Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Eleştiri

Eleştiri

İsyana yakın durmanın erdemi



Toplam oy: 1090
Görünmez Komite
Sel Yayıncılık
Küresel vahşet karşısında duyarlı davranan herkesin altınızı çize çize okuması gereken bir kitap Yaklaşan İsyan

Bazen hayat anlam kazanır; hayatın anlam kazanması öneminden çok varoluşa hitap etmesiyle koşut sayılabilir. İradenin tahakkümden kurtulması ve özgürlüğün bir refleks olarak kendini eleştirip yeniden yapılandırması faşizmin, faşizmin el atabildiği tüm oyun alanlarının imhasını kolaylaştıracaktır elbette; canlının sorunu bitmeyecektir. İktidar asla güçle sınırlı değildir çünkü; iktidar, zaafların telafisinin uzun süreli kılınacağını garantileyen işbirliğinin tezahürüdür.

 

Bu da taktik ve baskının belirli zümrelerce yasallaştırılmasıyla mümkündür. Tanrı yere inmez – insan göğe çıkmaz: Bu masalsı gidiş gelişi ciddiye alanlar güç odağı olma hayali ve gerçeğiyle hiyerarşinin, despotizmin çimentosunu karmaya başlamışlardır. Sömürgecilik de pastadan payını almak için ellerini ovuşturmaktadır zaten. Kapitalizm ise kaçınılmaz kurnazlığıyla etiketleme, markalaştırma, bireyselleşmeyi bir özgüvenmişçesine dayatma yöntemleriyle toplumun parçalanmasına ve bu parçalanmanın doğal bir gelişimmiş gibi desteklenmesine yönelik iç dinamiklerini sivriltmeye devam eder. Bağımsızlığı önlemenin tek yolu yabancılaşma ve bilinçsizliğin bir eğitim biçimi olarak önerilmesidir; bilgi ve bilginin yorumlanıp uygulanabilmesi ortadan kaldırıldığında önyargılar ve mefhum iktidarın yönetimi altına kolayca girebilecektir. Böylelikle, güdülmek olağanlaşır. Kurumsallaşan her fikir kitlelerden çalınıp seçilmiş azınlığa tahsis edilir. Berlin Duvarı yıkılıp Doğu Almanya ile Batı Almanya birleşmeye giderken yirmi dört saat içinde doğu tarafındaki binaların yan duvarlarına bir kola ve sigara firmasının devasa reklamları yerleştirilmişti. Bununla birlikte ne yazık ki Türklerin önderliğinde kamyonlarca muz, duvar enkazının önüne çekilmiş ve doğudan batıya geçenlere meyve satılmıştı. Cehaletin ve yoksulluğun tsunamisi dalga boyunu egemen güçlere kaptırdı mı önüne ne katarsa yutar. 

 

11 Kasım 2008 tarihinde büyük çoğunluğu Fransa’nın Tarnac köyünden olmak üzere dokuz kişi terörist oldukları gerekçesiyle tutuklandılar. Fransa’nın ulusal demiryolu ağı üzerindeki elektrik hatlarına düzenlenen bir sabotajla suçlanan bu kişilerin önüne terör amaçlı yasadışı örgüt kurmak ithamı da çıkmıştı. Eldeki kanıtlar yetersiz ve zayıf olmasına rağmen Fransa İçişleri Bakanı özellikle bir konunun üzerinde yoğunlaşmıştı: Bu insanlar anonim, imzasız bir kitap yazmaktaydılar ve kitap alenen terörizmin el kitabıydı. Davanın kitap üzerinde yoğunlaşması ve bakanın tutuklananları gelişmekte olan aşırı sol bir hareketin militanları olarak adlandırması olayı büyüttü. Kitap, Görünmez Komite tarafından kaleme alınmıştı; adı da Yaklaşan İsyan’dı. 

 

 

“Fransızlar diğer uluslardan çok daha fazla mülksüzleştirmeye tabi tutulmuşlardır. Yabancılara karşı duydukları nefret aslında bir yabancı olarak kendilerine olan nefretlerinin bir parçasıdır” diyen komite Neysem O’yum oyununa gelen bireyin bu yozlaşmanın gizli sahiplerinden olmasına, hatta suç ortağı konumunda görülmesi gerektiğine dikkat çeker. Pazar demokrasisi masaya yatırılır. Sistemin çekinmeden, bile bile kurduğu yeryüzü cehennemi ayrıntılarıyla işlenir; çıkış yolları listelenir. 

 

Küresel vahşet karşısında duyarlı davranan herkesin altını çize çize okuması gereken bir kitap Yaklaşan İsyan. Sosyalizmin tökezlemesinin, tökezlettirilmesinin nedenleri analiz edilecekse bunun sorumluluğu sadece aydınların, anarşistlerin, komünistlerin muhasebesine kalmamalı, topyekun bir insan topluluğunun aydınlığıyla tartışılmalıdır. Yaklaşan İsyan şüphesiz tek kurtuluş yolu değilse de, en azından uyanmanın, ayılmanın, kendine gelmenin incelikli rehberlerinden biri olacaktır. 

 

 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Eleştiri Yazıları

Modern sanat telakkisinin adeta “dinselleştiği” ve bunun da en önemli etkisini mimarlık alanında gösterdiği bir bağlamda yaşadı Turgut Cansever. Türkiye ekseninde bir yanda pozitivist bir dünya görüşünün diğer yanda da seküler mistik ve “yaratıcı insan” düşüncesinin egemen olduğu, “bilim”in dogmatikleştiği bir dönem.

Hayat parantezi 1916’da İstanbul’un Fatih semtinde, Atik Ali Paşa’da açıldı Behçet Necatigil’in. Sonra parantezin içerisine bir başka şehir girdi: Kastamonu. Zeki Ömer Defne’nin zilleri çalarken derslere bir bir girenler arasında o hassas ortaokul öğrencisi de vardı. Evlerden, kırlardan, denizlerden duyulan bu ses zil değil şiirin tınısıydı.

“Sanatçı, gözün göremediğini görendir.”

 

Çağdaş Amerikan edebiyatının en parlak yazarlarından Michael Chabon’un bir söyleşisini hatırlıyorum. Yaratıcı yazma atölyelerinin desteklenmesi gerektiğini söylüyordu: “Tamam, kimse kimseye dâhi olmayı öğretemez kuşkusuz ama yazarken hata yapmamak, yazmak denen şeye ‘okur’ gibi değil de ‘yazar’ gibi bakmak pekâlâ öğrenilebilir.

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.