Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap


Yazarlar


Ayşe Düzkan

1959 doğumluyum. 1970'lı yılların başında solcu, 1980'li yılların başında feminist oldum. demokrat gazetesi, feminist, kadınlara mahsus gazete pazartesi, radikal, milliyet, pişmiş kelle, hayalet gemi, expres, kırmızı alarm, kaosgl, 2000'de yeni gündem ve özgür politika gibi yayınlarda ve www.gazetem.net'te yazdım, bir dönem pazartesi'nin genel yayın yönetmenliğini yaptım. şamdan plus, sabah gazetesi hafta sonu eklerinde çalıştım, halen star gazetesi hafta sonu eklerinde çalışıyorum, gazetenin kitap eki editörüyüm. çalar saat, erkekliğin kitabında yazmaz bu ve behiç aşçı kitabı adlı üç kitabım, çevirilerim ve 24 yaşında bir kızım var.

Tüm Yazıları

kadınlık mı annelik mi’yi kaleme almış olan fransız feminist elisabeth badinter birçok kitabın yazarı, annelik meselesini daha önce de ele almış. büyük bir reklam şirketinin –babasından miras kalan- ortaklığına sahip, ülkesinin en zengin kadınlarından biri, güzel, yaşından genç gösteriyor, üç çocuğunun babası adalet bakanlığı da yapmış ünlü bir avukat.

müzisyenlerin yazdığı kitaplara şüpheyle yaklaşanlardanım. nick cave’in, adı bukowski’yle birlikte anılarak büyük bir haksızlığa maruz bırakılan (haksızlık çünkü bukowski erkeklerin sefaletini göklere çıkartırken cave aptallığını ve dehşetini sergiliyordu) o şahane romanı bunny munro’nun ölümü’ne rağmen…

herhangi bir şeyin yasak olmasının en kötü yanı, ona ulaşmanızın değil onun üzerine düşünmenizin engellenmesi. yasak, yasakladığının sorgulanması konusunda bir tabu üretiyor hızla. porno yasakken, ona karşı çıkanlar yasakçının tarafına savruluyor.

 

biliyorsunuz, yeni kabinenin aileden ve sosyal politikalardan sorumlu devlet bakanı fatma şahin göreve gelir gelmez ilk açıklaması feminizmin faydasızlığı üzerine oldu ve epeyce tepki topladı. açıkçası şahin’in hızının parmak ısırttığını düşünsem de bu açıklamasını şaşırtıcı bulmuyorum.

ofsaytı bir türlü anlamayan kızı tanıyorsunuz değil mi? gömleklerini katlayamayan çocukla tutkulu bir ilişki yaşıyorlar. kız ara sıra “konuşmamız gerekiyor” diyor, tam çocuk şuta konsantre olmuşken. hatta ekranın önünden geçiyor… öyle zamanlarda çocuk onun kendisini asla anlamadığını düşünüyor.

kendisi de ikd’li olan emel akal’ın 1980 öncesinin güçlü kadın örgütü ilerici kadınlar derneği’ni anlattığı kızıl feministler adlı kitabı, bu kez iletişim yayınları tarafından yayımlandı. bu çalışmanın birçok noktada sorunlu olduğunu düşünüyorum.

verimli bir yazar olan aksu bora’nın feminizm kendi arasında adlı kitabı ayizi yayınları’ndan çıktı. kitabın adının anlamı ve buna bağlı olarak kendi anlayış kapasiteniz konusunda şüpheye düşmüş olabilirsiniz; “feminizm kendi arasında bilmem kaça ayrılır” tarzı bir cümleyi akla getirme amacını taşıyor.

depremden birkaç gün sonra erciş’te yetmişlerinde bir adam tanıdım. sağanak yağmurun altında, bir ateşin başında oturmuş kafasına bir seccade örtmüştü. gidecek, kalacak yeri yoktu, sokakta yaşıyordu, evini ve bütün yakınlarını depremde kaybetmişti. düşündüm, inançları izin verse intihar eder mi?

 

henry ve june, anaïs nin’in ömrü boyunca tuttuğu günlüklerin arasında 1931’in sonundan başlayan ve 1932 yılının sonuna dek uzanan bir yıllık bölümünün gözden geçirilmiş yeniden basımı. yazarın cinsel ve romantik hayatı üzerine odaklanmış bu anlatı okurunu çokeşlilik ve kadın cinselliği üzerine düşünmeye teşvik ediyor.

 

Ömer Oyal 2006 ve 2007 yıllarında çıkarttığı ilk iki romanı Sürgün Ruhun Rüya Defteri ve Gecelerin En Güzeli’nden beş yıl sonra yayımlanan üçüncü romanı Önceki Çağın Akşamüstü’nde yine benzer temalar, yani tarih, inanç ve siyasal angajman üstüne düşünüyo

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.