Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Felsefe

Felsefe

“ÜZERİNDE KONUŞULAMAYAN KONUSUNDA SUSMALI”



Toplam oy: 340
Pierre Hadot
Doğu Batı Yayınları

"Felsefenin amacı düşüncelerin mantıken aydınlatılmasıdır. Felsefe bir öğretim değil, bir etkinliktir. Felsefi bir eser o halde aslen "açımlamalardan" oluşur. Felsefenin neticesi, “felsefi önermeler” değil, önermelerin aydınlatılmasıdır. Felsefe başka türlü bulanık ve karmaşık olacak düşünceleri açık kılmalı ve kesinlik ile sınırlamalıdır."

LUDWIG WITTGENSTEIN

Fransız felsefeci ve Antik Felsefe uzmanı Pierre Hadot’un “Wittgenstein ve Dilin Sınırları” isimli çalışması ünlü filozof Wittgenstein’ın önermelerinin aydınlatılmasına ayrılmış kapsamlı bir çalışma olarak geçtiğimiz aylarda Doğu- Batı yayınları tarafından dilimize kazandırıldı.

Türkçe felsefe literatüründe  uzunca bir zamandır eksikliği hissedilen “Wittgenstein ve Dilin Sınırları”, yazarı Hadot’un  akademik anlamda Wittgenstein’ı keşfiyle başlıyor: Antik Felsefe ile ilgili çalışmalarını yürütmek üzere görevlendirildiği CNRS’de iken çalışmaları için yabancı felsefi dergileri inceleyen Hadot, literatürde Wittgenstein hakkında en kapsamlı çalışmalar olarak bilinen E.Wasmuth’un “Tractatus’ta Sessizlik ve Gizem” makalesi ile R. Freundlich’in “Wittgenstein’da Mantık ve Gizem” isimli makaleleri ile karşılaşıyor. Bu iki önemli makaleyi okuyan Hadot, kelimenin tam anlamıyla büyüleniyor. Bu şaşkınlığın en önemli sebebi, Wittgenstein’ın Tractatus isimli eseri  40 yıl önce yayınlanmasına rağmen, ne kitabın ne de yazarının Fransa’da henüz tanınmıyor oluşudur.  Bu makaleler aracılığı ile kendisi de kısmi bir aydınlanma yaşayan Hadot, bu konuyu o zamanlar tüm felsefi tartışmaların yapıldığı Jean Wahl’ın başında  olduğu Felsefe Collége’a taşır. Burada kısa süreli bir bilgi alışverişinden sonra, Hadot, Wittgenstein’ı Fransa’ya tanıtan meşhur konferansını verir: “Wittgenstein’ın Tractatus Logico- Philosophicus’u Açısından Dilin Sınırları Üzerine Düşünceler”. Büyük yankı uyandıran bu konferansın ardından, felsefi çevreler Hadot’dan kendindeki Wittgenstein’ı anlatan bir makale yazmasını isterler. Bu noktadan sonra,  filozofun Tractatus ve Felsefi Soruşturmalar kitabı üzerine yoğunlaşan yazar, “Wittgenstein’ın Dil Oyunları” üzerine bir çalışma yayınlar. Kitabın içinde ayrı bölümler halinde sunulan bu makaleler, hem Pierre Hadot’un  Wittgenstein’ı  keşif sürecini anlamak açısından aydınlatıcı, hem de Wittgenstein felsefesinde anahtar kavramlara ulaşmak isteyen Türk okuyucusuna yardımcı rehber notlar içermekte.

Bu kavramlardan en önemlisini, Hadot’un kitabın yeni baskısında tekrar gözden geçirdiği ve günümüzde hala etkisini kaybetmeyen, “Gizem” kavramı oluşturur. Wittgenstein felsefesinde “İfade edilemeyenin, dile sığmayanın” karşılığı olarak kullanılan “Gizem”,  aynı zamanda Wittgenstein’ın  felsefi kavramsallaştırmalarının da temelini oluşturur. Tractatus’ta, “Her halde dile getirilemeyen vardır, kendini gösterir, işte bu gizemdir” cümlesiyle özetlenen bu kavram sanılanın aksine teolojik bir içerik taşımamaktadır Hadot’a göre. Yazar tarafından daha çok  duygusal bir durum olarak tanımlanan Gizem, aynı zamanda bir yaşam filozofu olan Wittgenstein’ın “Erfahrung(deneyim)- Erlebnis(yaşam)” ayrımında durduğu yeri de tanımlar niteliktedir kanımca. Öte yandan Wittgenstein’ın yaşadığı dönemde oldukça rağbet gören Bilimselciliğin bir serap olduğunu ifşa etmek amacıyla oluşturduğu Gizem kavramı, bilimselcilerin aksine Dünyanın nasıl olduğuyla değil, dünyanın yalnızca varolması olgusuyla ilgilenir. Felsefesinde bir bütün olarak olgularla değil, yalnızca  varolanlarla ilgilenen Wittgenstein’a göre, önemli olan olgular ya da önermeler değil, bunları okuyan okuyucunun sonunda bunların saçma olduğunun farkına varmasıdır.

