Dosya Arşivi
Dosya // En çok okunanlar
//php print_r ($fields); ?>
Kadim zamanlardan beri “yalan” her din, her inanış ve her dünya görüşünce lanetlenmiştir. Tarihte yalanı hoş gören bir kavme denk gelmek mümkün değildir. Yine de insanın olduğu her yerde ve zamanda yalan “kullanılan” bir araçtır. Kimi zaman gerekmese bile yalan söyler insanlar. Yalanın yüzü insana daha sıcak, daha parlak görünür çoğu zaman.
//php print_r ($fields); ?>
Bilmem farkında mısınız? Sosyal medyaya bakıyorum, kitap eklerini okuyorum, kitap satış sitelerinin yeni çıkan listelerine göz atıyorum, kitabevlerinde çocuk kitapları raflarını inceliyorum. Hepsinde aynı sonuç: Çocuk şiirleri kitapları yok denecek kadar az… Çıkan çocuk şiirleri kitapları da gereken ilgiyi hak etmiyor.
//php print_r ($fields); ?>
Kütüphaneler, çok eski zamanlardan matbaanın bulunuşuna ve günümüze toplumların zenginlik göstergelerinden biri olmuştur.
//php print_r ($fields); ?>
//php print_r ($fields); ?>
Yırtık, rengi atmış bir örme yün takke yaşlı bir köylünün kafasında nasıl durursa evimizin yıkık, yana kaykılmış kiremit çatısı da öyle. Ailemizin, hikâyemizin üstünde. Uzaktan bakardım evimize bazen. O yamuk acımıza. Ahşap ve kiremit çatısı eğilmiş. Bütün yoksulluğun küçük, utangaç bir açıklaması elbette bu. Kilometrelerce yamaç. Okula bu yamaçlardan uçarak iniyorum sabahları.
//php print_r ($fields); ?>
Filmlerinde değişen, kentleşen, modernleşen Japonya’ya dair arka planda sunduğu nefis detaylarla farklı bir sineması var Yasujiro Ozu’nun. “Geç Gelen Bahar” (1949), “Erken Gelen Yaz” (1951) ve “Tokyo Hikâyesi”ni (1953) muhakkak görün isterim. Ama Japon Sineması’nda keşfedilmesi gereken Ozu haricinde de çok nitelikli yönetmenler var. Miyazaki’yi şahane animasyonları vesilesiyle duymuşsunuzdur.
//php print_r ($fields); ?>
Kültürel belleği oluşturan biraz da mekânlardır. O mekânları var eden yapılardır. Bizim yapılarımız yaşayan mekânlardır bu anlamda. Mesela cami mimarimizin en önemli özelliklerinden biri toplayıcılık unsurudur. Kütüphaneler de öyledir.
//php print_r ($fields); ?>
"Bayan Mallard’ın kalp sorunundan muztarip olduğu bilindiğinden, kocasının ölüm haberi verilirken mümkün olduğunca nazik ve özenli davranıldı. Acı haberi kız kardeşi Josephine’den öğrenen kadın, önce gözyaşlarına boğulur, sonra yalnız kalmak istediğini söyleyip odasına çekilir fakat işte tam bu noktada çok beklenmedik bir şey olur.
//php print_r ($fields); ?>
Kurgusu, senaryosu ve yönetmenliğiyle Stranger Things ve Mindhunter, Netflix’in epey ilgi gören iki ayrı yapımı. İçerik olarak birbirlerinden oldukça farklı olan bu iki dizi, bu yaz müşterek bir girişim sergiledi. Sevenleri için sanırım temmuz ve ağustos, seri katillerin cinayet psikolojilerini çözmek ve baş aşağı dünyanın başlangıcıyla tanışmakla geçti.
//php print_r ($fields); ?>
1682 yılının Eylül ayında 26 yaşındaki genç bir bilim insanı olan Edmund Halley daha sonra kendi ismiyle anılacak olan ‘en meşhur’ kuyruklu yıldız ile tanıştı. İsminin verilmesine sebep olan şey yapmış olduğu keşif değildi. O; bu kuyruklu yıldızın, Güneş’in yörüngesinde dönen bir göktaşı olduğunu tespit edip, her 75 - 76 yılda bir dünyanın yakınından geçeceğini hesap etti.