Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap

Felsefe

Felsefe

Hidayete Ermemiş Bir Agnostik / Hans Georg Gadamer



Toplam oy: 821
Hans Georg Gadamer
Paradigma Yayınları

“Hermeneutiğin ruhu, ötekinin de haklı olabilme imkânıdır. Kendini bil, Tanrı olmadığını bil anlamına gelir. Felsefe kişinin kendi cehaletini kabulüyle başlar ve biter.”
                                                  HANS- GEORG GADAMER


“Bu kitabın açtığı uzun yolu kat etmek isteyen kişinin derin bir nefes alması ve çok sayıda engeli aşması gerekir. O gerçek bir şaheser, Hermeneutiğin Summa’sı, fakat aynı zamanda kontrol edilemez olanın, yani insanın sonluluğunun / sınırlılığının da şaheseridir.” Jean Grondin’in bahsettiği bu yapıt, Gadamer’in Hakikat ve Yöntem’inden başkası değildir.

“Hakikat ve Yöntem”... Başlığı kadar içeriği de İddialı olan bu eser, Gadamer’in felsefi terminolojide Magnum  Opus’u olarak görülmektedir. Felsefi Hermeneutiğin (Yorum Bilgisi) başlangıcı sayılan Gadamer, bu büyük eserde sadece felsefenin değil, dünyada bulunan varlıklar olarak bizlerin en temel sorusunu soruyor: “Anlama Nasıl Olanaklıdır?” Bu soruya giden yolda Gadamer’in önüne çıkan zorluklar, aynı zamanda eserin de başlığını oluşturuyor. “Hakikat mi, Yöntem mi?” Bu çetrefil sorunun cevabını, daha yapıtın başlarında hemen veriyor filozof; “Ne Hakikat ne de Yöntem.” Diğer bir deyişle, kesin bir hakikat veya ona ulaşmayı garanti eden bir yöntem arayanlar, mutlaka hayal kırıklığına uğrarlar. Çünkü anlama ve sonucu olarak ulaşılan hakikat asla bir yönteme dayandırılamaz. Belirli bir yöntemle hakikate ulaşılabileceğini sanmak, modern dünyanın ve pozitivizmin yanılgısından başka bir şey değildir Gadamer’e göre. Dolayısıyla filozofun seçtiği bu başlık, aynı zamanda onun provakatif argümanını da oluşturmaktadır. Aynı durumu diğer bir alman filozof olan Martin Heidegger’in “Varlık ve Zaman” isimli eserinde görmemiz ise sadece bir tesadüf değildir. Yöntemini Heidegger’in doktora öğrencisi olduğu dönemlerde oluşturan Gadamer, hocasının felsefi yönteminin bir devamı ve geliştiricisi olarak da görülebilir. Heidegger’in “Dasein” üzerine olan yorumlarını ve yöntemini Hermeneutik alana uygulayan ve bu yolla Felsefi Hermeneutiğin başlangıcını oluşturan Gadamer’e göre, her Hermeneutik inceleme aynı zamanda bir Varlık incelemesidir. Çünkü anlama Yorumcunun-Varlığın durduğu noktadan başlar.

 Gadamer’in Hermeneutik tarihini yapı-söküme uğrattığı nokta tam da burasıdır. Kendisinden önce gelen Schleiermacher ve Dilthey’ın tersine metnin anlamının okuyucu tarafından belirlendiğini söyleyen Gadamer’e göre, “Daima metnin anlamı yazarın niyetini aşar.” Gadamer’den önce Hermeneutik geleneğin metne yaklaşımı hep yazar merkezli olmuştur. Hatta Hermeneutiği özel bir alandan (teoloji, hukuk) çıkarıp evrenselleştiren Schleiermacher bile bir metni yorumlamak için okuyucunun kültürel bilincinin yazarın bilincine erişmesi gerektiğini savunmuştur. Gadamer ise bunların tersine, anlamanın aynı zamanda yorumlamak olduğunu savunmuş ve Dasein’a (Varlık’a) bağlı yorum olmaksızın dünyanın tecrübe edilemeyeceğini saptamıştır. Dasein’a bu anlama-yorumlama esnasında eşlik edecek olan kavramlar ise oldukça şaşırtıcıdır. Aydınlanmanın ve Modernitenin kötülediği Ön-yargı ve Gelenek kavramları Gadamer’de olumsal bir içeriğe bürünür. Filozofa göre, anlamanın ön-koşulu olan Önyargılarımız ve anlamamıza imkân veren Gelenek olmaksızın içinde bulunduğumuz dünyayı yorumlamak mümkün değildir. Sonuç olarak anlama, Dasein’ın İçinde - Yaşadığı - Dünya - İle tecrübe ettiği Varoluşsal bir eylemdir ve bu eylemi gerçekleştirirken nesnel olmayı öne sürmek, Pozitivist bir kuruntudan başka bir şey değildir.  

