Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap


Yazarlar


Bilgehan Uçak

Tüm Yazıları

İlk romanın ne olduğu Türkiye’de hayli tartışılmış bir konu. Bugün bile o tartışma devam ediyor. Gelen kabul, ilk “Türk romanının” Şemsettin Sami’nin Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat’ı olduğu. Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat’ın tefrikası 1871, kitap halinde yayımlanışı ise 1875. Oysa, ilk “Türkçe roman” dediğimizde Vartan Paşa’nın Ermeni harfleriyle Türkçe olarak yazdığı Akabi Hikâyesi’ni (1851) görüyoruz.

Lisede gittiğim bir fotoğraf sergisinin hayatımı değiştirdiğini söyleyebilirim. NTV’nin “O An” sergisi, Levent’te. O kadar etkilendim ki -özellikle “Gökyüzüne olta atan adam”- heyecandan kitapçıya gidip birkaç teknik fotoğraf kitabı aldım -hiçbirini okumadım. Ama fotoğrafçılığı merak etmeye başlamıştım.

Edebiyatta sıklıkla karşımıza çıkan bir ikilem vardır: Suçlu kim? Suçu işleyen insanın kendisi mi, içinde büyüdüğü toplum mu?

 

Bir yerde suç varsa, mantıken en azından bir suçlunun da olması gerekir. Peki, suçlu o kişi midir yoksa esas suçlu, o kişiyi suç işlemeye iten -yönelten, teşvik eden, mecbur bırakan- toplum mudur?

 

Nobel ödülleri, olanca prestijine rağmen her zaman büyük tartışmaları da beraberinde getirmiştir. Ödül verilen yazarlar hep alması muhtemel olanlarla mukayese edilir. Hele Tolstoy, Kazancakis, Woolf gibi isimlerin “ödül almaya layık bulunmadığını” düşününce… Son senelerde Nobel Edebiyat Ödülleri tartışmaların merkezinden bir türlü kurtulamadı.

 

İtalyan Rönesansı’nın Kısa Tarihi’ni görür görmez almamın sebebi, salgının başından beri “Batı Sanatı Tarihi” hakkında hayli kafa yormamdı. Kapakta Botticelli’nin çok meşhur bir resmine yer verilmiş: “Venüs’ün Doğumu”.

 

Spor muhabirliği yaparak başlamıştım metin yayınlamaya. Fenerbahçe’yle ilgili bir haber yazmıştım, ilk imzamı orada gördüm. O gazete sayfasını çerçevelettim, hâlâ saklarım. Farklı konularda yazılar yazsam da aslında üç aşağı beş yukarı aynı konular arasında gidip geliyorum. Bilmediğim hiçbir konuda da yazmamaya çalışıyorum.

 

Nehir söyleşi, ara bir tür. Ne biyografi ne de otobiyografi. Otobiyografi değil çünkü hayatınızı nasıl anlatacağınızı söyleşiyi yapan kişinin soruları belirliyor. O çerçeveyi siz çizemiyorsunuz ve birkaç soruyla hiç istemediğiniz günlere veya olaylara geri dönmeniz mümkün.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.