Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

Anton Çehov Neden Roman Yazdı?



Toplam oy: 110
Avda Trajedi, Çehov’un tek romanı, rahat okunuyor. Başarısız bir roman denilemez Avda Trajedi için. Hele Çehov okuyucuları için ilginçliklerle dolu, eğlenceli bir roman. Hikâye okuyucularına Çehov, Avda Trajedi’yle farklı bir okuma şöleni sunuyor da denilebilir.

Olga ölene kadar Avda Trajedi bildiğimiz Rus romanları şeklinde ilerler. Bildiğimiz Rus romanlarından kastım, ilk modernler olarak tasnif edilen Tolstoy ve Dostoyevski romanlarıdır. Olga’yı öldürdükten sonra Anton Çehov, bu çemberi kırmaya çalışır. Ve bunu başarır da.

 

Avda Trajedi’nin kocasını aldatan, günahkâr kadın figürü Olga, Tolstoy’un Anna Karenina’sını hatırlatır. Biraz da Flaubert’in Madam Bovary’sini. Olga’nın onlardan farkı, kocasıyla birlikte sevgilisini de aldatmasıdır. Çünkü Olga sadece aşk saikıyla hareket etmez. Olga gösterişli bir hayatın peşindedir. Fakir, aklını oynatmış bir babanın evinden, durumu iyi, kendisine zil zurna aşık, her dediğini emir telakki edip, yerine getiren kahya Urbenin’in evine gelin olarak gider. Üstelik Urbenin elli yaşında, iki çocuklu bir duldur. Olga bunlara bakmaz. Onun için önemli olan; Urbenin’in, baba evinden daha rahat bir ev sağlamasıdır ona. Fakat Urbenin’in sağladığı rahat yaşamdan daha gösterişlisi vardır. O da Kont Aleksey Karneyev’in malikanesidir. Olga ne fedakâr ve aşık kocasını umursar, ne de ona gizli bir aşkla bağlı olan Sergey Petroviç Zinovyev’i. O, bu ikisini de Kont’la aldatır. Oysa Olga, Zinovyev’e aşıktır. Gösterişli, zengin, müreffeh bir hayat, Olga için aşkından bile önemlidir. Anna Karenina ve Madam Bovary için tam tersidir. Aşk, onlar için zenginlikten önemlidir. Aşkları için hem gösterişli ve müreffeh hayatlarından hem de eşlerinden vazgeçmeyi göze alırlar. Bu yönleriyle onlar, Olga’dan daha asil, duygulu ve içlidirler. Benzer asaleti, Olga ölürken sevdiği Zinovyev için gösterecektir.

 

 

 

Tutkulu karakterler

 

 

 

Avda Trajedi’deki karakterlerin, bir türlü beladan kurtulamamaları ve verdikleri kararlara uyamamaları Dostoyevski’nin Kumarbaz’ını hatırlatır. Sergey Petroviç, kontun ne kadar ahlaksız olduğunu ve onunla arkadaşlığını bir an önce bitirmesi gerektiğini bilir. Kararlar alır: Bir daha onun davetine icabet etmeyecektir. Bir daha onun gece alemlerine katılmayacaktır. Fakat bu kararlara rağmen her davetine icabet eder, her içki alemine katılır. Kont da, içkiyi bırakacağını söyler. Kendine ve çevresindekilere söz verir, ama bırakamaz. Her gün, bir önceki günden daha fazla içer. Urbenin ise, Olga’nın kendi felaketi olduğunu bildiği halde peşini bırakmaz. Felakete doğru uygun adım ilerler. Bu karakterler Dostoyevski’nin doğruyu bilen ama uygulayamayan, bir nevi iradesiz karakterlerine benzer. Kumarbaz’daki kumarbaz Aleksey, babaanne Antonia Vasilyevna, general, Polina kendilerini bir şeye kaptırdıkları zaman, onun kötü olduğunu bildikleri halde sonuna kadar gitmeyi, dibi bulmayı önleyemezler. General, âşık olduğu Fransız kadın nedeniyle mahvolur, Aleksey kumar ve Polina nedeniyle, babaanne ise oğluna yönelik kızgınlığı nedeniyle. Hepsi de tutkulu karakterlerdir. Dostoyevski bu durumu “Rus olmakla” açıklar.

 

 

 

 

Çehov, Tolstoy ve Dostoyevski’nin çizdiği bu çemberden, iki yolla çıkmayı başarır. Birincisi, romandaki anlatıcı ve yazar olan Kamışov’la okuyucu arasına editör sokar. Editör romanı beğenir. Gazetesinde yayımlamak ister. Fakat maalesef Olga’nın öldüğü bölüme kadar yayımlayabilir. Sonrasında kitap olarak yayımlanacaktır. O da elimizdeki nüshadır. Editörün notlar ve Kamışov’la arasında geçen diyalogları eklediği, bol keseden şüphelerini sıraladığı nüsha. Editörün notları ve Kamışov’la sohbetleri, romanı ayrı bir platforma çeker. Bildiğimiz Rus romanı formatından çıkarır. İkincisi; Çehov, Olga cinayetini ayrıntılarıyla anlatır. Burada anlattıklarından çok anlatmadıkları, sezdirdikleri önemlidir. Çünkü cinayeti işleyen, Olga’nın eski kocası Urbenin değildir aslında. Urbenin ceza alır, Sibirya’ya sürülür. Olga’nın cinayetini sevgilisi, sorgu yargıcı Zinovyev soruşturur. Zinovyev, sorguyu yönlendirir. Zinovyev’in niyeti, katilin kim olduğunu bulmak değildir. Bir an önce Urbenin’in suçlu bulunup tutuklanması, ceza alması yönündendir. İşte bu sayfalarda, Çehov’a özel zekâ pırıltılarıyla dolu, eğlenceli, düşündürücü anlatımla karşılaşırız. Çehov, romana asıl bu noktada damgasını vurur. Katilin kim olduğu belli değildir. Ama bir yandan da katilin kim olduğunu gösterecek veri ve şahıslar tek tek ortadan kaldırılmaktadır.

