Sabitfikir
Künye | Yazarlar | Giriş Yap


Yazarlar


H. Burak Kuyaş

Tüm Yazıları

“Kış geliyor, kış geliyor,” diye bize sürekli kara kışın kapıda olduğunu hatırlatan bir dizinin yeni sezonları neden bahara girerken başlar çözebilmiş değilim. Belki de televizyonculuğun, bizi ekranın önüne çekmek için kullandığı bilmediğimiz ters psikolojik bir tekniğidir!

Belki de bu köşenin ele aldığı ilk kitap olmalıydı Burcu Dündar’ın çalışması. Ama Can Yayınları’nın “minikitaplar”ı, hem güncel oluşlarıyla hem de dikkatleri üzerlerine çeken tsarımlarıyla buna izin vermemişti geçen ay!

Hunc mundum tipice laberinthus denotat ille. Intranti largus, redeunti sed nimis artus.” Yani, “Bu dünya tipik bir labirent gibidir. Girişi kolay, çıkışı çetindir,” diyordu ihtiyar kör adam ve şöyle devam ediyordu: “Kitaplık kocaman bir labirenttir. Dünya labirentinin simgesi içine girersin, ama dışarı çıkıp çıkamayacağını bilemezsin.” 

 

Murathan Mungan’ın 2014’te yayımlanan İskambil Destesi kitabında, aslında, daha önceki tarihlerde çıkan kitapları Son Istanbul, Kaf Dağının Önü, Üç Aynalı Kırk Oda ve Yedi Kapılı Kırk Oda’daki uzun öykülerin arasından seçilmiş parçalar yer alıyordu.

1833’te Britanyalı bir yayıncı tarafından ilk kitap kabı kullanıldığında, amacı, toz ve ışığın tahrip edici etkilerinden kitapları korumaktı. Cilt etrafına sarılan ve içine doğru katlanan kalın kağıt, satın aldıktan sonra atılmak içindi. Diğer bir deyişle, kitap kabı olarak bilinen kaplama, öncelikli olarak işlevseldi.

2000 yılında Orhan Pamuk’un Kara Kitap’ının 10. Yıl Özel Baskısı’nı elime aldığımda çokça heyecanlandığımı hatırlıyorum. “Mecburen” beyaz renk ağırlıklı kapakla çıkmış ilk baskısına sahiptim ama şimdi, kapkara sert kapaklı haliyle, dokusu daha çok hissedilen kağıdıyla ve üstelik Orhan Pamuk’un önsözü, çizimleri ve elyazısı örnekleriyle birlikte yeniden okuma bahanem olmuştu.

Edebiyat ile mimarinin kesiştiği noktaya ilişkin sanırım birçok şey söylenebilir. En başta, belli durumlar için kullanılan ifadeler bile bu birlikteliğin boyutu hakkında fikir verecektir.

Kitaba bir nesne olarak da düşkün olanların, genel olarak kırtasiyeye de hep farklı bir gözle baktıklarını iddia edebiliriz gibi geliyor bana. Tutkunun boyutu ve yönelimi farklı olabilir ama mutlaka vardır sanki.

Sanat kitapları, yayınevleri açısından öncelikle “maliyetli” kitaplar demek. Ön planda görselliğin yer aldığı kitaplar oldukları için, ister istemez, diğer kitaplara göre kullanılan kağıt, kapak, boyut ve genel olarak tasarım gibi özellikleri farklılık gösteriyor ve bu farklılıkların hepsi de belli bir maliyeti peşinden sürüklüyor.

Yıllar sonra eski bir arkadaşla karşılaşmaya benziyor biraz. Onu tanıyorsunuzdur, hikayesini az çok hatırlıyorsunuzdur, hatta belki de hiç unutmamışsınızdır zaten. Ama şimdi biraz değişik bir halde çıkmıştır karşınıza. Ufak tefek yeniliklerle belki...

Kulis

Bir Rüya Gibi Dağılacak Olan Hokkabazlar Dünyasında Yaşıyoruz

ŞahaneBirKitap

Kaan Burak Şen, yavaştan genç yazar olarak anılmanın sonuna doğru geliyor; Mutlu Kemikler üçüncü kitabı… Kafası bir hayli tuhaf. Şimdilerde bir roman yazdığı da söyleniyor, fakat öncesinde belirtmekte fayda var: Mutlu Kemikler öykü derlemesi henüz çıktı, pek başka bir kitaba benzetilecek bir havası da yok bu kitabın.

Editörden

Tıp ve edebiyat ilişkisi, tıbbın insanla olan ilişkisi gibi tarih boyunca şekil değiştirmiş, her dönem yeni yaklaşımlarla genişlemiştir. Tıbbın tarihi, insan acılarının da tarihidir aslında. Edebiyatın içinde kapladığı yer, diğer bilim dallarından hep daha büyük olmuştur tıbbın.