Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Žižek’i anlamak



Toplam oy: 1235

Adam Kotsko’nun Žižek’i Nasıl Okumalı? başlıklı makalesi geçenlerde Los Angeles Review of Books dergisinde yayımlandı. Kotsko, makalenin giriş bölümünde Žižek’in akademik çevrelerdeki başarısını ideolojik eleştiri üzerine yaptığı çalışmalara bağlıyor. Böylece biz de Žižek’in ideoloji hakkındaki görüşlerini öğrenmeye başlıyoruz. “Peki Žižek’in okurlarını bekleyen en büyük engel nedir?” diye soruyor Kotsko. Cevabı belli. Žižek’in geleneksel olana kafa tutan üslubu.Yani geleneksel tarzda yazılmış bir metinde, örneğin eleştirel bir denemede, temel bir iddiayı destekleyen sebepler zincirinin olmayışı. Kotsko, Žižek’in yazım tarzında tartışmanın sebepler zinciri yerine sezgisel sekmeler yoluyla ilerlediğini belirtiyor. Genel anlamda makale, Žižek’in tarzının aslında amaçlarına ne kadar da uygun düştüğünü anlatıyor. Bunun için Kotsko maddelere ayırdığı görüşlerini sıralıyor;

 

 

 

 

 

“Eserlerinin arasından sıyrılan en uyumlu özelliklerden biri: Žižek’in çelişkiler ve ani dönüşlere olan ilgisi.”

 

 

Kotsko, Žižek’in gördüklerini kabul edilmiş bir inançmış gibi sunduğunu sonra da tam tersini düşünmeye zorladığını ve okumaya devam ettikçe tam tersi olan düşüncenin aslında Žižek’in kendi düşünceleri değilmiş gibi görünmesini sağladığını söylüyor. “Böylece o ilk saf düşünceler bir şekilde o kadar da saf değillermiş gibi görünmeye başlıyor.” Kotsko, Žižek’in politik yazılarının ana akım liberal bakış açısıyla başladığını sonra da sağ kanada kaydığını söylüyor. Kotsko’ya göre böyle bir tarzın amacı liberalleri kışkırtmak değil. Bilakis bu tarz ani dönüşlerin düşünceyi canlı tutma stratejisinin bir parçası olduğunu vurguluyor.

 

 

 

 

 

 

 

“Zıtlıklar tamamen ortadan kaldırılamazlar fakat yönleri değiştirilebilir.”

 


Kotsko, eleştirmenin görevinin “zıtlıkları uygun yerlere yeniden yerleştirmek” olduğundan ve doğrudan yapılan tartışmaların ortak bir referans sağlaması nedeniyle dolaylı yolların gerekliliğinden bahsediyor. Bu yüzden Žižek’in ‘aşırı özdeşleştirme’ taktiğini örnek olarak gösteriyor. Žižek’in kendi ülkesinde gözlemlediği ideolojik farkındalık egemen sınıfa karşı çıkmanın en iyi yolunun ideolojinin sözüne inanmaktan ve safça liderlerin vaatlerini yerine getirmelerini istemekten geçiyor. Kotsko’ya göre bu taktik “Evet, kesinlikle katılıyorum ama aslına bakarsak tamamen yanılmıyor musun?” anlamına geliyor ve sarsıcı değişimlere yol açıyor.

 

 

 

 

“Žižek, akademik yazılarında nadiren fikrini doğrudan gösterir fakat fikrine çelişkinin temsilcileriyle yön verir.”

 

 

Kotsko, tam bu noktada Hegel ve Lacan’ın Žižek için önemini ele alıyor. Fakat Kotsko’ya göre dikkat etmemiz gereken bir nokta var; o da Hegel ve Lacan’ın Žižek’in görüşünde bir araya gelmelerinin çoğu zaman mantığa aykırı olduğu gerçeği. Kotsko, Lacan’ın Hegel felsefesine karşı şüpheci yaklaşımını örnek veriyor. Tabii sonradan Žižek’in eşleştirmelerinin bir amacı olduğunun farkına varıyoruz. ‘Kısa devre’ olarak tanımladığı bu eşleştirmelerin amacını yine kendisi anlatıyor: “Okuyucunun bu eşleştirmelerle yeni bir şey öğrenmesi gerekmiyor. Asıl nokta okuyucunun her zaman bildiği şeyin başka bir –rahasız edici- tarafının daha olduğunun farkındalığını yaratmak.”

 

 

 

 

 

 

 

“Doğruya ulaşmak için taraf olmak gerek.”

 


Makalenin sonunda evrensellik ve doğruluk kavramlarının Žižek için ne ifade ettiği açıklığa kavuşuyor. Kotsko, Žižek’ten alıntıladığı cümlelere şöyle devam ediyor. “Doğru evrensel değildir. Her durumun kendi doğrusu vardır. Gerçek anlamda evrensel bakış açısı asil gaye değil, yakınmadır. Bizi birleştiren şey insani değerlere veya yüksek gayelere olan bağlılığımız değil, dünyanın her yerde berbat olduğu gerçeğidir.”

 

 

 

SA

 

 

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder


burada belki hakikat yerine yunan da da kullanılan çıplak kelimesini kullanmak daha doğru olabilirdir diyebilirim

31%
69%

Sayın misafir,

Öncelikle değerli yorumunuz için teşekkür ediyorum. Yaptığım araştırmaya göre "truth" kelimesinin felsefi literatürde "hakikat" olarak tanımlandığı doğrudur. Aynı şekilde doğru/doğruluk kavramının da (her ne kadar arada görecelik gibi bir fark olsa da) "truth" kelimesi ile açıklandığını görüyorum. Eğer "doğru" kelimesi yerine "gerçek" kelimesi seçilmiş olsaydı çeviri hatasından bahsedebilirdik. Çünkü gerçek ve hakikat
arasındaki ayrım, doğru ve hakikat arasındaki ayrımdan çok daha belirgin. Bu sebeple "doğru" kelimesinin de "hakikat" kadar yerinde olduğunu düşünüyorum. İlginiz için tekrar teşekkürler.

Sevgilerle,

Serter Akyol

36%
64%

Zizek'ten yapılan çeviride bir sıkıntı yok mu? "Doğru evrensel değildir" cümlesinin çevirisinde kanımca hata var. Orada muhtemelen sözü edilen "truth", yani felsefe literatüründeki "hakikat". Doğruyla hakikat arasında da ciddi bir ayırım olduğunu hatırlatmama gerek yok sanırım.

56%
44%

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.