Konuşulan ve konuşulamayan ayrımını felsefesinin temeline yerleştiren ve bu yolla aynı zamanda düşünceye de sınırlar getiren (düşünülebilen-düşünülemeyen),  Wittgenstein’ın bu eşsiz temellendirmeyi önermeler aracılığı ile yaptığı, Tractatus, “Dil içinde ifade edilebileni, dil yoluyla ifade edemeyiz”in de açıklamasıdır Pierre Hadot’a göre. Bu durumu:
"Dilin esrarı olarak adlandırılması gereken şeyi, dünyanın esrarına özdeş olan şeyi hiç kimse asla bu kadar açık ve derin biçimde ifade etmemiştir. Bu formül Wittgenstein’ın mantıki sembolizmine olduğu kadar, mistisizmine de egemendir. Kuşkusuz dil içindeyizdir, bu durum aşılamaz. Ama tam da bu aşılamaz durum içindedir ki aşkın bize kendisini gösterir.”diye özetleyen yazar,bu durumu kitabın bir çok bölümünde Wittgenstein’ın önermeleri ile de destekler.

Dil felsefesinin en önemli filozoflarından biri olan Wittgenstein’ın temelde yaptığı eleştirilerin tümünün dile yönelik olması filozofun yönteminin en önemli kısmını oluşturur. Sanılanın aksine bu bir çelişki değil, aksine filozofun tutarlılığının en önemli göstergesidir kanımca. Dile getirilemez olanı dil ile ifade etmek… Kıta Avrupası felsefesinin en önemli isimlerinden biri olan Wittgenstein’ın onu bu üne kavuşturan eseri Tractatus Logico-Philosophicus da, bu yöntemin uygulamalı bir örneğini okuyucuya sunmaktadır. Dil içinde ifade edilemeyeni, dil aracılığı ile ifade etmenin sonucu olan bu büyük eserin sahibi, felsefi terminolojisinde varolan tuzakların en büyüğünü bu yapıtta okuyucusuna kurmuştur. kitabın daha en başında okuyucuyu büyük ve önemli bir açıklama beklemektedir:

“Kitabım felsefe sorunlarını ele alıyor ve –sanıyorum- gösteriyor ki, bu sorunların soru olarak ortaya çıkmaları, dilimizin mantığının yanlış anlaşılmasına dayanır. Kitabın bütün anlamı şuna benzer bir sözde toplanabilir: Söylenebilir ne varsa, açıkça söylenebilir; üzerinde konuşulamayan konusunda da susmalı….Burada bildirilen düşüncelerin doğruluğu bana sorgu sual edilemez ve kesinkes görünüyor. Böylece şu kanıdayım ki, sorunları özlerinde sonuna dek çözdüm”

Başlangıçta oldukça iddialı görünen bu cümlelerin yazarı, kendinin de ötesine geçerek,  kitabın sonuna gelen okuyucuya dünyayı doğru görebilmesi için, tüm okuduklarını unutması gerektiğini bildiren meşhur önermesini yapar:

“Benim tümcelerim şu yolla açımlayıcıdırlar ki, beni anlayan sonunda bunların saçma olduklarını görür -onlarla-onlara tırmanarak- onların üstüne çıktığında. (Sanki üstüne çıktıktan sonra merdiveni devirip yıkması gerekir.)
         Bu tümceleri aşması gerekir, o zaman dünyayı doğru görür.(6.54)”

Türkçe felsefe literatüründe önemli bir yer edinecek olan ve Wittgenstein okuyucusu için rehber notlar içeren “Wittgenstein ve Dilin Sınırları”, çeviride de büyük bir eksikliği gideren, Murat Erşen’in akıcı ve saplantısız Türkçe’si ile okuyucularını  bekliyor.

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Felsefe Yazıları

“Ve bugüne kadar istisnasız bütün devletlerin... nihai amacı olan ebedi barış, kötü savaşları bitirmemizi ve kendisine ulaşmak için en uygun görünen (belki de bütün devletlerin tek tek ve tümden cumhuriyetleşmesini sağlayan) bir anayasa kurmamızı talep eder.

“Girit’e kaçmak, Girit’te yaşamak, Atina’da ölmenin alternatifiydi. Fakat Sokrates Atina’da ölmeyi seçti. Sokrates, Girit’e felsefeyi sokmak uğruna yaşamını korumaktan ziyade, Atina’da felsefeyi korumak uğruna yaşamını feda etmeyi tercih eder. Eğer Atina’da felsefenin geleceğine ilişkin tehlike o kadar büyük olmasaydı, Sokrates, belki de Girit’e kaçmayı seçerdi.

“Sanat eleştirisi öğretmekle geçirdiğim uzun yıllar beni şuna ikna etti ki, bir imgeyi değerlendirmenin en iyi yollarından biri onu gözlemlemek ve üzerine düşünüp konuşmaktır. Sanat eleştirisi bunu gerektirir ve bu kitabın derdi de bu.

“Fotoğraf felsefesinin amacı, insan ve aygıt arasındaki mücadeleyi fotoğraf alanında ortaya çıkararak, sözkonusu karşılığa olası bir çözüm aramaktır”

“... nesnelerin beni (özgür bir varlığı) nasıl etkilediği asla anlaşılır şey değildir. Ben yalnızca nesnelerin nesneleri nasıl etkilediğini kavrarım. Ama ben özgür olduğuma göre (ve ben, kendimi nesnelerin bağıntısı üzerine çıkarıp, bu bağıntının kendisinin nasıl olanaklı olmuş olduğunu sormak suretiyle olanım), ben asla hiçbir şey, hiçbir nesne değilim.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.