Rus romanında dönüm noktası
Avda Trajedi’de soruşturma aşaması ve cinayetin bütün ayrıntılarıyla verilmesi Dostoyevski’nin Suç ve Ceza’sını anımsatmıyor değil. Fakat ondan bütünüyle farklı. Çehov, bu kısmı kendi tarzıyla yazmış. Bir kere katilin kim olduğu belli. Anlatımdan bunu çıkarmamak imkânsız. İkincisi, katil kurtuluyor. Raskolnikov gibi teslim olmuyor. Katil vicdan azabını “içki ve kadın”la bastırıyor. Suçsuz Urbenin ise, Sibirya’da cezasını çekmeye devam ediyor. Bu açıdan Avda Trajedi Rus romancılığında bir dönüm noktasıdır. O, Rus roman geleneği içinde sadece kurgu farklılıkları, teknik yenilikleriyle değil bakış açısı, insan algılayışı yönünden de değişimi/dönüşümü işaret eder. Bir kere Tolstoy ve Dostoyevski ahlak, erdem, vicdan, din gibi olguların, toplumsal ilkeleri oluşturan temellerin tamamen yıkılmadığı bir dönemde yaşamış ve yazmışlardır. Bunların yıkılacağını, modern dönemde yaşanan toplumsal dönüşümün tehlikelerini sezdikleri için, ahlaki, toplum dinamitlerini gözeten romanlar yazmışlardır. Bu yüzden Tolstoy ve Dostoyevski romanları birer ahlak kitabı olarak da okunabilir. Hele Karamazov Kardeşler tam bir modern dönem İncil’idir. Çehov da aynı dönemin, anlayışın, bakışın insanıdır: “Kötülüğü kötülük, günahı günah olarak görüyorum.” (s. 186) Bu yüzden Avda Trajedi’de Olga, Kont ve Zinovyev’in hareketleri hiç tasvip edilmez. Her fırsatta onlar eleştirilir. Zinovyev kendini aşığılar, hor görür. Papağanını öldürmesinin sebebi de, papağanın kendi vicdanıyla aynı şeyleri söylemesidir. Kötü, Çehov’da bu şekilde vicdanını susturur. Önce papağan ölür, sonra “içki ve kadın”la vicdan bastırılır. Suç ve Ceza’da ise bastırılamaz. Raskolnikov, Sonya’nın ayağını öper, karakola gidip teslim olur, işlediği cinayeti itiraf eder. Zinovyev itiraf etmez. Fakat onda da her ne kadar öldürülmek, bastırılmak istense de, bir vicdan vardır. Bunun göstergesi ise, onun roman yazmasıdır. Zinovyev roman yazarak işlediği cinayeti itiraf eder. Suçunun bedelini bu şekilde ödeyecektir. Raskolnikov gibi tutuklanıp, Sibirya’ya götürülmeden… Çehov karakterinin farkı burada gizli. Bu yüzden Avda Trajedi, Rus romancılığında bir dönüm noktası. Çehov sonrasında yani Nabokov, Bulgakov, Platonov’da ayrı bir dünya, ayrı bir insan anlayışı devreye girer. Zaman değişir; Tolstoy, Dostoyevski ve Çehov ilk modernistlerdir, onlarda klasiklerden kalan hasletler vardır. Çehov sonrası ise bütünüyle modernisttir, diğer ifadeyle onlarda geçmişten kalan bir haslete rastlanmaz.
Çehov'un tek romanı
Avda Trajedi, Çehov’un tek romanı, rahat okunuyor. Başarısız bir roman denilemez Avda Trajedi için. Hele Çehov okuyucuları için ilginçliklerle dolu, eğlenceli bir roman. Hikâye okuyucularına Çehov, Avda Trajedi’yle farklı bir okuma şöleni sunuyor da denilebilir. Zaten Olga’nın öldürülüşü, uzun bir hikâye. Onun öncesi, sonradan yazılmış ve bu hikâyeye eklenmiş gibi. En sonundaysa editörün “Giriş” ve “Sonsöz”ü devreye sokulmuş. O yüzden Çehov’un kalemi, romanın her yerinde kendini hissettiriyor. Fakat bir Karamazov Kardeşler değil Avda Trajedi. Ya da Tolstoy’un Diriliş’iyle bir tutulamaz. Sanırım bunun farkında olduğu için Çehov, bir daha roman yazmamıştır. O, kendinden öncekileri romanda geçemeyeceğini, hikayedeyse, çok daha yetenekli olduğunu, boş bir alan bulduğunu fark etmiş olmalı. Çehov gerçekten Rus hikayeciliğinin köşe taşlarından. Romandaysa, Tolstoy ve Dostoyevski halen ilk akla gelen isimlerden.

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.