Dosya Arşivi

Dosya
//php print_r ($fields); ?>
Uzun yıllar kitap tanıtım yazıları kaleme aldım. Kaleme aldığım metnin okuduğum kitabı henüz okumayanları gözeten bir tanıtım yazısı olduğunun da her daim farkındaydım. Ancak kitabını tanıttığım yazarlardan “eleştiri yazısı” için teşekkür mesajları almaya başlayınca bir şeylerin yanlış gittiğini düşünmeye başladım. Çünkü kaleme aldığım metinler birer eleştiri değildi.

//php print_r ($fields); ?>
Bazı romanlar vardır ki, kahramanları çocuk olsa dahi sadece çocuklar için değil, büyüklere de “büyüklüğü” öğretmek üzerine yazılmıştır. Yetişkin dünyasının rekabete açık düzenini içinde barındırması bile çocuk okuru yetişkin olmaya hazırlamak içindir. Küçük Prens hemen aklımıza gelenlerden, Exupery’nin başyapıtı.

//php print_r ($fields); ?>
Dünya gündemi bir andan virüs salgınının etkisi altına girdi. Birçok ülkede hayatın akışı virüs salgınıyla belirlenmeye başladı. Tarihte yaşanan diğer salgınlarla kıyaslanan bu yeni gelişme insan hafızasını geçmişi yoklamaya götürdü. Bundan yüz yıl kadar önceki İspanyol gribi bunlardan biriydi.

//php print_r ($fields); ?>
Üzerinde çokça konuşulan, hakkında tezler yazılan ve her eline kalem alanın yazdığını iddia ettiği şey “masal”. Evet, kabul edelim büyülü bir kelime ve yine kabul edelim ki gerçeklerin her zaman önünde yürüyen ve gerçekleri takip etme zorunluluğu olmayan bir kavram.

//php print_r ($fields); ?>
15 Ağustos 1945’te Japon Devlet Radyosu’nda bir ses duyuldu. Üzgün ama asaletli bir ses. Doğan Güneşin İmparatoru konuşuyordu. Şintoizm’in, efsanelerin, mitlerin ve kadim Japon kültürünün etkisiyle yüzyıllardır makamına Tanrısallık atfedilen İmparator, radyoda savaşı kaybettiğini yani mağlubiyetini ilan ediyordu kahraman halkına.

//php print_r ($fields); ?>

//php print_r ($fields); ?>
Ne zaman bilimkurgu bir roman veya öykü okuyacak olsam, kitabın kapağını büyük bir beklentiyle açarım. Beni yarattığı dünyanın içine çekebilmesi, kendi içinde anlamlı bir âlem kurması, hayal gücünü zorlayan bir teknoloji, gelecekteki toplumsal sorunlar, distopik manzaralar, uzay gemileri, ışın kılıçları, dünyayı ele geçiren robotlar... Bunların olup olmaması inanın hiç ilgimi çekmez.

//php print_r ($fields); ?>
Tuhaf zamanlardan geçiyoruz. Dijital dönüşüm sonrası sosyal yanımızı sentetik, holografik bir düzleme hapsederken, -durup anlamaya fırsat bırakmadan ardı ardına- gerçekleşen küresel olaylar karşısında bocalıyor, bocaladıkça yüzeyin güvenli ve tanımlanmış alanında kalmaya ikna oluyoruz.

//php print_r ($fields); ?>
Kütüphanemi karıştırırken bir köşede bulduğum kitap bu hafta derin düşüncelere dalmama sebep oldu. Yeterince vaktim vardı. Koronavirüs pandemisi dolayısıyla bir süre için evde çalışma sistemine geçmiştik ve bu, herkes gibi benim de eskisine göre çok daha fazla okuduğum, yazdığım ve düşündüğüm anlamına geliyordu.

//php print_r ($fields); ?>
Tüm dünyada 90’lı yıllara duyulan özlemin sebebi, o dönem çocukluğunu - ilk gençliğini yaşamış neslin ellerinden yitip giden zaman için tuttuğu bir yas mı, yoksa internet ile yeni bir çağa başlayan insanlığın “eski dünya”ya en yakın, tarihi “bozulmanın” henüz başlamadığı milenyum öncesi 90’lar olarak görmesi mi, veyahut bunlar dışında bir ya da birden fazla çeşitli nedenler mi bilemiyorum.
