Eleştiri Arşivi

Eleştiri
//php print_r ($fields); ?>
Müzik ruhun gıdasıdır. Tıpkı edebiyat gibi. Bu iki kadim sanat, yüzlerce yıllık birlikteliklerini günümüze kadar başarıyla sürdürmüşler, insanların ruhsal gelişimlerine katkıda bulunmuşlardır. Sanatçılar, hangi dalda üretim yaparlarsa yapsınlar, sonunda hep bu iki sanatın insan üzerinde yaptığı etkileri, üretimlerinde temel unsur olarak kullanmışlardır.

//php print_r ($fields); ?>
Hepimiz yaşamın içinde heyecanlı ya da çaresiz hissettiren birçok olayın ya da durumun bizzat öznesi oluruz. Olup bitenlerin bu sürekli akışında aklımızda kalan, yaşananların bütünü değil, bütünden kesitler halinde çekip çıkardıklarımızdır. İşte çekip çıkarılanlar da anlardır aslında; hiç unutamadığımız, bizimle birlikte yaşayan anlar...

//php print_r ($fields); ?>
İnsan bazen, aklını bulandıran, onu belki bir kıyıya belki bir uçurumun kenarına iten kitaplarla karşılaşır. Bu hayatta pek az olan bir şeydir. İnsan kitap elinde, itilip kaldığı yerden dünyaya bakakalır. Okuduğu satırların aralarına sıkışır, ağırlığı fark edilmeyen bir kitabın altında kalır. Boğazda bir yumru aynaya bakmaktan korkmaktır bazı kitaplar.

//php print_r ($fields); ?>
Hayat çok sıkıcı, çok şükür ki ölüm var. Aşk, hayat ve sanat. Zaten bunların hepsi ölüm demek. Bu öngörü, birkaç bin yıl önceki bir yazıttan alıntı. Öleceğimiz ana kadar –bazen bir buzul kayanın üzerinde, bazen çölün ortasında– yalnızlıktan yakınarak ağlıyoruz. Diğerleriyle birlikte. Ama nazar değmesin, hayatta kalma reflekslerimiz, ölümlü olduklarını bilmeyen hayvanlarınkiyle neredeyse denk.

//php print_r ($fields); ?>
Jim Thompson imzalı Vahşet Gecesi, “ucuz” polisiye alanındaki en iddialı eserlerden biri. Ardından gelenlerin basamak taşı olsa da, genel görüş, henüz onu kimsenin geçmediği ve daha bir süre geçemeyeceği yönünde.

//php print_r ($fields); ?>
Kobayaşi Takici, Japonya’da işçi edebiyatının başlangıcı sayılan Yengeç Konserveleme Gemisi romanında güç koşullar altında av yapan bir gemi mürettabatının isyanını anlatıyor.

//php print_r ($fields); ?>
1935’te, henüz 26 yaşında, doktorasını yeni tamamlamış bir sanat tarihçisi olan Ernst Gombrich, dünya tarihini sevdirmek amaçlı bir kitapçık yazmayı denemiş: Almanca yazdığı kitabın başlığı “Genç Okurlar İçin Kısa Dünya Tarihi.” Böylesi geniş bir konuyu 40 kısa bölümde açıkladığı kitap klasikleşmiş sonradan.

//php print_r ($fields); ?>
Bir kitapçı rafında veya yazarının onu kilitlediği çekmecede sabırla okurunu bekleyen her kitap bünyesinde farklı okumalara müsait, Babil Kütüphanesi’ni anımsatacak zengin bir olasılıklar ağı barındırır. Vasat bir okur bunu ayırt edemese bile, bilinçli bir okur ya da bir eleştirmen kitabın potansiyelini görmeye daha yatkındır.

//php print_r ($fields); ?>
Nicolas Herpin ile Nicolas Jonas, Amerikan sosyolojisini anlatırken kitaplarını (La sociologie américaine, 2011) dört temel üzerine inşa ederler: Şehir, iş hayatı, aile ve kültür.

//php print_r ($fields); ?>
İnsan bazı kitapları okurken müthiş bir üzüntüye kapılır. Çünkü bir daha asla, o kitabı ilk kez okumanın heyecanına ve hazzına erişemeyecektir. Bitsin istemez. Ama bir kere başlamıştır ve bitmesi gerekmektedir. İsmail Güzelsoy’un romanları insanı böyle bir kederle kucaklar. İnsan o romanları okurken kitabı da kendisini de güzelleştiren bir hüzne gark olur.
