskinler olarak kim
olduğumuzu ve dünyadaki yerimizi artık sorgulamayız. Sorgulamak zorunda kaldığımız zaman, geçici
bir kriz yaşarız, fakat ergenler için bu kriz geçici değil, daimidir.

Joyce Carol Oates, çiçeği burnunda yayınevi Can Gençlik'ten çıkan "Seksi"de, akıcı ve empatik bir dille Darren’ın yaşadığı sorunları aktarıyor; babasıyla
olan ilişkisini, onun Darren üzerinde istemeden kurduğu baskıyı, ailesinin ona sürekli umut dolu
gözlerle bakışını okurken elinizde olmadan siz de kendinizi Darren’in yerine koyuyorsunuz. Her
antrenmandan sonra koçun ona “Sen daha iyisini yapabilirsin, Darren” demesinin ne kadar büyük bir
ızdırap ve baskı olduğunu anlıyorsunuz. Cinselliğin keşfinin bazen insanları en yakın arkadaşlarından
bile ne kadar uzaklaştırdığını (bir kez daha) hatırlıyorsunuz. Yazarın Darren’ın hikâyesini anlatırken seçtiği yöntem
de onun ruh halini yakından tanımamıza yardımcı oluyor. Hikâyenin kısa ve çok sayıda bölümlerle
anlatılması bir ergen olan Darren’ın bölünmüş ve odaksız psikolojisinin ustaca bir izdüşümü.

EN ENTERESAN KONU DEĞİL

Seksi, ergenlerin duygu dünyalarını yakın plandan, başarılı bir şekilde anlatıyor. Dil kullanımı
ve karakterlerin yansıtımı da çok başarılı. Ne ki, Darren’in hikâyesi
son zamanlarda okuyabileceğiniz en ilginç konu değil. Bir genç olarak gençlik kitaplarından
beklentiniz muhteşem, sürükleyici, aksiyon dolu ve orijinal bir konuysa, "Seksi" iştahınızı tatmin etmeyebilir. Öte yandan empati
kurabileceğiniz, yaşadığınız sorunları paylaşan birinin hikayesini merak ediyorsaniz, ya da okuduğunuz
kitaplarda yakın bir arkadaş arıyorsanız "Seksi"yi bitirdiğinizde yüzünüzde bir gülümseme belirecektir.

"Seksi" bir gençlik kitabı olmasına rağmen –hatta belki de, tam bu yüzden- gençlere oldugu kadar yetişkinlere
de hitap eden bir kitap. Gençlik kitaplarının en büyüleyici yanlarından biri de aslında budur: Gençlik
kitapları ergenlik çağının bunalımlarını, sorunlarını unutan yetişkinlere genç olmanın ne kadar zor
olduğunu hatırlatır. Hayat yolunun en başındaki bireyin korkularını, çaresizliklerini, sıkıntılarını irdeler.
Hayatı yeni tanımaya başlayan birisi için hayat ne kadar da zor ve bilinmezdir...


İĞRENÇ BİR NİYET OKUYUCULUK

Kitap, ilk çıktığında, ilanı da epey tartışılmış; ilan metninde geçen “Felsefe kaybedenler içindir…” ve “…
eğer bir kazanansanız martaval okumaya ayıracak vaktiniz yoktur” cümleleri, felsefeyi ve okumayı
yermekle suçlanmıştı. Gençlerin zaten okumadığından dem vuranlardan tutun, kitabı okumadıkları
halde (sağ olsunlar okumadıklarını itiraf etmişler) kitabın felsefeden soğuttuğundan emin olduklarını
söyleyenler var. İğrenç bir niyet okuyuculuk ve acınası bir rol belirleme çabası.

Gençlerin reklamı çarpıcı bulma hakları bile ellerinden alınmaya çalışılıyor yorumcular tarafından. Alttan alta “felsefe ve
kitap okumak bizim kutsalımızdır, laf ettirmeyiz” düşüncesi ile ilan üzerinde bir tahakküm kurulmaya
çabalanıyor.

İlanı yermekle meşgul olanların kaçırdığı bir nokta, ilanın kullanıldığı yerin
önemi. Bu ilanın hâlihazırda kitap dergilerinde, kitapevlerinde vs. bulunduğunu tahmin ediyorum. Bu yayınları okuyan, kitabevlerine giden gençlerin de zaten kitap okumadıklarını ve felsefeyi sevmediklerini söylemek ne kadar doğrudur?

Bence ilan görseliyle de, metniyle de yapması gerekeni yapiyor: İlgi çekiyor, merak uyandırıyor.
Hâlbuki Can Gençlik Yayınları, kara tahta misali bir fon üzerine 60 yaşında emekli bir öğretmen edasıyla, alt metni
 “Çocuklar bu kitabı okuyun, haftaya sözlü var”, "Kızım sen de kapaktaki çocuğa
bakmasana" olan bir ilan hazırlasaydı, gençlere çok daha derinden hitap ederdi, değil mi?

Tüm yayıncıları Talim Terbiye Kurulu ve MEB onaylı ilanlar hazırlamaya çağırıyorum.

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.