Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Felsefe

Felsefe

İKİ BÜYÜK DÜNYA SİSTEMİ HAKKINDA DİYALOG



Toplam oy: 650
Galileo Galilei
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları

“Deneysel ve kuramsal araştırmada bilimin tutumu ve metodu, Galileo’dan bu yana hep aynı kalmıştır ve öyle kalmaya devam edecektir.”
MAX BORN, 1954

Doğayı rasyonel olarak anlama çabalarının bir sonucu olarak Modern Bilimin doğuşundan sorumlu olan bir isim varsa, bu hiç kuşkusuz Galileo Galilei’dir. 1564 yılında İtalya’da doğan fizikçi, matematikçi, gökbilimci ve filozof Galileo, bilimsel devrimin şekillenmesinde büyük role sahip isimlerin başında gelmektedir. 1589 yılında yaptığı matematiksel araştırmalar sonucu, Pisa Üniversitesi’nde profesör olan bu büyük bilim insanı sistematik olarak Antik Yunan’da başlayan Kozmoloji çalışmalarını rasyonalize ederek Modern Bilime uyarlamasıyla ün kazanmıştır.
Fiziksel evrenin bir bütün olarak kavranıp anlaşılmasını sağlamak amacıyla doğa bilimlerini, özellikle astronomi ve fiziği bir araya getiren kozmoloji tarihte birçok uygarlığın (Mezopotamya, Hindistan, Çin) ilgi alanı olduysa da günümüzdeki fiziksel kozmoloji çalışmalarının başlangıç noktasını Antik Yunan uygarlığı oluşturmaktadır. Klasik dönem Yunan filozoflarından Platon ve Aristoteles’in çalışmaları literatürde çağdaş fiziksel kozmolojinin başlangıç noktası olarak görülmektedir. Platon felsefi sisteminin bir uzantısı olarak görünen (düzenli) evren ve görünmeyen (düzensiz) evren fikrini ortaya atmıştır. Kozmik anlamda yaratıcı olan bu fikir pek rağbet görmese de öğrencisi Aristoteles’in sistemi Ortaçağ boyunca kabul görmüştür. Kozmolojinin başlangıcından itibaren var olan fikirleri derleme görevini ise Batlamyus ( Klaudyos Ptolemaios) yerine getirmiştir. Sistematik anlamda ilk kozmoloji çalışmalarını başlatan Batlamyus, aynı zamanda Dünya merkezli Güneş sistemini ilk öneren bilim insanıdır. Batlamyus’un modeli Kopernik’in 16. Yüzyılda sistematize ettiği Güneş merkezli modeline dek, Batı ve İslam dünyasında geçerliliğini korumuştur. Kopernik’in Güneş merkezli kuramı o zamana kadar var olan düzenli evren anlayışı yerine düzensiz ve kusurlu bir evren anlayışını getirmekteydi. Tahmin edileceği gibi bu anlayış özellikle dini bağlamda pek çok sorun yaratmıştır.  Dünyayı algılamada yeni ve etkisi bugüne kadar gelen bu sistem, 1609 yılında Hollanda’da teleskopun icat edildiğini duyan ve kendisi daha ileri düzeyde bir teleskop icat eden Galileo tarafından doğrulanacaktır.

Galileo Galilei bu mükemmel icat ile günümüz dünyasında kabul gören çok sayıda keşfe imza atmıştır. Ay yüzeyinin girintili çıkıntılı oluşu, yıldız kümelerinin gözlenmesi, Samanyolu galaksisinin keşfi, Jüpiter’in uydularının keşfi bunlardan sadece bir kaçıdır. Bu eşsiz gözlemlerini 1610 yılında Siderus Nuncius ( Yıldızların Habercisi) isimli kitabında yayınlayan Galileo, bu buluşları sayesinde Floransa’da saray matematikçisi mertebesine ulaşmıştır. Kitapta yer alan fikirler Kopernik sistemini savunduğundan papazların da ağır baskısına maruz kalan Galileo, 1615’te iddiasını müdafaa etmek üzere Roma’ya gitmiştir. Papa V. Paul tarafından kitaplarını tetkik için bir komisyon kurulmuş ve bu komisyon kitaplarını yasaklamasa da Galileo’dan Dünya’nın döndüğü iddiasından vazgeçmesini istemiştir. Bu olaydan sonra uzun bir müddet bilimin daha çok pratik yönüyle ilgilenen Galileo, 1618 yılında üç kuyruklu yıldızı keşfetmesiyle yine kiliseyle karşı karşıya kalmıştır. Yakın arkadaşlarından birinin 8. Urban olarak papa seçilmesinden cesaret alan bilim adamı 1632 yılında bilim dünyasını temelden sarsan ve evren hakkındaki tüm tespitlerini içeren “İki Büyük Dünya Sistemi Hakkında Diyalog” isimli kitabını yayınlamaya karar vermiştir. Türkiye İş Bankası Yayınları tarafından dilimize kazandırılan bu önemli kitap, bilim tarihini temelden sarsan bir içeriğe sahiptir.

Kitap, üç kişinin arasında geçen evren sistemleri hakkındaki tartışmalara yer vermektedir. Galileo’nun diyaloglar gibi bir yöntemle bu tespitleri açıklaması ve hayali kahramanlar etrafında bunu yapmasının Ortaçağ sansür kurulunun baskısından kurtulmak için olduğu söylenebilir. Kitabın kahramanlarından ilki Salviati’dir. Temsil ettiği düşüncelerle Galileo’ya en yakın isim olarak görülen Salviati’nin, en akıllıca konuşan ve en inanılır kanıtlar sunan kahraman olduğunu söylemek mümkündür. Salviati’nin tam tersi görüşler öne süren Simplicio ise Aristoteles okulunun skolastik temsilcilerinden olan bir peri patetikçidir. Simplicio, Galileo tarafından kendisine muhalif olan kesimi temsil etmek amacıyla kitaba dâhil edilmiş bir isimdir. Kitabın son kahramanı Sagredo ise, her iki tarafa sorduğu sorularla konuşmaları yönlendiren tarafsız bir isim olarak karşımıza çıkmaktadır. Sagredo’ya okurun sesi de demek mümkündür.