Beşeri Bilimlerin nesnellik iddialarının ayyuka çıktığı çağımızda, bu durumu tersten okumayı özendiren bu büyük felsefi yapıt, Hüsamettin Arslan ve İsmail Yavuzcan’ın ortak ve değerli çabası doğrultusunda Paradigma yayınları tarafından dilimize kazandırıldı. Konu yorum ve anlam olunca tercüme faaliyeti de daha çok önem kazanıyor kanımca. Hermeneutik bir eylem olarak tanımlayabileceğimiz tercüme, bu eserde Türk okuyucusuna birçok kavramı temellendirme noktasında da bir başvuru kaynağı oluşturuyor. Ancak, tercüme esnasında bazı kavramların orijinaline sadık kalınmasının o kavramları çevirmekten daha anlamlı ve anlaşılır bir durum olmasını bu eserin çevirisinde de görmekteyiz. Yazı boyunca Hermeneutik olarak kullandığım ve evrensel metinlerin çoğunda bu haliyle karşımıza çıkan terimi, kitabın çevirmenleri Hermenöytik olarak karşılamayı seçmişler. Bu durum okuma ve anlama zorluğundan başka bir şey yaratmıyor kanımca. Bu durumun kitabın baskıya hazırlanan diğer ciltlerinde değiştirilmesi, konusu anlama ve yorumlama olan bir eseri büyük bir çıkmazdan kurtaracak ve okuyucuya yapıta daha fazla nüfuz edebilme şansı verecektir. 

Yorumlar

Yorum Gönder

Yeni yorum gönder

Diğer Felsefe Yazıları

“Ve bugüne kadar istisnasız bütün devletlerin... nihai amacı olan ebedi barış, kötü savaşları bitirmemizi ve kendisine ulaşmak için en uygun görünen (belki de bütün devletlerin tek tek ve tümden cumhuriyetleşmesini sağlayan) bir anayasa kurmamızı talep eder.

“Girit’e kaçmak, Girit’te yaşamak, Atina’da ölmenin alternatifiydi. Fakat Sokrates Atina’da ölmeyi seçti. Sokrates, Girit’e felsefeyi sokmak uğruna yaşamını korumaktan ziyade, Atina’da felsefeyi korumak uğruna yaşamını feda etmeyi tercih eder. Eğer Atina’da felsefenin geleceğine ilişkin tehlike o kadar büyük olmasaydı, Sokrates, belki de Girit’e kaçmayı seçerdi.

“Sanat eleştirisi öğretmekle geçirdiğim uzun yıllar beni şuna ikna etti ki, bir imgeyi değerlendirmenin en iyi yollarından biri onu gözlemlemek ve üzerine düşünüp konuşmaktır. Sanat eleştirisi bunu gerektirir ve bu kitabın derdi de bu.

“Fotoğraf felsefesinin amacı, insan ve aygıt arasındaki mücadeleyi fotoğraf alanında ortaya çıkararak, sözkonusu karşılığa olası bir çözüm aramaktır”

“... nesnelerin beni (özgür bir varlığı) nasıl etkilediği asla anlaşılır şey değildir. Ben yalnızca nesnelerin nesneleri nasıl etkilediğini kavrarım. Ama ben özgür olduğuma göre (ve ben, kendimi nesnelerin bağıntısı üzerine çıkarıp, bu bağıntının kendisinin nasıl olanaklı olmuş olduğunu sormak suretiyle olanım), ben asla hiçbir şey, hiçbir nesne değilim.

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.