“Hermeneutiğin ruhu, ötekinin de haklı olabilme imkânıdır. Kendini bil, Tanrı olmadığını bil anlamına gelir. Felsefe kişinin kendi cehaletini kabulüyle başlar ve biter.”
HANS- GEORG GADAMER
“Bu kitabın açtığı uzun yolu kat etmek isteyen kişinin derin bir nefes alması ve çok sayıda engeli aşması gerekir. O gerçek bir şaheser, Hermeneutiğin Summa’sı, fakat aynı zamanda kontrol edilemez olanın, yani insanın sonluluğunun / sınırlılığının da şaheseridir.” Jean Grondin’in bahsettiği bu yapıt, Gadamer’in Hakikat ve Yöntem’inden başkası değildir.
“Hakikat ve Yöntem”... Başlığı kadar içeriği de İddialı olan bu eser, Gadamer’in felsefi terminolojide Magnum Opus’u olarak görülmektedir. Felsefi Hermeneutiğin (Yorum Bilgisi) başlangıcı sayılan Gadamer, bu büyük eserde sadece felsefenin değil, dünyada bulunan varlıklar olarak bizlerin en temel sorusunu soruyor: “Anlama Nasıl Olanaklıdır?” Bu soruya giden yolda Gadamer’in önüne çıkan zorluklar, aynı zamanda eserin de başlığını oluşturuyor. “Hakikat mi, Yöntem mi?” Bu çetrefil sorunun cevabını, daha yapıtın başlarında hemen veriyor filozof; “Ne Hakikat ne de Yöntem.” Diğer bir deyişle, kesin bir hakikat veya ona ulaşmayı garanti eden bir yöntem arayanlar, mutlaka hayal kırıklığına uğrarlar. Çünkü anlama ve sonucu olarak ulaşılan hakikat asla bir yönteme dayandırılamaz. Belirli bir yöntemle hakikate ulaşılabileceğini sanmak, modern dünyanın ve pozitivizmin yanılgısından başka bir şey değildir Gadamer’e göre. Dolayısıyla filozofun seçtiği bu başlık, aynı zamanda onun provakatif argümanını da oluşturmaktadır. Aynı durumu diğer bir alman filozof olan Martin Heidegger’in “Varlık ve Zaman” isimli eserinde görmemiz ise sadece bir tesadüf değildir. Yöntemini Heidegger’in doktora öğrencisi olduğu dönemlerde oluşturan Gadamer, hocasının felsefi yönteminin bir devamı ve geliştiricisi olarak da görülebilir. Heidegger’in “Dasein” üzerine olan yorumlarını ve yöntemini Hermeneutik alana uygulayan ve bu yolla Felsefi Hermeneutiğin başlangıcını oluşturan Gadamer’e göre, her Hermeneutik inceleme aynı zamanda bir Varlık incelemesidir. Çünkü anlama Yorumcunun-Varlığın durduğu noktadan başlar.
Gadamer’in Hermeneutik tarihini yapı-söküme uğrattığı nokta tam da burasıdır. Kendisinden önce gelen Schleiermacher ve Dilthey’ın tersine metnin anlamının okuyucu tarafından belirlendiğini söyleyen Gadamer’e göre, “Daima metnin anlamı yazarın niyetini aşar.” Gadamer’den önce Hermeneutik geleneğin metne yaklaşımı hep yazar merkezli olmuştur. Hatta Hermeneutiği özel bir alandan (teoloji, hukuk) çıkarıp evrenselleştiren Schleiermacher bile bir metni yorumlamak için okuyucunun kültürel bilincinin yazarın bilincine erişmesi gerektiğini savunmuştur. Gadamer ise bunların tersine, anlamanın aynı zamanda yorumlamak olduğunu savunmuş ve Dasein’a (Varlık’a) bağlı yorum olmaksızın dünyanın tecrübe edilemeyeceğini saptamıştır. Dasein’a bu anlama-yorumlama esnasında eşlik edecek olan kavramlar ise oldukça şaşırtıcıdır. Aydınlanmanın ve Modernitenin kötülediği Ön-yargı ve Gelenek kavramları Gadamer’de olumsal bir içeriğe bürünür. Filozofa göre, anlamanın ön-koşulu olan Önyargılarımız ve anlamamıza imkân veren Gelenek olmaksızın içinde bulunduğumuz dünyayı yorumlamak mümkün değildir. Sonuç olarak anlama, Dasein’ın İçinde - Yaşadığı - Dünya - İle tecrübe ettiği Varoluşsal bir eylemdir ve bu eylemi gerçekleştirirken nesnel olmayı öne sürmek, Pozitivist bir kuruntudan başka bir şey değildir.
Beşeri Bilimlerin nesnellik iddialarının ayyuka çıktığı çağımızda, bu durumu tersten okumayı özendiren bu büyük felsefi yapıt, Hüsamettin Arslan ve İsmail Yavuzcan’ın ortak ve değerli çabası doğrultusunda Paradigma yayınları tarafından dilimize kazandırıldı. Konu yorum ve anlam olunca tercüme faaliyeti de daha çok önem kazanıyor kanımca. Hermeneutik bir eylem olarak tanımlayabileceğimiz tercüme, bu eserde Türk okuyucusuna birçok kavramı temellendirme noktasında da bir başvuru kaynağı oluşturuyor. Ancak, tercüme esnasında bazı kavramların orijinaline sadık kalınmasının o kavramları çevirmekten daha anlamlı ve anlaşılır bir durum olmasını bu eserin çevirisinde de görmekteyiz. Yazı boyunca Hermeneutik olarak kullandığım ve evrensel metinlerin çoğunda bu haliyle karşımıza çıkan terimi, kitabın çevirmenleri Hermenöytik olarak karşılamayı seçmişler. Bu durum okuma ve anlama zorluğundan başka bir şey yaratmıyor kanımca. Bu durumun kitabın baskıya hazırlanan diğer ciltlerinde değiştirilmesi, konusu anlama ve yorumlama olan bir eseri büyük bir çıkmazdan kurtaracak ve okuyucuya yapıta daha fazla nüfuz edebilme şansı verecektir.
Yeni yorum gönder