Galileo’nun metninin biçimsel olarak öne çıkan özelliği incelikli tartışmaları sürükleyici bir edebi üslup ve yer yer ince zeka ürünü mizahla vermiş olmasındadır. Türkçe çevirinin başarısı da bu noktada devreye girmektedir. Çevirinin temizliği ve çetrefil pasajların çevirmenin notlarıyla aydınlatıldığı ‘İki büyük Dünya Sistemi Hakkında Diyalog’, metni Türkçede son derece okunur kılmaktadır. Bunun yanında kitabın okuyucuyu zorlayan karmaşık yapısını da göz ardı etmemek gerekir. Bunun nedeni Modern Dünya insanı olarak bizlerin alışkın olduğumuz ya da matematik dilinde tek bir formülle ifade edebileceğimiz olayların, en başından başlayarak sayfalar boyunca en ince ayrıntısına kadar anlatılmasıdır. Öte yandan Galileo’nun doğada gördüğü olayları anlatmak için gereken matematik dilinin henüz ortada olmamasını hesaba katarsak, bilim adamının o dönemde bunu yapmak zorunda olduğunu söylemek mümkündür.

Dünya bilim tarihini yeniden başlatan bu önemli eser yayınlandıktan sonra, Galileo tekrar Roma’ya çağrılıp engizisyon mahkemesine çıkarılmıştır. 1633 yılında kitap yasaklanmış ve Galileo kutsal engizisyonca müebbet hapse mahkûm edilmiştir. Daha sonra bu ceza ironik bir biçimde kendi evinde göz hapsine çevrilmiştir. Bu olaydan kısa bir süre sonra kör olan Galileo, 1642 yılında hayatını kaybetmiştir. Ölümünden 200 yıl sonra değeri anlaşılan Galileo Galilei’nin tüm yapıtları 1842- 56 yılları arasında Galileo uzmanı Antonio Favoro’nun büyük çabaları sonucu ‘ Le Opera Di Galileo’ adıyla yayımlanmıştır. Galileo’yu mahkûm eden Vatikan ise 1820 yılında suçlamasını sona erdirmiştir. 1822 yılında kardinaller kurulu Güneş merkezli sistem hakkında yazıların basımı ve dağıtımına izin vermiştir. 1835 yılında ‘İki Büyük Dünya Sistemi Hakkında Diyalog’ Vatikan’ın yasaklı kitaplar listesinden çıkarılmış, 1992 yılından beri Katolik kilisesi Galileo’nun evren sistemini resmen tanımaya başlamıştır. 

2008 yılında İş Bankası Kültür Yayınları tarafından yayınlanan ve ardı ardına üç baskı yapan bu önemli eser, Galileo hakkında içerdiği bilgilerle okuyucuyu aydınlatmakla kalmayıp, aynı zamanda din ve aydınlanma arasındaki ilişkinin tehlikeli koridorlarında gezinen bir bilim adamının kararlılığını da yansıtıyor. İçeriği ve temiz Türkçesiyle öne çıkan İki Büyük Dünya Sistemi Hakkında Diyalog, Dünya’nın nasıl bir yer olduğuna ilişkin tarih boyunca öne sürülen tezleri merak eden Türk okuyucusu ile buluşmayı beklemekte.

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Felsefe Yazıları

“Ve bugüne kadar istisnasız bütün devletlerin... nihai amacı olan ebedi barış, kötü savaşları bitirmemizi ve kendisine ulaşmak için en uygun görünen (belki de bütün devletlerin tek tek ve tümden cumhuriyetleşmesini sağlayan) bir anayasa kurmamızı talep eder.

“Girit’e kaçmak, Girit’te yaşamak, Atina’da ölmenin alternatifiydi. Fakat Sokrates Atina’da ölmeyi seçti. Sokrates, Girit’e felsefeyi sokmak uğruna yaşamını korumaktan ziyade, Atina’da felsefeyi korumak uğruna yaşamını feda etmeyi tercih eder. Eğer Atina’da felsefenin geleceğine ilişkin tehlike o kadar büyük olmasaydı, Sokrates, belki de Girit’e kaçmayı seçerdi.

“Sanat eleştirisi öğretmekle geçirdiğim uzun yıllar beni şuna ikna etti ki, bir imgeyi değerlendirmenin en iyi yollarından biri onu gözlemlemek ve üzerine düşünüp konuşmaktır. Sanat eleştirisi bunu gerektirir ve bu kitabın derdi de bu.

“Fotoğraf felsefesinin amacı, insan ve aygıt arasındaki mücadeleyi fotoğraf alanında ortaya çıkararak, sözkonusu karşılığa olası bir çözüm aramaktır”

“... nesnelerin beni (özgür bir varlığı) nasıl etkilediği asla anlaşılır şey değildir. Ben yalnızca nesnelerin nesneleri nasıl etkilediğini kavrarım. Ama ben özgür olduğuma göre (ve ben, kendimi nesnelerin bağıntısı üzerine çıkarıp, bu bağıntının kendisinin nasıl olanaklı olmuş olduğunu sormak suretiyle olanım), ben asla hiçbir şey, hiçbir nesne değilim.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.