Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Yüzyıllık perdede canlanan mazi



Toplam oy: 1063
Yüzyıllık Perde, sinemaseverlerin yüz yıllık mazisini arkasında bırakan Türk sinemasını gözünde canlandırması ve sinemanın bugününü sorgulayabilmesi için çok yazarlı, çok filmli, çok hatıralı bir metin.

Yazar Serkan Türk'ün hazırlıkları iki yıl süren Yüzyıllık Perde adlı kitabı, Türk sinemasının yüz yıllık mazisine nazire eden son dönem çalışmalardan biri. 53 şair ve yazarın seçtikleri filmlerden oluşan kitap, bu anlamda okuyucular için de bir 100. yıl armağanı niteliğinde. 

 

Sinemanın pek çok ifade biçimini, söyleme gücünü heybesinde biriktirdiği bilgisi bir kenarda dursun, belki izleyici üzerindeki en mühim tesirini gönül terbiyesi ile yapıyor olmalı. Yüzyıllık Perde bu hususu da gözden kaçırmayarak metinlerin çekirdeğini, Türk sinemasının şairlerin ve yazarların üzerinde bıraktığı tortu ile dolduruyor. Bu hatıralar ve yaşanmış anlar sayesinde, hem yazarların kendi öykülerini hem de 1960 sonrası Türk sinemasının izleğinde toplumun kültürel ve sosyal alışkanlıklarını okuyabiliyoruz. 

 

Sinemamızın yüzüncü yıllını geride bıraktığı şu süreçte, sinema emeğinin ve emekçilerinin biricik hikayelerinin ve sinema üzerine geliştirdikleri argümanların, bir kez daha altını çizen etkinliklerin ve çalışmaların yaygınlaşmasını umut ediyor izleyici. Bu minvalde daha çok metinle tanışmayı, daha çok şey duymayı ve görmeyi arzu ediyor. Yüzyıllık Perde, 33. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı'nın ardından okuruyla buluşan, sinemamızın sesinin, kokusunun, dokusunun bir yaşanmışlıkla izlerini süren çok metinli bir kitap. Bir sinefil için, her zaman beklediği ve bulmayı umduğu analiz ve yorum metinlerinden farklı bir çizgiyi takip ediyor. 53 yazarın kendi seçkisini sunduğu çalışmada, bir anın ya da bir zamanın çağrışımlarının, öykü kurgusu içerisinde sinemamızın örnekleri ile birbirine tutunduğu metinler karşılıyor bizi. Her anlatı kişisel bir hikayeyi tamamlıyor. Bir filmin müziğine sarılırken diğer yanda yarım kalmış bir aşkın başa çıkılamazlığı bekliyor bizi. Ya da "Birbirimizi bu kadar çok severken neden başaramıyoruz" repliğiyle tüm sevmeleri sandıktan çıkarırken öte yanda sınıfsal tartışmaların göbeğine çekiyor. Bir yandan sinemamıza gayretkeş çabalarıyla gönlünü vermiş oyuncu, yönetmen ve set ekiplerini yad ederken, beyaz perdenin hatırlamalarımızı canlı tutan enerjisini de içimize çekiyoruz Yüzyıllık Perde ile.

 

 

Bununla birlikte derleme, sinema ile ilgili aç merakını gidermek ve Türk sineması ile ilgili bilmediğini bilebilmek isteyen seyirci/okurun gereksinimini, ilgisini beklediği biçimde karşılamayabilir. Zira metinler çözülerek, farklı okumaları mümkün kılacak açık pratiklere sahip değil. 53 film yine 53 yazarın seçkisi ve yaşanmışlıkları ile birbirine örülüyor. Bu anlamda filmleri yeniden okumak, şair ve yazarların deneyimlerini anlamayı, onların gönlünden sinemamıza yeniden bakabilmeyi sağlıyor. Yüzyıllık Perde'nin derleme fikri de bu zaten. Serkan Türk bu fikri kendisi de ifade ediyor: "Bu kitapta daha çok 1960'lardan sonraki dönemde çekilen filmlerin, şair ve yazarların hayatları üzerinde nasıl bir tesir bıraktığını okuyacaksınız. Kişisel hikâyelerden yola çıkarak bir filmin çekildiği dönem, toplumsal alışkanlıklar, değişimler ve gelinen yeri anlatan bu metinler bize sinemanın gücünü göstermesi bakımından önemli bir değerlendirme olanağı sunacak." Bu noktada Yüzyıllık Perde, Türk sineması üzerine böyle bir nicelik ve niteliğe sahip olması ile, ilk örnek olma özelliğini de taşıyor.

 

Kitapta kişisel hikayelerine tanıklık edeceğimiz pek çok yazarın ismini görüyoruz: Suzan Bilge Özgün, Cüneyt Asi Duru, Makbule Aras, Emrah Polat, Cem Kalender, Selçuk Küpçük, Çisel Onat, Ozan Kaçar, Fahri Tuna, Tülay Kale, Hakan Bıçakcı, Gamze Güller, Menekşe Toprak, Ayşe Akaltun, Fatma N., Ayşe Keskin, Müge İplikçi, Efnan Dervişoğlu, Kadri Özcan, Nilüfer Altunkaya, Fuat Sevimay, Faruk Duman, Didem Görkay, Batuhan Kurt, Vural Uzundağ, Çiğdem Sezer, Didem Gülçin Erdem, Onur Çalı, Ertuğrul Aydın, Hüseyin Peker, Hüseyin Alemdar, Merve Koçak Kurt, Güray Süngü, İlker Filiz, Tuncay Kurt, Arzu Alkan, Abdülkadir Aydemir, Serkan Türk, Nihan Kaya, Engin Sevinç, Hülya Soyşekerci, Güven Adıgüzel, Ömer Erdem, Ersun Çıplak, Derya Önder, Neslihan Önderoğlu, Murat Ergin, Hasip Bingöl, Cihan Sağlam, Mukadder Gemici, Uğur Biryol, Murat Özyaşar, Ahmet Karacan

 

Gelelim kitabın film seçkisine. Şair ve yazarların seçimleriyle kitaba girmiş, sinemamızın güzide örnekleri şüphesiz bu filmlere takıp bıraktığımız anları çağrıştırıyor. Böylelikle yazarların hikayeleri ile kendi hikayelerimiz birbirinde mayalanıyor. Kırık Bir Aşk Hikayesi'nden Kış Uykusu'na, Neşeli Günler'den Vesikalı Yarim'e, Kosmos'dan Susuz Yaz'a uzanan geniş yelpazesini kendi belleğimize savurduğumuzda bizde yankılananlar çeşitlenerek çoğalıyor. Ancak Serkan Türk'ün "Türk Sinemasına Kısa Bir Bakış" bölümünde ifade ettiği gibi, bu derlemede adının mutlaka geçmesi gereken filmlerin listesi de uzun elbette. Yatık Emine, Yılanların Öcü, Sevmek Zamanı gibi. Bununla birlikte tür sineması başlığı altında görmeyi arzu edebileceğimiz fantastik/avantür sinema, lgbtt sineması da sinemaseverlerin gözlerinin, gönüllerinin arayacağı türden örneklerini Yüzyıllık Perde'de bulmak istiyor.

 

Yüzyıllık Perde, sinemaseverlerin yüz yıllık mazisini arkasında bırakan Türk sinemasını gözünde canlandırması ve sinemanın bugününü sorgulayabilmesi için çok yazarlı, çok filmli, çok hatıralı bir metin.

 


 

* Görsel: Furkan Şener

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.